Kanatlı Şiirler
![Kanatlı Şiirler](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/resimli_yazi/buyuk/27556.jpg)
Fundagül adında bir arkadaşım vardı. İlkokulda beraber okuduk. Aynı zamanda aynı mahallede oturuyorduk. Ailece ahbaplığımız vardı. Daima güleryüzlü, arkadaş canlısı, dünya tatlısı bir kızcağızdı. Yüzünden gülücükler eksik olmazdı.
Fundagül’ün bir hastalığı vardı. Saraya benzeyen bir hastalıktı bu. Arada sırada göz bebekleri yukarıya doğru kayıyor, bilinci beş on saniye kapanıyordu. Bu durumda arkadaşları kendi parmaklarını Fundagül’ün gözlerine tutuyorlar kendisine gelmesini sağlıyorlardı. Sınıftaki arkadaşların bazıları bu duruma gülüyor, bazıları da Fundagül’ün taklidini yapıyorlardı. Fundagül yine de moralini bozmuyor bu arkadaşlara gülerek bakıyordu. Annesi, babası da bu hastalığından dolayı Fundagül’ü yalnız sokağa bırakmıyor, yanında daima kız kardeşinin bulunmasına dikkat ediyorlardı.
Fundagül liseyi bitirdi fakat üniversiteyi kazanamadı. Birkaç yıl sonra da evlendi. Bir oğlu oldu. Fundagül ve eşi doktor doktor gezdiler fakat bu hastalığa bir çare bulamadılar.
Kocası bu problemini bildiğinden Fundagüle bir yardımcı tuttu. Yemekle, çamaşırla, çocukla hep yardımcısı ilgileniyordu. Hizmetçi her ne kadar Fundagül’e göz kulak olmaya çalışsa da evin işleri yüzünden bazen yanında olamıyordu. Fundagül nöbeti tuttuğunda sık sık yere düşüyor, yüzü gözü yara bere içinde kalıyordu.
Bu hastalık yüzünden kocasıyla da arası bozulmuştu. Kocası eve geldiğinde yara bere içinde gördüğü Fundagül’e destek olacağı, moral vereceği yerde; kızıyor, bağırıyor, onunla alay ediyordu.
Karı koca arasındaki sevgi ve saygı bitmişti. Her akşam kavga, gürültü eksik olmuyordu. Fundagül kocasına karşılık vermiyor gizli gizli ağlıyor, ağlıyordu. Çocukları yüzünden bir arada bulunuyorlardı artık.
Kocası kendisine bir sevgili edinmişti. Akşamları işten çıkınca önce sevgilisine uğruyor, geç vakitte evine dönüyordu.
Çocukları onüç, ondört yaşlarına gelince ayrıldılar ve Fundagül mecburen baba evine döndü.
Fundagül kocasından ayrıldığı için bir nebze mutluydu, huzurluydu.Fundagül kendisini şiire verdi. Duygularını kağıtlar döküyor sonrada yazdıklarını okuyordu. Yazdığı şiirleri kimseye göstermiyor, kendine ait dünyasını kimseye açmıyordu.
Evde, banyoda bulunduğu bir sırada Fundagül’ü yine nöbet tuttu. Fundagül hızlı bir şekilde karo döşemenin üzerine düşmüştü. Düşerken sağ eli tuvalete çarpmıştı. Uyandığında elinde müthiş bir acı hissetti. Parmakları kırılmıştı.
Parmakları tam olarak iyileşemedi Fundagül’ün. Eli kavrama yeteneğini çok büyük bir oranda kaybetmişti. Bu bir felaketti O’nun için. En çok da kalem tutamayacağı, yazı yazamayacağı için üzülüyordu. Şiirlerini sol elle yazmaya başladı. İlk önceleri yavaş yavaş yazdı. Sol elle yazmaya alışmadığından yazıları çirkin, eğri büğrü oluyordu. Sol elini sağ elinin düzeyine getirmek için yılmadı. Her gün sayfalarca, gazetedeki yazıları defterine yazmaya başladı. Onlarca defter tüketti. Sonunda sol elini sağ eli gibi kullanmayı başardı. Çocuğu, anne ve babası Fundagül’ün bu gayretini,azmini, çalışkanlığını gurur duyarak izliyorlardı.
Fundagül’ün babası bir hafta sonu kitaplıkta bir evrak ararken büyük, içi şişkin bir zarf buldu. Merakla zarfı açtı. Bunlar Fundagül’ün şiirleriydi. Bir koltuğa oturdu ve şiirleri okumaya başladı. Adam her şiiri okudukça duygulanıyor, gözleri doluyordu. Kendisi de şiire meraklı, gençliğinde şiir yazan biriydi. Okuduğu şiirler onu etkilemişti. Bu şiirlerin bir kıymetinin olduğunu, basit ,kolay çiziktirmeler olmadığını kavrıyordu.
