- 1101 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SALATADA MARUL OLMAZSA OLMAZ.
Adam içeri girip kapıya en uzak, en kuytu masayı seçti. Tenhaydı bar, üstelik devamlı geldiği yerdi “acaba başka bir yerde mi bulaşmayı isteseydim” diye düşündü. Sonra korkusuna güldü.
Garsona bira siparişini verip, etrafını izlemeye başladı. Gözü dört-beş masa çaprazında oturan Suat beye ilişti. Ağzına sigarasını her götürüşünde, ceketinin iç cebindeki, itina ile katlanmış her zamanki gazetesi görünüyordu. Yine her zamanki mezeleriyle her zamanki gibi rakı içiyordu. Ona tekdüzelik düzelik ne diye sorsalar hiç düşünmeden Suat bey derdi. “Beni görmüş müdür” diye geçirdi içinden
Anlaştıkları saat gelmesine rağmen kadının gelmemesi canını sıkıyordu. İkinci sigarasını yakarken kapıdan girdiğini gördü, kadında onu görmüştü. Ona doğru yürürken sanki kırk yıllık tanışıklıkları varmış gibi bir gülümseme vardı yüzünde.
----Merhaba çok bekletmedim umarım?
Adam ayağa kalkarak elini uzattı.
----Çok sayılmaz. Henüz birinci biradayım. “espriye bak. Hizaya gel. Desene ulan beklettin” diye kızdı kendi kendine.
Kadın açıklama yapma gereği duydu
----Trafik yoğundu.
----Ne içersin?
Kadının adamın önündeki biraya bakarak “bende bira içerim” dedi.
Dördüncü biralarını içerlerken, adam artık kadının sadece gözlerine değil, dudaklarına, boynuna, göğüslerine, ellerine de bakıyordu. Alkol umduğu gibi bakışlarına cesaret vermişti. Değişen kimyasının tatlı heyecanını yaşarken, kendinin de anlam veremediği bir şekilde karısı düştü aklına.
Yüksek okulda okurken sevgilisi olan karısı, askerden döndüğünde nişanlısı olan karısı, oğlu doğduğunda anne olan karısı.... O takımla çizgili gömlek giyilmez tek renk giyseydin...Akşama Hilmi beyler gelecek geç kalma...oğlanın dersleriyle ilgilen biraz...olmaz artık, çok geç oldu yarın işe gideceğiz...daha ne yapmamı istiyorsun...
Tekrar kadının göğüslerine baktı, bu davetsiz gelen düşüncelerden kurtulmalıydı. Kadında adamın bakışlarındaki farklılığı yakalamıştı ve onca daha fazla beklenmesine gerek yoktu.
----Kalkalım mı istersen?
----Evet
Adam, gelecek hesaptan daha fazla olduğunu tahmin ettiği kadar para bıraktı masaya. Üstüde bahşiş olsundu.
Resepsiyondaki kızın arkasındaki duvarda fiyat tarifesi ve kahvaltı saati yazıyordu. -tek kişilik oda: 80 Ytl. Çift kişilik oda: 100 Ytl. Kahvaltı : Saat 10.00-10.30 arası - Adam bir an önce odaya çıkmak istiyordu. İstemesi korkuyla karışık arzusundandı. Odanın anahtarını alıp asansöre yürüdüler. Kadının koluna girmiş olduğunu asansör düğmesine basmak için elini kaldırdığında fark etti. “fahişelerde evlenir miydi” ya da “sevgili olur muydu”
Asansör odalarının bulunduğu kata geldiğinde “ulan bırak işin felsefesini, adam gibi yap hovardalığını” dedi. “hovardalık” bu kelime hoşuna gitti. “Ben bir hovardayım artık” içini bir gurur mu kaplıyordu ne.
Odaya girmişlerdeki telefonu çaldı.
----Efendim?
----Merhaba. Ne yapıyorsun.
----Sağol. Bir şey mi vardı?
----Gelirken marul al. Musakka yapıyorum, birde pilav yapacağım. salata olmazsa söylenirsin şimdi.
----Tamam.
----Birazda meyve al
----Olur.
----Hadi görüşürüz. Kapatıyorum. Yemek yanacak.
---- .............
Kadın soyunmaya başladı. İç çamaşırlarıyla yatağa doğru giderken adamın elbiseleriyle olduğunu gördü. Sesinde sadece alay yoktu. Kızgınlıkta hissetmişti adam o seste.
----Eee. Yoksa, sende mi sadece izlemekten hoşlananlardansın?
