Yaşamak
Hayat ne kadar da acımasız, zaman insana o kadar çok şey öğretiyor ki! Hayata ve insanlığa dair... Aslında insan bedeninde can bulan ama her an içgüdülerine göre hareket eden canlılar var çevremizde kendini "insan" olarak nitelendiren... Bu cinsler etrafında kendilerinden başka hiçkimsenin duyguları olduğunu düşünme kabiliyeti olmayan, her yapılanın karşılığını verebileceğini zanneden, manevi değerlerin en üstün olduğunun bilincine varamayan cinslerdir. Nedense ben bu canlılara insan demeyi kendime yakıştıramıyorum. Bunlar var olan ‘türler’dir. İnsan türünün faklı modelleri... Dünya kendi içerisinde birçok varlığa can veriyor. Bu varlıklar manevi güç olan duygu ve vicdandan çok uzak olan kılıf giymiş motiflerdir. Sadece yaşamak için yaşarlar. Kendileri için. Kendi duyguları, kendi mutlulukları, kendi yaşamları, ‘kendi’ ‘kendi’ ‘kendi’ ve sadece ‘kendileri’. Bu da gösteriyor ki bu türler asla kendilerine verilenle mutlu olamayan, mutlu olmayı başaramayan, ellerindeki mutluluğu kendi elleriyle yok edebilen cinslerdir.
Bir düşünelim bu cinsler yaşamdan ne beklerler?
Cevap: Sürekli kendileriyle ilgilenilmek ,hayatı bir kenara atıp tüm hayatın kendileri olmalarını isterler.
Kendi başlarına aslında hiçbirşey yapamazlar. Ancak yapamadıklarını da kabul etmezler. Bu türler kendilerine güvenleri olmayan, çevreye uyum sağlamakta güçlük çeken varlıklardır. ‘Kaş yapayım derken göz çıkarmak’ deyimi bu cinsler için söylenmiştir. İnanıyorum ki ne para, ne kariyer, ne de sıfatların hiçbiri bu ‘türleri’ insan olarak nitelendirtmeye yeterli olmaz. İnsan bedenine sahip olmak ve onu en mükemmel şekle sokmak karakter niteliğinin yerini alamaz. ‘Karakter’ ve ‘Kılıf’ ikisi de ‘K’ harfi ile başlamakla birlikte çok farklı anlamlar içerir. ‘Karakter’ insan bedeninde can bulan ama duygu ve vicdanı olmayan, düşünmeden konuşan bu türlerin habersiz olduğu bir kelimedir. Onlar genellikle kılıf takıp sokakta birçok yerde karşılaştığımız bu ‘türler’ inanıyorum ki benim hayatımda, benim dünyamda, benim vicdanımda, benim kalbimde bir yere sahip olamayacaklardır.
Ben hayatımın hiçbir evresinde kılıflara önem vermedim. Kılıfı herkes giyebilir. Önemli olan özümüzdür. Değerlerimiz, fikirlerimiz, düşüncelerimiz, düşüncelerimizi dile getirme biçimimizdir. Bu dünyada neden birçok insan var? Bu soruyu bile düşünmek insanın kendisini geliştirebilmesi, ileri görüşlü olabilmesi ve kendisini mutlu edebilmesini öğrenmesi için bir adımdır. Dünyada tek başımıza yaşamıyoruz. Demek ki diğer insanlara saygı, sevgi, anlayış, hoşgörü de bu dünyanın ve insaniyetin parçası. Sadece kendi benliğimizin mutlu olması için etrafımızdakileri ve hayatlarını hiçe sayarak onları kırmak, incitmek pahasına içgüdülere göre insaniyetten uzak, düşünmeden konuşarak bu yaşamı sürdüremeyiz...
Bu varlığı ve yokluğu simgeler. Bana göre etrafını hiçe sayan, saygı duymayan bir cinse ne saygı duymayı öğretmek kolaydır ne de anlatmak. Çünkü bu cinsler bu habersiz olduğu kavramlar yüzünden yaşamda yokturlar.Varlıklarını hissettiremezler. Farkında olmadan, bilinç eksikliğinden diyelim hayatlarının kendilerinden ibaret olduğu düşüncesi gibi bir yanılgıyla yaşarlar. İşte tüm mesele bu...
Kendimce düşünceme göre, yanılıyor da olabilirim ya da farklı görüşte de olanlar olabilir bu konuda saygı duyuyorum ancak bu cinslerin işte bu nedenle dünyada çevremizde olduklarını düşünüyorum. Bunları görmemiz ve insan olanların kıymetini anlayabilmemiz için. Her cinsin yaratılmasında Yaradan’ın bir hikmeti olduğuna inanmaktayım. Hiçbirimiz boşuna dünyaya gelmemiş olmalıyız. Hepimiz bir sınavdan geçiyoruz...
