BİR TEK AYAK İZİ.
Dolambaçlı yolların kaygan zeminlerinde yürüyordu gündüzün en kör vaktinde.Sabah ezanı okunuyordu fonda.
Ne işim vardı da genç kız atıvermişti kendini bu yollara demek gelmiyordu içimden .
Gündüz vakti bulunmayan ipuçlarını mı aramaktı asıl amacı yoksa çaresizliğini .?
Çok düşünmek, karmaşık duygular içinde olmak insanı ya yatak içinden çıkarmaz ya da olmadık zamanlarda olmadık yerlerde olma duygusu yaratır.
Oda bu rolleri üstlenen sıradan bir öykü kahramanıydı aslında yazar tarafından kaleme alınan .
Ahmak ıslatan piçimde yağan yağmur , fileden yapılmış ince , yarım kollu tişörtü yavaş yavaş ıslatırken , genç kız sadece yalnızlık duygusunu hissetmişti karanlık sokak içinde.
Önüm arkam sobe diyip saklananları bulduğumuz saklambaç oyunu, onu tam bu oyunu oynadığı yılların üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra farklı bir şekilde bulmuştu . Artık otuz yaşındaydı.
Oysa şimdi sadece önü ve arkası karanlıktı.
Onun görevi bu oyunda saklanmaktı. Çürükler içindeki vücudundan ,gözlerinden akıttığı yağmur taneciklerinden kaçıyordu. Bulunmamaktı tek amacı ve o karanlığı seçmişti.
Fark edilmemek için giydiği siyah tişört ve siyah pantolonu ile beraber karanlığa karışmıştı. Onu tek ele veren beyaz tenindeki darbe izleriydi aslında.
Zor verilen bir karar, zor anlaşılan bir hayatta , ayağındaki terliklerle beraber herkese meydan okurcasına yavaş yavaş emin adımlarla yürüyordu.
Geçmişten kalan bir anı almamak için yanına, cepsiz bir pantolon seçmişti kendisine. Aslında her şey planlamış izlenimi verse de plansızca kalkmıştı yataktan ,kimseyi uyandırmamak için ve çaresizce atmıştı kendini dışarı.
Birden yanmıştı aklındaki kaçış planı ,uykusunda yakalamıştı onu.
Şimdi sadece kendi vardı hayatına dair .Sadece kendi olmak için atıldığı yolda.
Uzun bir yürüyüşün ardından sırılsıklam olmasına aldırmadan kendini bir otobüs durağının içine attı. Aslında evine çok da yakındı burası. Korkularıyla beraber oturuverdi duraktaki taburenin üstüne.
Artık istediği gibi yaşamak için bir şeyler planlaması gerektiğini anlamış olsa gerek sorgulamalara başladı kendini. Tıpkı karakol köşelerinde polislerin tek bir lamba altında suçluları sorgularcasına, oda otobüs durağının içinde , tepedeki sokak lambası eşliğinde geleceğini sorgulamaya başladı.
Sorgusu bittiğinde ilk otobüs seferine başlamış olsa gerek durağa yanaştı.
O an anlamıştı artık zamanla ilgili bir yarışının olduğunu.
Senelerdir sadece ev düzeninin kurmak için kapandığı yuvasında tek bir zaman kavramı vardı. Oda eşinin eve geliş vakti.
Sadece o zaman görüyordu gerçek bir insan yüzünü ve sadece o zamanda kendi yüzü insanlıktan çıkarcasına darbe yiyordu.
Unutmak isteyen kişilerin , unutamayacağı kalın duvardan oluşmuş anıları vardır.
Oda anılarını yıkmak için çaba sarf ediyordu o vakitlerde.
Oturduğu yerden kalkıp yürümeye başladı adımlar gittikçe hızlanıyordu.
Sanki tüm şehir onu arıyormuşçasına kimsenin suratına bakmadan yere bakıyordu. Belki utancından belki kaçış duygusundan.
