GEÇ GELEN SEVGİ
Sevmişti genç kadın. Seviyordu. Sevecekti. Ahh, ne güzeldi tatlı tatlı kalp çarpıntısı. sevdiğini düşündükçe içnin cız etteğini duymak... O ne derin bir hazdı.
Birden aklına evli olduğu geldi genç kadının. evliydi. Üstelik iki de çocuğu vardı. Ellerini başına koydu kadın. Elleri başında basını şiddetle iki yana salladı. Birisi dört, diğeri yedi yaşında iki oğlu vardı onun. Çocuklarını çok seviyordu.
Emeklemeden yürümeyi öğrenen çocuklar gibihissetti kendini. Hep çalışmış, hep birileri için bir şeyler yapmıştı. Yaşlı, konuşamayan anacığı için yıllarca evlenmemeiş, çevrenin ısrarları sonunda, görücü usulüyle çocuklarının babasıyla evlenmişti.
Evliliklerinin ilk aylarında olmadık bir sebeple eşimen ilk dayağı yemiş, akşamsokaklarda sürüklenerek davet edildikleri düğüne götürülmüştü.
Ailesinin ’’ayrıl’’ isteğine ’’Ben ayrılmak için evlenmedim’’ demiş, acılar zincirine her gün bir yenisini eklemişti.
İlk çocuğu henüz 19 günlüktü. Hasta annesi ve kız kardeşi bebek mevlüdü için gelmişleri. Hep birlikte otururlarken söz alacak vereceğe gelmiş, aynı ay içinde iki kere ödenen kuru fasulye borcuna sinirlenen kadına öfkeli eş saldırmış, yaşlı kadının yanında evire çevire dövmüştü.
Genç kadının üzüntüden sütü kesilmişti. Üzüntüsü yediği dayaktan çok annesinin olayı yaşaması olmuştu. Gene sabır dedi.
İçki her içişin arından dozunu arttırmaya, sohbetler kısa solukla soru cevap alışverişine dönmüştü. Üç yıl sonra gelen ikinc, bebek yaşantıdabir değişiklik yapmamış, tekdüzelik tekdüzelik havanın oksijenini tüketmişti.
Genç kadın aynı iş yerinde çalıştığı arkadaşına derdinianlatmaya başladı. Zamanla sabahın olmasını istediler. Çünkü akşamlar onları ayırıyordu...