Yapılan davranışın insanlarda içten geldiğine, içten gelerek yapıldığına olan güvendir iyiniyet ve insanlık. Hislerin, içten gelen duyguların bedeli olmadığını bilmektir insanlık. Hayatta hiçbirşeyin bir tebessümün, bir güzel sözün yerini tutamayacağını bilmektir insanlık. İnsanlık elindeki mutluluğun, huzurun, güvenin, sevginin, saygının, iyi niyetin kıymetini bilmektir. Bunları kaybetmemek, güven sarsmamak için çaba harcayabilmektir insanlık. Zamanı geldiğinde karşılık görmeden de, beklemeden de iyiniyetli olabilmektir insanlık.
Hayatta düşündüğüm, sevildiğim, sayıldığım ve güven duyulduğum sürece yaşamak isterim. Eğer düşünmeden konuşan herhangi bir tür olarak bir insan bedeninde sıkışmaktansa, ruhumun bedenimden ayrılmasını ve gerçek huzura kavuşmayı tercih ederim. Dünyada hiçe sayılmak ve olmamaktansa, bir bedene girememektense gerçeği kabul ederim.
İnsan olmak elinizde! Deneyiniz !!!
Evet bir kez olsun deneyiniz... Gerçekten insan gibi davranın. Kendinizi bir kez olsun kenarda tutun zihninizde ve düşünün bakalım etrafınızdaki insanlar neler yapıyor ve siz neler yapıyorsunuz? Onların sizlere verdiği mutluluğu siz onlara göstertmeyi başarabildiniz mi? Objektif olarak kendinizi çevrenizdeki canlıların yerine koyunuz ve kurduğunuz cümlelerin, yaptığınız davranışların onlar üzerindeki etkilerini düşünmeyi, algılamayı, değerlendirmeyi deneyiniz...
Ne yaptınız onlar için, mutlu edebilmek adına, yoksa hiç düşünmeden konuşup cümlelerinizle kırdığınız kalpler mi geldi aklınıza. Ne tesadüf tam da onları düşünüyordum siz cinsler adına. İnsan bedenindeki kılıf, motif türleri. Ruh ve Beden. Ben ruhumun derinliklerinde vicdanımla yaşıyorum siz ise bedeninizle, fark mı ne? Siz kendiniz için yaşıyorsunuz. Ben ise etrafımdakileri mutlu etmekle. Çünkü ben böyle mutluyum. Sevdiklerim ve en azından sevdiğim dediğim insanlar için o yaşam mücadelesini vererek, çaba harcayarak mutluyum. Kalbim parçalansa da o sözlerle, yola devam ederek o kalbi parçalayanların geleceklerinde hatıra bırakmak için o manevi değerler için, onları mutlu edebilmek için varım. Siz utanın, benim diyecek başka. sözüm yok...
Hayatta en inanılmaz güç Tanrı’nın bize sunduğu iradedir. Bu irade söz ve davranışlarımızı dengeler. Tabii ki bu da insanlara verilen bir yetenek. Sizin için değil ‘tür’ler...
Bu kadar yazıyorum... Çünkü düşüncelerim elimin ömür boyu durmadan yazmasını, anlatmasını istiyor. Fakat iradem diyor ki durmalı ve uyumalıyım.Yarın bir başka gün ve tebessüm edip mutlu edebileceğim insanlar var çevrede. Onların mutluluklarıyla kalbi huzur dolan ben varım. Hayatın anlamı çevrendekilerle paylaşabileceğin olumlu, pozitif düşünce, sevgi, güven, huzur ve mutluluktur. İnsanları sevin. Onları mutlu edin ki mutlu olabilesiniz. Mutluluk uzakta değildir. Hele hele de acımasızca düşünmeden konuşulan ifadelerde hiç değildir. O nedenle önce kendinize saygınızı kaybetmeyiniz...
İradenizi kaybederek, içgüdülerinize, hırslarınıza ve kıskançlıklarınıza yenik düşmeyiniz ki başkaları da sizi sevip, sayıp, güvenip mutlu edebilsin. Elinizle yok etmeyin güzellikleri. Önce düşünün; sonra harekete geçip konuşun.Utanmamak, yok olmamak için...
