- 1068 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Varoluş ağacı.
Varoluş olgusunu bütünüyle bir ağaca benzetecek olursak her birimizin hayatı birer meyve olsa gerek. Bu ağaç öyle bir ağaç ki hiç bir meyvesi birbirine benzemiyor. Tek çeşit meyve vermeyen bu ağacımızın her dalında milyonlarca değişik çeşitte tatta ve renkte meyveler bulunuyor. Ağaç bulunduğu ortam itibariyle mükemmel bir plan çerçevesinde özen ile dizayn edilmiş ve dikilmiştir. Ah keşke ağacın üstünün yarısını kaplamış olan saçak var olmasaydı.
Bu saçağın bulunduğu tarafta kalan meyveler şanssız meyvelerdir. Bu meyveler hayatları boyunca güneş görmezler. Bulundukları dallara bağlı olarak sonu gelmeyecek bir karanlığa mahkum olmuşlardır. Sağlıklı büyüyebilmeleri ve zararlılardan koruyabilmeleri için yapılan ilaçlamadan paylarına düşen kocaman bir hiç olur bu meyvelerin. Çoğunun kurtçuklarla tanışmaları daha yeni yetişen birer yemişken gerçekleşir. Kurtçuklardan şans eseri kurtulanları ise güneşin merhametinden yoksun zayıf ve cılız kalmıştır. Bu cılız savaşlarınıda bir müddet sonra kaybeder bu meyveler. Nihayet daha önce kaybetmiş arkadaşlarıyla beraber aynı makus talihi paylaşarak dallarından kopar, yere düşerler. Bu arada onları daha önce düşen milyarlarca arkadaşlarının akıbeti olan aynı hazin son bekler.
Tek tesellileri değişik özelliklerine rağmen düştükleri yerin aynı olmasıdır!!!
Ağacın diğer yanındaki meyvelerin ise rahatına diyecek yoktur. Sevecen güneşin her doğuşunda kendilerine cömertçe sunduğu sıcaklık ile ısınırlar. Yapılan ilaçlama sonucunda hiç bir zararlı onların dallarına ulaşamamıştır. Güven refah ve rahat içerisinde olgunlaşırlar. Manzaralı dallarında tabiat tüm ihtişamıyla ayaklarının altındadır bu meyvelerin. Ağacın arkasında yaşanan trajediden habersizce günlerini gün ederler.
Ve bir gün hiç hesapta yokken ağacın sahibi elinde sepetleri yanında işçileriyle çıkagelir. Bu işçilerin her biri koltuklarındaki sepetler ile ayrı bir dala yönelirler. Dallardaki bütün olgunlaşmış meyveleri birer birer kopararak sepetlerine doldurmaya başlamışlardır ki ağacın bu mutlu yanından mahşeri çığlıklar yükselmeye başlar. Ama tüm bu feryatlar boşunadır. Bu ağaçta meyve olmak ölüme razı olmaktır.
Sonunda bu vahşet seremoniside bitmiş her meyve sepetin içindeki yerlerini almıştır. Bu meyvelerin içinde bulunduğu sepetler hale gidecek olan araca bahçe sahibinin işçileri tarafından topluca taşınırlar. Yükleme bittikten hemen sonra meyvelerin yolculuğu başlamıştır artık. Kapatıldıkları kamyonun kasasında güneşten eser yoktur. Zifiri karanlığın içerisinde çekirdeklerine kadar işleyen bir soğuk üflemektedir. Bu soğuk içerisinde yolculuk bitip kasanın kapısı açılıncaya değin kendilerinden geçerler.
Ve nihayet kasanın kapısı açılır ve içindeki meyveler ile beraber tüm sepetler teker teker bir manavın dükkanına taşınırlar. Bir inceleme sürecinin ardından tüm meyveler kaliteleri tatları ve renkleri gibi özelliklerine göre ayrılır, değişik reyonara dizilirler. Her meyvenin üzerine birer birer fiyatını gösteren etiketler dizilmiştir artık.
Bir müddet zafında her biri ayrı ayrı bir terazi kefesinde tartılırlar. Tartı işleminin nihayetinde tüm meyvelerin kaderi kese kağıdının içinde yerlerini alıp bilinmeyen bir yere gitmektir.
Nereden bildiğimi sorarsanız eğer şunu bilmelisiniz. Bende o ağacın karanlık kısmının sınırına yakın bir yerinde çekirdeğine kadar girerek içini kemirip beslenen kurtçukla mücadele etme pahasına dalına sıkı sıkıya yapışmış bir meyveydim. O güne kadar verdiğim bu mücadeleyi acemi bahçe işçisinin dalgınlığıyla bu noktaya ulaştırmıştım. Dallarından koparılırken feryatlar atarak felaketlerini yudumlayan güneşli mevkii sakini meyvelerin aksine benim dalımdan koparılışım felaketimden kurtuluşum olmuştu.