- 978 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kaan
Gecenin sessizliğini bozmaktan korkarcasına parmak uçlarına basarak kapıya kadar yürüdü.Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Ellerini göğsüne bastırdı. Kalp atışlarını durdurmak istercesine. Derin bir nefes aldı. Sonra bir daha.
Alnında boncuk boncuk soğuk terler birikmişti. Döndü, baştan sona otelin koridorunu gözden geçirdi. Hiç kimseler yoktu. Herkes uyumuş olmalıydı.
Kimseye görünmek istemiyordu. Yanlış anlayabilirler diye çekindi.Birkaç saniye kapıda hareketsiz kaldıktan sonra, sağ elinin işaret parmağıyla, kendisinin bile zor duyabileceği bir sesle, kapıyı tıklattı.
Cilvenaz, günün yorgunluğunu üstünden atmak için, duşunu almıştı. Yatağında, sızlayan ayak tabanlarını ovuşturdu ve tam uyumak için uzandığında, kapının vurulmasıyla doğruldu, ayağa kalktı.
Sağ tarafındaki yatakta, ayni odayı paylaştığı Yosun’a baktı. Çoktan uyumuştu.
Yanlış duydum herhalde, dedi. Tam yatmak üzereydi, kapı bir daha vuruldu.
Yataktan kalktı. Saate baktı. Gecenin 2 sine geliyordu. Önemli olmalı, dedi. Biraz tedirgin ve ürkerek. Kısık bir sesle:
-Kim o? Diyebildi.
Yosun’a baktı, uyuyordu.
- Bakar mısınız? Dedi kapıdaki ses. Cilvenaz hanım, benim. Kapıyı açar mısınız?
O kadar az geliyordu ki ses, kim olduğunu çıkartamadı. Ama kendisine ismiyle hitap ettiğine göre tanıdık biri olmalıydı.
Usulca kapıya gitti. Tam emin olmak için:
-Kimsiniz?
-Benim, Kaan. Açar mısınız?
Kaan gezinin grup başkanıydı.
Üç günden beri, tertipledikleri bir gezideydiler. Herhalde, yarınki programda bir değişiklik oldu, onu konuşmak için gelmiştir, diye düşündü. İyi de, neden gecenin bu saatinde! Merak etti.
Cilvenaz, Yosun’u uyandırmaktan çekinerek kapıya gitti, usulca anahtarı çevirdi, kapıyı araladı. Fısıldayarak:
-Hayırdır hocam, gecenin bu saatinde? Bir şey mi oldu?
- Özür dilerim. Rahatsız olmazsanız girebilir miyim? Müsait misiniz? Fazla kalmayacağım.
Üstüne başına baktı. Şu kıyafetimi değişmeliyim, diye düşündü. Pijamalarla ayıp olacak.
- Müsaade ederseniz üstümü değiştirebilir miyim? Yatmak üzereydim de.
- Girebilir miyim? Diye tekrarladı. Fazla kalmayacağım. Lütfen rahatsız olmayın.
Pijamasını şöyle bir düzeltti, kapıyı açtı.
- Buyurun hocam.
Kaan, üzerinde pijamasıyla içeri girdi ve arkasından kapıyı kapattı.
- Özür diliyorum tekrar, rahatsız etim. Yosun’la bir iki dakika görüşebilir miyim?
Cilvenaz, Yosun’un tüm sırlarını paylaştığı eski bir arkadaşıydı. Kaan’a olan duygularını, ona karşı hissettiklerini çok iyi biliyordu. Biliyordu da Kaan’ın bundan haberi bile yoktu. Kaç kere:
’Boş ver kızım şu adamı. Takma kafana. Unut gitsin. Kendini boş hayallere kaptırıp, üzülme.’ Demesine rağmen sözünü geçiremiyordu.
Ve şimdi Kaan, Yosun’la konuşmaya gelmişti!
Yosun’a baktı, her şeyden habersiz uyuyordu.
Biraz ürkek:
- Uyuyor ama hocam. Uyandırmamı ister misiniz?
- Hayır. Uyandırmayın.
Kaan, yatağın başucuna gitti, uyumakta olan Yosun’a baktı.
- Deli kız, bütün gün çok koşturdu, yoruldu, uyur tabi.
Sonra, usulca yatağın ucuna oturdu. Saçının ıslaklığı yastığına geçmişti. Saçlarına dokundu. Hala ıslak.