Senin o ‘Çirkin’ kelimesini kullandığın, bu kelimeyi seçtiğin, hitap ettiğin kelimelerin sahibi var ya ‘İnsan’. Tabii ki senin bu kelimeden ve ‘Karakter’ kelimesinden hiç haberin yok. Olması da olası değil. Olsaydı bu kelimeyi kullanamazdın. Dünyada yok olmak işte bu! Varolamamak işte bu. Düşüncelerimizi dile getiremiyor da kendi içgüdülerimize göre ateşliyoruz ya namludaki kurşunu, işte o sözler senin kurşunların ‘Hayata’,’İnsanlığa’ ve ‘Dünyaya’...
Yeter mi söyle yeter mi?
‘Tabii ki sen bir insanın bütün dünyası olabilirsin ama dünyada İnsan mısın o da tartışmalı...”
Sabah 04:00
NOT:
Bu yazıyı 2004 yılında yazdığımda kendi davranışına çirkin kelimesi yakıştırılan varlığın “İnsan” olduğu düşüncesiyle kalbim parçalanmıştı. Zaman ne kadar acımasız geçmiş ki 2005 yılında bu varlığın da diğer kılıf, motif türlerinden farklı olmadığını ve içgüdülerine göre yaşayan insani değerlerden uzak vicdansız kolaylıkla gözlerimin içine bakarak yalan söyleyen herhangi bir kılıf olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Gelin görün ki ağzından düşünmeden çirkin kelimesini çıkaran varlık da insanlığını kanıtladı ve bir kez daha çelişkili hatalar yapmadı. Düşünmeden konuşmamaya özen gösterdi.
Hayat işte bu!
Çelişkilerle dolu bir çapraz ateş... Dikkat ediniz !
Yaşam ummadığınız anda size birçok şey öğretir. Sadece görmek istediklerinizi görmeyiniz veya duymak istediklerinizi duymayınız. Her yaşadığınız olaydan ders çıkarınız ki aynı yanılgılara düşmeyesiniz. Önyargılı olmayınız ve yaşamdaki her olaydan ders çıkarınız. Geçmişe takılıp kalmayınız. Her insan isterse kendisini geliştirebilir, yetiştirebilir... İnsan olmayı deneyiniz...
Sevgiyle Kalınız...
08.08.2004
YORUMLAR
Okuyucuyla konuşur gibi yapmak bir okuyucu olarak hoşuma giden yöntemlerden biridir. Başarıyla kullanmışsınız. Tebrikler.
Ben bir tek yazınızın başında takıldım.
"Aslında insan bedeninde can bulan ama her an içgüdülerine göre hareket eden o kadar cins, tür var ki kendini insan olarak nitelendiren.".....
Tam da burada. Aslında burada "cins" veya "tür" tanımlamalarını kullanmanız ters durmuş gibi. Çünkü insanlar yalnızca iki cinstir (doğum sırasında). Ve tek bir türdür. Ne demek istediğiniz anlaşılıyor elbette... Ama t"ürlü türlü insan vardır "demek başka, "birçok insan türü vardır" demek başkadır ve anlam değişmesi yaşanır.. Bununla birlikte algılanması zorlaşır.
Bir de cümleye "insan bedeninde can bulan..." diye başladığınız için "cins ve "tür" tanımlamaları gerçek anlamlarında algılanıyor. Mecazlaştırmak için yukarıda vermeye çalıştığım örnekteki gibi kullanılmalıydı diyorum.
Sevgi ve saygıyla...
"Hayatta hiçbir şeyin bir tebessümün, bir güzel sözün yerini tutamayacağını bilmektir insanlık" diyorsun.Sende tebessüme yol açaçak bir şeyler yazmak geliyor içimden şimdi.
Fi tarihinde bir Budist tapınağı varmış.Bu tapınakta konuşma dili yasakmış.Tapınağın bireyleri iletişim için sadece beden dilini kullanmak zorundaymış.Günlerden bir gün tapınağın kapısını bir yabancı çalmış.Görevli kapıyı açmış.Yabancı görevliye içeriye kabul edilmesini anlatmaya çalışmış bakışlarıyla.Bunun üzerine görevli içeriden ağzına kadar su dolu olan bir kova getirmiş.Böylelikle tapınağın yeni birini kabul edemeyecek kadar dolu olduğunu anlatmaya çalışmış.Yabancı yerden kurumuş bir yaprak alıp ağzına kadar su dolu olan kovanın üzerine koymuş.Yaprak suyun taşmasına neden olmamış.İşte o yaprak hiçbir şeye fazla gelmeyen sevginin,aşkın simgesiymiş!
Görüşmek üzere tebessüm et!