H.U.
Geçmişe bir silgi burası. Çok uzak. Hatırlayamadığım zamanlarda gizli...
Büyük babam Ömer, yıllar önce bu işkenceye son vermek için yeni bir hayat kurmaya çalışsa da son hep hüsranla sonuçlanmıştır. Hepsi yaşadı bunu. Süre gelen bir ceza gibi bir türlü bitmek bilmiyor. Belki en acısını ben yaşıyorum bilemem. Bir ben kaldım burada. Hepsi gitti. Hatırlıyorum biri var. Evet, Sessa, onu unutamam. Gürültülü bir gece yarısı ansızın kaybolup giden yaşlı bunak. Sessa da gitmişti onlar gibi.
Günler aynı her zaman burada. Soluk güz mevsimini andıran gökyüzü hep. Geçmişe lanet okuyan ben, geleceğe nasıl gülebilirim. Kim vardı yanımda. Babam hastalıktan can verirken son defa doyasıya bakamadım. Ün yapmış fahişe bir anne. Erkekliğin bira şişelerinde terk edildiği hatıralar...
Her şey normal görünse de bir an, düşünmeden edemiyordum. Sessa gerçekten büyüleyici beyin ve hayal gücüne sahipti. “Aldanmayasın ışıltılara, kanmayasın,” derdi. Aldanmıyorum, kanmıyorum ancak iç çekmeden de duramıyorum. Bunak falan olsa da acayip şeyler konuşur, durmadan beynimi bulandırırdı. Ne kadar bulansa da bildiğim tek şey bunları insanların yaşıyor olması.
Çamur adam ile başladı bu çılgınlık. En ince ayrıntısına kadar mükemmel bir ustalıkla var edildi bu gezegen, sadece onlar için. Venüs Sodaları önce bu durumdan memnun kalsalar da sonradan yerlerini alacaklarını düşündükleri ilk insan projesi, çamur adamı yok etme kararı almışlardı. Plan hazırlanmıştı, her şey hazırdı. Venüs Sodaları mükemmelliğe yaraşır güzellikte var edilmişlerdi. Tanrı onlar için ve onların kolaylığı için sürprizlerini durmadan sunmaya devam ediyordu. Bunlardan biri de bizler, Venüs Mudaları... Sodalar kadar olmasak bile Venüslüydük. İlk insan, başka bir gezegen, başka bir düzen kurulacaktı. Biz, Mudalar, Sodaların inceliği için var edilmiştik. Venüslüler sessiz kalmayacak kadar üstün yaratılmışlardı. Bu gücü Tanrı onlara vermişti. Kim bilir bir gün Venüslülerin kendisine karşı olacağını. Beklenen oldu ve çamur adam yani ilk insan daha ayaklanmadan yok edildi. Venüs’te tek bir Muda bile kalmadı. Herkes kor ufuk ışınlarının arkasına saklandı...
Tanrı cevap vermekte geç kalmadı. Hızlı bir şekilde dünya kuruldu ve yeniden bir insan projesi gerçekleşti. Venüs’te olan tüm imkanlar insanlara da verildi. Ancak bir takım değişiklikler yapılmıştı. Belli sınırlar göze hemen çarpıyordu. Venüs’te olduğu gibi insanlar kendi iradeleri ile yaşayacaklar, her şeyi yapabilecekler fakat “O” istemeden hiçbir şey değişmeyecekti. Venüs’teki beyin sistemi, insanlarda tamamen değiştirilmişti. Venüs sodası gibi üremeyeceklerdi. İnsanlar iki ayrı cinsiyette yaratıldı. İki cinsiyetin birleşmesi ötürü üreme sağlandı. Sodaların 6 yılda bir, bir Soda ile birlikte kutsal ışınlara dokunmaları yeterli oluyordu ve üreme şeklini kendileri belirliyordu. Her şey çok farklı olmuştu..
