ATEŞLE DOSTLUK
ATEŞLE DOSTLUK
Sizin ateşler içindeyken üşüme hissine kapıldığınız anlar oldu mu? Tabi ki olmuştur. Biz buna kısaca grip diyoruz.
Aman Allah’ım ateşler içerisindeyim. Tavanı seyrediyorum umutsuzca. Hani belki ateşim düşer de rahatlarım diye. Ne alaka olduğunu da bilmiyorum. Hafızam bile yerimde değil belki de. Üstüm sonuna kadar kapalı. Açmak istiyorum ama belim izin vermiyor. Belim yel değirmeni gibi. Her tarafından rüzgâr esiyor. Vücudumda tüm yurttaki rüzgârları hissediyorum. Titriyorum. Sağımı dönüyorum ateş, solumu dönüyorum ateş. Buhranlar içerisindeyim. Bir şeyler yapmam lazım. Kalkıp yüzüme çarpmaya yelteniyorum. Sular yüzüme gelmeden 2 hidrojen ve 1 oksijene ayrılıyor. Hiç bir serinlik belirtisi yok. Usulca geri yatağıma dönüyorum. Yatağım kazan gibi sıcak olmuş. Ben de içinde bir tavuk misali kızarıyorum. Of ne yapmalıyım. Su işe yaramadı. Daha sert bir şeyler dökmeliyim suratıma. Hemen kolonya aklıma geliyor. Döküyorum ferahlamak için. Aman ne ferahlık? Hala mangal kömürü gibi yanıyorum durmaksızın. Yüzümden kolonyanın buharlaşıp gittiğini görebiliyorum. Bu da işe yaramadı maalesef. Hemen yatağımın önündeki ilaçlar gözüme ilişiyor. Umarsızca beni bekliyorlar. Ama ben hap yutamam ki. Gitmiyor meret boğazımdan. Boğazım hap trafiğine kapalı. Ama bu ateş de öldürecek beni. Belki yutabilirim diye denemeye çalışıyorum. Hapı ağzıma atıyorum, o iğrenç kapsüllü olanlardan. Suyu da ağzıma bolca alıyorum. Sular gidiyor, hap hala ağzımda kaldı. Topkapı trafiğindeki araçlar gibi orda bekliyor hap. Geri ağzımdan dışarı çıkmaya çalışıyor. Ama kararlıyım yutacağım bu sefer. Biraz zamandan sonra bakıyorum ki bir sürahi su bitmiş, hap ise hala ağzımda. Ağzımda erimiş halde duruyor. Seni yutamadım ama erittim. Bu bile yeter!
Hap vakasından sonra yine uzanmaktayım. Bu ateş çekilcek gibi değil. Serseri mayın gibi yatağımda dönüp duruyorum. Aklıma da bir şey gelmiyor. Ateşimin geçmesi için kaç tane fatiha okuduğumu Allah bilir. Merak edip ateşimi ölçmeye yelteniyorum. Derecede soru işareti beliriyor. Ateşimi bile ölçemiyorum. Bu kadar mı ateş olur?
En sonunda yine bir şeyler yapmaya karar veriyorum. En güzeli geleneksel ateş düşürme yöntemleri. Tabi ki de SİRKELİ SU! Hemen gidip bir tasa su dolduruyorum soğukça.Daha sonra dolaptan tarihi geçmemiş bir sirke buluyorum.Sıktıkça sıkıyorum tasın içine.Bir kaşıkla da güzelce karıştırıyorum.Eski bezlerden bir parça kesip tasa daldırıyorum.Aman Allah’ım bu ne soğuk.Galiba bu işe yarayacak.Bezi alnıma değdirdiğim gibi ılıklaşıyor.İnanamıyorum kutup kadar soğuk bez bile dayanamadı bu ateşime.Titremekten saçıma falan da değiyor sirkeli su.Her tarafım sirke oldu.Salata oldum resmen.Odanın kokusu mayhoş sirke kokusuyla değişiyor.Tastaki su gittikçe ılıklaşıyor.Bez ise yıpranmış vaziyette. Etrafımdaki her şey değişiyor ama tek değişmeyen şey ateşim.
Olmuyor maalesef, yapacak bir şeyim de kalmadı artık. Kesilmemeyi ümit eden kurbanlık koyun gibi ateşimin düşmesini bekliyorum. Yani o kadar umutsuzum. Pencereye gözüm ilişiyor. Şafak gözlerini açmış durumda. Güneşin ilk pırıltılarını görüyorum. Sabah olmuş. Birden başımdaki alevler, dinmiş gibi bir hisse kapılıyorum. Elimi alnıma götürüyorum. Evet, ateşim biraz inmiş. Sinsi ateş, zaten gündüzleri yok olmaz mı? Hep gece mesaisi yaparlar. Oh be rahatladım birazcık. Huzurluyum artık, gözlerimin de huzura kavuşması için kapatıyorum. Gece yine görüşmek üzere ateş, ben biraz uyuyacağım… Belki gece yönünü şaşırır kendine başka bir kurban bulursun…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.