- Saçını da kurutmadan yatmış. İnşallah hastalanmaz.
Cilvenaz, ne olduğunu anlamak için, biraz da tedirgin, bir Kaan’a bir Yosun’a bakıyor, hiçbir şey konuşamıyordu.
- Merak etmeyin hocam. Hava zaten çok sıcak.
Yosun, Kaan’ın, alnında gezinen elini hissetmiş olmalı ki, tedirgin oldu, yatağın biraz ötesine gitti ve üstündeki pikeyi ayak uçlarına topladı.
- Üşüyeceksin deli kız, açma üstünü.
- Bu sıcakta mı? Dedi Yosun gözlerini açmadan. Allah aşkına Cilve yatsana sen. Sabah erken kalkılacak. Kapat şu ışığı da. Sivrisinekler kol geziyor bak.
Kaan, üstündeki örtüyü düzeltmeye çalıştı.
- Ört üstünü. Üşüteceksin. Saçın, başın da ıslak yatmışsın.
- Hava çok sıcak, örtme üstümü. Üşütmem merak etme sen.
Birden kendine geldi. Ses, bir erkek sesiydi. Cilvenaz’ın sesi değildi. Üstelik de Kaan’ın sesine benziyordu. Birden gözlerini açtı. Kaan’ı karşısında görünce ani bir hareketle örtüyü boğazına kadar çekti ve yatağın ortasına heykel gibi oturdu.
Göz göze geldiler.
Salak, dedi içinden kendine. Uyanıkken bile rüya görüyorsun.
Gözlerini ovuşturdu kendine gelmek için.
Cilvenaz, yatağın baş ucunda, ayakta, kendisine bakıyordu. Uyandığını görünce gülümsedi.
- Bak, dedi. Seni ziyarete kim gelmiş. Kaan’ı işaret ederek.
- Ben geldim, dedi Kaan. Sana geldim.
Hala ne olduğu anlamaya çalışıyordu.
- Seninle konuşmaya geldim ve de…
Kalbi yerinden çıkacak gibiydi Yosun’un. Hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Bir şeyler söylemeye çalıştı. Kelimeler boğazına takıldı kaldı. Nefesini yüzünde hissetti. Sıcacıktı. İçi bir hoş oldu. Yüzü kızardı.
Kaan uzandı, alnına düşen ıslak saçlarını kaldırdı, arkaya attı. Ellerini tuttu.
Odaya gelirken, kendisine neler söyleyeceğini kaç kere tekrar etmişti. Şimdi söylemeliyim diye geçirdi içinden. Aklına hiçbir şey gelmedi. Dersini ezber edememiş öğrenci mahcubiyetiyle:
Şey, dedi. Durdu.
Yaprak gibi titriyordu avuçlarında Yosun.
- Acaba ona olan duygularımı mı fark etti? Ya bana kızarsa! Ya olmayacak sözler söylerse! İyi de, Cilvenaz’dan başkası onu sevdiğini bilmiyordu ki! O da kimseye söylemezdi.
Kaan, düşüncelerini okumuş gibi, ani bir hareketle ellerini bıraktı, boynuna sarıldı. Tüm gücüyle kendine çekti, göğsüne bastırdı.
- Her şeyin farkındayım Yosun’um. Ayni duygularla buraya geldim. Bu güne kadar kendimden ve senden emin olmak için bekledim. Yanlış bir karar verip seni üzmekten korktum.
Zaman durmuş gibiydi.
Mutluluk bu olmalıydı.
- Şimdi gitmeliyim, dedi Kaan.
Gözü yastığa takıldı.
-Bu yastık çok ıslak. Dolapta yedek yastık olmalı.
Kalktı dolaptan yastık aldı. Yosu’nun yastığını değiştirdi.
- Haydi, siz de yatın uyuyun. Bak, Cilvenaz da esneyip duruyor. Bu saatte rahatsız ettim sizleri.
Cilvenaz biraz mahcup:
-Estağfurullah hocam. Söyleyecek bir şeyleriniz olmalıydı ama.
Yosuna baktı, ağlıyordu. Gözleri ıslandı.
Kaan gülümsedi:
-O kadar çok şey söyledim ki! dedi. Yosun’un gözlerinden akan yaşları silerken.
Hiçbir söz sessizlik kadar ses getiremez.
Yosun, sözlerini onaylar gibi başını salladı.
Haklıydı...
Nurten Altınok