Tek istediği yerin dibine girmekti aslında.kimsenin onu ulamayacağı bir in arıyordu kendine
İnsanlar ona baktıklarında şaşkınlıklarını alamıyordu.
Etrafında kışlık montlarıyla ve botlarıyla yürüyenler, elinde şemsiyesiyle beraber yağmurdan korunanlar varken o sadece etten kemikten vücuduyla kendini korumaktaydı.
Tek bir vasfı vardı şimdiye kadar ev hanımlığı. Artık o vasfını bile almamıştı yanına. Çünkü artık ne bir evi, ne de hanımı olacağı kocasını bırakmıştı geride..
Saat öyle vaktine yaklaşmak üzereydi. Aklındaki sorular karnını doyurmaya yetmişti.
Rüzgarlı ve yağışlı bir İstanbul günüydü .Yürüye yürüye kendini Rumelihisarı’na kadar atmıştı.
Yukardan bakmak istercesine hayata ,bir tepeye cıktı .Belki de uzun yıllar boyunca çıkmadığı sokakları tanımak istiyordu, belki de oranın Rumeli hisarı olduğunu bile bilmeden göğüs germişti hayat.
Cesaretti bunun adı. Bir çoğumuzun haberi bile olmadı, sinerek yaşadığımız saliselerde ,o bunu yüzündeki kırışıklıklardan fark etmişti.
Mutlu sahneleri aramaya başladı zihninde karanlıkları silmek için.
Ufakken erkek çocuklarla oynadığı futbol maçlarını, kızlarla beraber oynadı ip atlamaları, eli yüzü kirli eve koştuğunda annesinin bağırışları ve anlaşamadığı arkadaşlarıyla saç baş kavga etmelerini.
Sahneler giderek soluklaşmaya başladı.
Birden durdu.
Başladı ağlamaya.
Aslında şiddet hep onun hayatındaydı. Bağırış çağırışlar, kavgalar ,dövüşler onu küçüklükten tutsak etmişti kendine.30 yıl içinde bulunduğu dayak kavramına hala alışamamış mıydı ki acaba.? Bu zemin üzerinde yeşeren çocukluğu aynı zemin içinde kurumaya devam etmişti.
Daha dünyaya gelirken doğumunda ağlamamış mıydı .?
Sustu ,derin suskunlukla beraber çığlık çığlığa göz damlalarını da sona erdirdi kısa sürelığine
“Akıtmayacağım artık içimdeki kini dışarı “dedi durup dururken
Karanlığını kaybetmiş ayaklarıyla boğazı izlemeye başladı ve kuvvetli bir adımla yere bastı. Ayağının izi çıkmıştı yerde .Uzun zamandır ayağı bu toprağın üzerinde gezmemişti. Kimsenin uğramadığı bu tepede , hayata dair bir iz bırakmak istedi.İnsanların onun üzeride bıraktığı izler gibi. Oda toprağa hükmetmek istemişti belkide.
Sis çökmüş olan sahil tepelerindeki buğunun içinde yürümeye başladı.Sessiz ve sakin..
Zayıf bedeniyle beraber uzaklaşmıştı tepeden yok olurcasına.
Geriye bir tek kararlığından kalan 37 numara bir ayak izi kalmıştı.
Kimsenin uğramadı bu tepede yaşadığını ispatlarcasına sadece bir ayak izi.
YORUMLAR
...
Sis çökmüş olan sahil tepelerindeki buğunun içinde yürümeye başladı.Sessiz ve sakin..
Zayıf bedeniyle beraber uzaklaşmıştı tepeden yok olurcasına.
Geriye bir tek kararlığından kalan 37 numara bir ayak izi kalmıştı.
Kimsenin uğramadı bu tepede yaşadığını ispatlarcasına sadece bir ayak izi.
Yüreğinizin güzelliğini satırlara nakşetmişsiniz. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.