Akşam olunca babası Fundagül’le bir ara yalnız kaldı. Babası; şiirlerini okuduğunu, çok beğendiğini söyledi Fundagül’e. Neden bu yeteneğinden kendisine bahsetmediğini sordu. Fundagül’ün yüzü kızardı. Sırlarının açığa çıkması O’nu üzmüş, tedirgin etmişti.
Babası bu şiirlerin değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Kendisinin İstanbul’dan tanıdığı bir yayınevi sahibi tanıdığı vardı.Şiirleri O’na göstermeyi düşünüyordu.
Babası, Fundagül’ün birkaç şiirini İstanbul’daki yayınevine postaladı. Aradan onbeş gün kadar geçti. Mektuba cevap gelmişti. Gelen yazıda: “Kızınızın şiirleri beğenilmiştir. Şiirlerinden kitap basımı için seçme yapılacağından kızınızın tüm şiirleriyle birlikte en kısa zamanda yayınevimize gelmesi gerekmektedir” yazıyordu.
Bu habere ailece çok sevinmişlerdi. Fundagü’lün de artık duygularını, hayallerini, umutlarını paylaştığı bir şiir kitabı olacaktı. Fundagül o gün acıdan, dertten değil mutluluktan göz yaşı döküyordu.
Bir hafta kadar sonra babasıyla Fundagül, İstanbul’a gitmek için otobüse bindiler. Uğurlamaya annesi, kız kardeşi, oğlu, tüm aile gelmişti. Hatta çok sevdiği yaşlı anneannesi bile ordaydı. Hepsini teker teker öptü, babasının kolunda otobüse bindi. Pencere kenarına oturdu. Aşağıda kendisine bakan sevdiklerine gözleri dolu dolu el salladı.
Bir gün sonra İstanbul’a vardılar ve bir akrabalarının yanlarına yerleştiler. Yorgunluklarını atmak için o günü dinlenmeyle geçirdiler.
Ertesi gün baba- kız dinç, dinlenmiş olarak kalktılar, kahvaltılarını yaptılar. Yayınevine gitmek için bir taksi çağırdılar. Fundagül şiirlerini büyük bir zarf içine koymuş sol eliyle sıkı sıkı kavramıştı.
Taksi yayınevinin tam karşısında durdu. Baba-kız kol kola girdiler. İşlek bir caddede karşıya geçeceklerdi. Sağlarına, sollarına baktılar. Adam trafiğin rahatladığı, yakında bir araba görmediği bir anda, kızını kolundan tutarak karşıya geçmeye başladı.
Daha henüz yolu yarılamışlarken babanın ayağı asfalt üzerindeki bir çukura rastladı. Dengesini kaybetti. Sıkı sıkıya tuttuğu kızının elini gayrı ihtiyari bıraktı. Yaşlı olduğundan aniden yerinden kalkamadı. Ayağında bir ağrı hissetti. Birden uzun bir korna sesi durdu. Kızı birkaç metre ilerisinde nöbete girmiş adeta bir heykel gibi duruyordu.
Daha sonra kızının ayaklarının yerden kesildiğini, havalandığını gördü.”Fundagüüüüüül, Fundagüüüüüüüül ! diye avazı çıktığı kadar bağırdı.
Çevredeki insanlar adamın koluna girip kaldırdılar. Gördüğü manzara dehşetti. Kızı onbeş, yirmi metre ötede sırtüstü yatıyordu. Ağzından kanlar akıyor, asfaltta bir göl oluşturuyordu. Kızına çarpan taksi kaldırıma çıkmış, bir mağazanın duvarına çarparak ancak durabilmişti. Taksinin şöförü de şoka girmiş, asfalttaki kan yığınına bakakalmıştı.
Adam kızının yanına geldi .Yüzünü kendisine dönderdi. ”Kızım, Fundaaaaam!” diye hızlı hızlı sarsmaya başladı.Kızından en ufak bir tepki alamadı.
Adam Fundagül’ün sol eline baktı. Zarfı hala sıkı sıkıya tutuyordu. Ama içindeki kağıtlar şiddetli sonbahar rüzgarından etrafa dağılmıştı. Adam zarfın içinde kalan bir iki kağıdı da aldı havaya savurdu.
Artık Fundagül yoktu ama şiirleri tüm İstanbul’a yayılmıştı. Duyguları, umutları, hayalleri, sevgileri kanat olmuş gökyüzünde uçuşuyor, aşıkların başına konuyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.