Neler oluyordu şehvetine. Daha yirmi dakika önce tecavüzcü damgası yemesine neden olacak kadar çok olan, zaptetmekte güçlük çektiği arzusu nereye gidiyordu. Hesapta kadının yanında “madara” olmak yoktu. Ah be kadın sırası mıydı şimdi aramanın. Marulun acelesi mi vardı?Ne yapıp edip geri gelmeliydi kılcallarındaki o basınç. Kadın, kim bilir nasıl anlatırdı arkadaşlarına onu. Emindi kadın ondan bahsederken cümlesinin başına ya da sonuna “salak” kelimesini koyardı. Sadece “salak” koysa da iyi. Terlemeye başladı. Bu terin ne olduğunu biliyordu soğuktu bu ter. En son böyle, oğlu havale geçirirken terlemişti. Korkuyordu. Lanet olası korku bardada rahat bırakmamıştı zaten. Ama bu kadar şiddetli değildi o korku. Ağzı kurumuştu, ama birde çocuk gibi gidip su içemezdi herhalde. Birden eliyle gömleğinin düğmelerini çözdüğünü gördü. Kadın yatağın ucuna oturmuş, bacakları birbirinin üstünde, elini çenesine dayamış onu izliyordu. Bakışları duygusuzdu en azından aşağılayıcı değildi.
----Arayan karın mıydı?
----evet
----Buradan sevişmeden gidersek hakkında düşüneceklerimden korkar mısın?
----Sevişmeden gitmeyeceğimiz için bunu düşünmedim.
----Senin hakkında kötü düşünmem.
----Kes sesini!!
----Lisede bir tarih hocamız vardı. Bilmem ne savaşını ya da bir olayı anlatırken“Galip sayılır bu yolda mağlup” demişti. Bu lafı kullanmayı çok istedim ama hiç kullanamadım şimdiye kadar...
----Benimle savaş mı yapacaksın?
----Sen kendinle zaten yapıyorsun. Birde ben yaparsam yenilirsin
----........
Kendi nasıl bakıyordu bilmiyordu adam. Ama kadının bakışlarında “seni anlıyorum vardı. Saçma sapan düşünme vardı. Hem bende istemiyorum artık vardı” Kemerini tokasına tekrar geçirdi. Yatağın üstünden gömleğini alıp giydi.
----Gitmeliyim. Dedi adam.
----Güle güle.
----Seni istediğin bir yer varsa bırakayım mı?
----Ben kalacağım. Nasıl olsa odanın ücretini ödedin. Çok sıcaktı bugün. Duş alırım hiç değilse. Deyip iç çamaşırlarıyla banyoya girip kapıyı kapattı. Adam kadının banyoya gitmesini fırsat bilip, sanki görünmesini istemiyormuşçasına tuvalet masasına bir tomar para bıraktı. Kapıyı açıp odadan çıkarken, tazyikli suyun sesiyle birlikte belki de bir daha hiç görmeyeceği kadının son sözlerini duyuyordu. “Marul almayı unutma”
Adam evinin olduğu apartmanın kapısına geldiğinde, Bahçede oynayan oğlunun sesini duydu.
----Baba!!
----Oğlum.! Ödevler bitti galiba
----Bitti. Şimdi indim aşağıya biraz daha oynayayım.
----Yemeğe kadar olursa olur.
----Tamam ama, yemeği geç yiyelim bizde.
Elleriyle saçlarını okşadı oğlunun, sonrada “hadi bakalım pazarlık yok” deyip kıçına bir fiske attı.
Kapıyı açmak için elindeki poşeti diğer eline alıp cebinden anahtarlığını çıkarttı... Karısı mutfaktaydı. “hoş geldin”
----Hoşbulduk. deyip poşeti uzattı karısına. Karısı poşeti alırken vücudundan çoktandır unuttuğu parfümün kokusu yayılıyordu. Yavaşça ensesinden kendine çekip boynunu kokladı. Göğüslerini göğüslerinde hissediyordu. Bir saat önce onu terk eden şehveti tekrar geliyordu. Üstelik özür dilermişçesine biraz öncekinden daha şiddetliydi bu gelişi. Kollarını karısının beline dolayıp dudaklarına eğildi. Karısı adamın elleri kalçalarına doğru inerken kocasının öpmesine karşılık vermeyi bırakıp.
----Yemek yiyeceğiz. Dedi.
----Çok sürmez. Hem oğlanda oynuyor aşağıda.
Karısı elini adamın kasıklarına götürüp, sevgiyle belki biraz şefkatle ama daha çok arzuyla sıktı.
----Geceyi bekle. Öyle yarım saatliğine kurutulamazsın elimden. diye fısıldadı kulağına.
----Üzerimi değiştireyim o zaman. Kot pantolon um ................
Adamın gözü mutfak tezgahındaki kayık tabağa takılıp kalmıştı.
----Ne oldu. Neye bakıyorsun.
----Salata?
----Ne olmuş?
----Marul al demiştin?
----Allah iyiliğini versin bende bir şey oldu sandım. Geç geleceğini düşünerek Münevver hanımdan istedim.
----...........
Adam tezgaha iyice yaklaşıp salata tabağını önüne çekti. Dudaklarındaki gülümsemeye karısı anlam veremese de gülüyordu. Karısına cüretkar bir şekilde göz kırptı.
-----Şu gece biran önce olsun...