istiklal
-Can uyan kahvaltı hazır oğlum! hadi işe geç kaldın.
Her sabah bu tatlı sesi duymak onda gecenin soğuk ve ürkütücü havasını sıcak bir düşe çevirirdi.Gözlerini açtığı anda odanın küf ve nem kokuları yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı.Ağabeysinin eskilerini geçirdi üzerine ve mutfaha, annesine koştu.
-Günaydın anne diyerek yanağına bir öpücük kondurdu.
-Günaydın aslan oğlum diyerek kucağına aldı.Hadi kahvaltımıza edelim ve sanki kuş tüyü düşse kırılacakmış gibi olan sandalyeye otturdu.Kahvaltıdan hemen sonra selpak dolu çantasınıı kaptığı gibi annesiyle vedalaşt.
-Senin için dua edeceğim oğlum.Fazla para kazanmana lüzum yok kendine dikkat et yeter.
-Hoşçakal anne! göreceksin akşam elim dolu dolu geleceğim.
’’Gökyüzü sinirliydi yine bugün ,yağmur damlaları çıplak bedenimden kayıp çamura saplanıyordu.Bir türlü durduramıyordum titrememi ama bir süre sonra soğu hissetmemeye başlıyorudum’’.İnsanoğlunun acılara karşı duruşuda böyle değilmidir.Her acı yüreğinizde bir yerlerde külelenir ve bir yakmak için artık oksijen bulamazsınız.
Sırılsıklam İstanbul’da ,ıslak kaldırımlarda beyoğlundan İstiklal’e giden o yorucu yokuşu çıkarken iki travesti karşı kaldırımda küfürleşerek ellerindeki paraları sayıyorlardı.Arnavut kaldırımlı sokağın başında durudu ve kısa bir süre saçı sakalı birine karışmış akordion çalan ihtiyarı dinledi.Parmaklarının her dokunuşunda hayata tutunmak için çırpınışını hissetti.Tranvay raylarından sekerek geçti ve Orkinos Kitapevinin önünde dizlerinin üzerine çöktü.Satmak için getirdiği birkaç selpak mendil çantasındayı;bir tanesini aldı ve soğuktan morarmış elleriyle yoldan geçen insanlara uzattı.Mendil almadıkları gibi ona aşağılayan gözle bakıyorlardı.
’’Bir şemsiyem olsaydı bütün İstanbul’u gezerdim;Galatakulesinde gökyözüne avuçlarımı açar yağmur içer,Halicin o dingin sularına bırakırdım kendimi.Belki küçük bir sandal olup sığınabileceğim liman bulabilirdim.Bir şemsiyem olsun küçük bir şemsiye.’’
Kimsenin umurunda değildi can ve can gibiler.Yağmur suları ile duygularıda sele kapılmıştı insanların.
Yağmur damlaları artık yüreğine çiseliyordu,göz kapaklarından yağmurla karışık gözyaşyaşları akıyordu ruj kokulu kaldırıma!Birileri ona doğru yaklaşıyordu,uzun boylu şemsiyesiz biri ve onun gibi şemsiyesiz olan bir bayan erkekarkadaşının atkısını aldı ve Can’ın boynuna sıcacık doladı.O anda bu his ona hiç yabancı gelmemişti sanki o eller annesine aitti.
-İsmin ne senin küçük?
-Can abla!dedi.
-Okuyormusun,yani okula gidiyormusun?
-Gidiyorum,orta ikinci sınıftayım.
-sizin neden şemsiyeniz yok?
-Bilmem yok işte!senin neden yok peki?
-Ben sizden değilimki!bizim evimiz rutubetli,ayaklarımsa herzaman çıplak.Zaten heryerim açık benim!bişekilde ıslanacağım ama size ne oluyorda şemsiyesizsiniz.
-Sizi rutubetli evde oturmaya zorlayan,papuç almamanıza neden olan biz,kendimizi cezalandırıyoruz evlat!