Soda büyükleri ve peşi sıra diğerleri, çekilmez bir bela haline gelmişlerdi. Mudalar, yani bizler her türlü eziyetten nasibimizi alıyorduk. Yer altı madenlerinde durmadan çalışıyor bir şeyler çıkarıyorduk. Venüs yüzü görmeden yıllarca çalışıyorduk. Sessa ile orada tanıştık. Onu daha önce hiç görmemiştim. Çok kaytardığı vakitler olurdu en azından bunu becerebiliyordu. Ortadan kaybolduğu vakitler bir kaç metal parça ve madenden çıkardığımız taşlardan bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Bizim aklımız hiç bir şeye yetmiyordu. Zaten yoksul Venüs Mudaları idik. Hiç bir şeyden anlamıyorduk ve de üretim gücümüz yoktu. Sadece Sodalar için hizmet ediyorduk.
Uzun süren çabalarından sonra ortaya devasa bir gemi çıktı. Bu yapıtı hayretle izlerken Sessa’nın Muda olduğundan bir an için şüphe “etmedim” desem yalan olur. Sessa bu gemiyi kullanabileceğini söylediğinde tüm Mudalar gülümseyerek, “Bir Muda ve uçan gemi, bu biraz rüya gibi geliyor,” diye düşündü. Çok geçmedi, mükemmel zekası sayesinde bunu başardı ve “HU” adını koyduğu gemiyi havalandırmayı başardı. Gece boyunca bunun şaşkınlığıyla bir türlü uyuyamazken, Sessa beni şaşırtmaya devam ediyordu. Hu ile Dünyaya gideceğini söyleyince bir an sonumuzun geldiğine kanaat getirdim. Bu konuşmadan sonra uyuduk. Uyandığımda Sessa yok olmuştu... Sessa’dan sonra buralarda durmak gibi bir şansımız yoktu. Kor ışınların yakınlarında, yer altında gizli bir bölmede kalmaya başladım. Işın tarihi geçtikçe korkularım ve endişelerim artmaya başlıyordu. Venüs Mudaları üstlerine düşen işkence paylaşımlarını yaparken, burada öylece oturmak beni kahrediyordu. Yoksulluğun bir tanımını bulamıyorum. Çok şaşkınım sadece. Beyin noktamız Sodalar, bir sağ ve bir sol demeleri yeterli. Beynin basmıyor olması gibi iğrenç bir espriye denk. Nedendir bu. Üstün kılınan özellik nedir. Aramızdan, hiç mi? Biri çıkmayacak. Lolla, Hıla günlerimi sayarken beklediğimdi bu. Sessa’nın müjdeli haberi. Beni de yanına almak için hazırlıklar yaptığını belirtiyordu. Sodaların bu durumdan haberleri nasıl olmadı bir türlü anlayamadım. Uzun zaman geçmesine rağmen İnsanlara bir şey yapmadılar.
Beklenen zaman geldi, artık gidiyorum kurtuluyorum. kısa bir hazırlıktan sonra Sessa beni buradan aldı...
***
“Bunlar da kim? Burası nasıl bir yer böyle?”
Yavaş, yavaş süzmeye çalışıyorum her yeri. Bu nasıl üstün bir yaratılıştır, ne güzelliktir. Bunların olmasına rağmen halen yoksul teması midemi bulandırıyor. Sessa giriş yaptığı aile sefaletin derinliklerinde kaybolmuş durumda. Yine mi başlıyoruz demeden tutamıyorum kendimi. Bu, bu resmen bir senaryo. Tekrar, tekrar rolleri oynayıp duruyorum. Bunlar nasıl yaşıyorlar anlamıyorum. Durmadan yiyip duruyorlar....
Bu düzene alışmam çok zor biliyorum ama Sessa beni çok rahatlatıyor. Her anımda yanımda oluşu beni biraz daha güçlendiriyor. Bir Venüs Mudası olarak yaşamıyordum. Geride kalan sadece nam-ı değer Muda Terna. Şimdi, Ali. Çok gariptir, daha önce bunu yaşamış gibi hissediyorum kendimi. Büyükbaba ne demek? Ömer kim? Hayır ben halen kendime geldiğimi sanmıyorum. Ben Terna değil miydim? Acayip şekilli isimleri sayıklıyorum. Sokaklarda değişmez soda işkencelerini, burada zenginler yada üstekiler diye niteledikleri insanlardan görüyorum. Tek gerçek yoksulluk. Hiç değişmeyecek. Artık şaşırmıyorum gece kondu görünce. Biliyordum, iş bulmanın zorluklarını. Uzun soluklu gezintiden sonra cama asılı, kağıttaki ilana göre bir garip olduğumu anladım ve iş buldum. Garip ne demek yaaa??? Çok iyi bir iş sayılmaz, insanların pisliğini temizlemek ne kadar güzel bir iş bilmiyorum. İnsanlar daha zor şartlarda yaşıyorlarmış. Şerefsizler, Tanrı’ya karşıtları, var. Hepsi var, bunlar Venüslülere denktir bu yaşantıyla. Bu kadarı olmaz. Anlamaya yetmiyor, yosun bağlamış beyin uçlarım. Yaşlanmayan bedenimle izliyorum. Yaşıyorum işte geç de olsa farkına vardığım hayatı. Sessa, bu lanet düzene ortak, tanık sadece ben değilim. Gitti, Sessa da gitti! İnsan olmasa bile insan sefaletine esir düşüp acılar içinde gitti. Şöyle son kez bakamadım kırk yıl baba dediğim insana. Aç ölmemek için fahişelik yapan, mükemmel yaratılan bu gezegende, güzelliğine doyamadığım kız kardeşim. Evet gittiler. Sessa bir gece kulakları delen gürültü eşliğinde kayboldu. Son duyduğum ses hatırlayamıyorum. Uyumak istiyorum. Açlıktan kıvranan midemin hırıltısından, son defa yatmak istiyorum uyanmamacasına...
Uyudum. Uyanma zamanı geldiğinde, beynimde solucan kıtırtıları çoğalıyordu. Anlayamıyorum. Bunlar daha önce yaşanmış olamaz. Bunları neden hatırlıyorum? Bu önceden beynime yerleşmiş bir hikaye. Sessa neden Ömer oldu. Ben neden Ali? Unuttuğum bir tek şey yoksul olmamızdı. Evet doğru ya yoksullar akıl etmez, bilmez, hatta konuşmaz. Saçma bir düzen.
***
Geliyorlar...
Bunlar Soda Tajları ve Sessa.
Olamaz, ben tam anlamıyla Muda eşeğiyim. Sessa’nın bir Soda olduğunu nasıl fark edemedim. Başından beri bu bir plandı, anlamalıydım. Sessa buradan gideli seksen beş yıl olmuştu. Ama neden bu kadar beklediler? Sodalar çok üstün bu yoksullardan ne isterler artık.
Olamaz her yeri yıkıyorlar. Durun! Yapmayın!
“Sessa nerdesin, bu ne demek oluyor? Sessaaaaaa”
“Yoksul evladım. Sizinle uğraşacak değiliz herhalde. Başından beri her şey hazırdı”
“Ne hazırlığı ne planı bu?”
“ ‘Hayal Uçurumu’ Tanrı yarattı, biz yönettik Tanrı’nın ulaşamayacağı hayallere ulaştık...”
Ne kadar salakmışız. Açlık, sefalet saçma-sapan bahanelerle kendimizi geçmişe gömerken tepemizde dönen dolaplar beyin hücrelerimin paslarını tırnaklar gibi sızlatıyor...
Dünya ve Venüs Fark nerede kim bilir? Zengin olmak yada yoksul olmaz ne kadar önemli? Tanrı bunu değiştirir mi?
Burası “Hayal uçurumu” kim anlata bilir yoksul derdini. Ne geçmişte, ne gelecekte yaşanmışlıklar saklı bu yorgun bedenlerde...
Diyra ZİREK
"Hayal Uçurumu" Roman tanıtım kısa öyküsü...