- 1083 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Elveda...
Deniz kıyısında bir bank bulup oturmak beni hiç bu kadar mutlu etmemişti daha önce. Tek başıma koskoca banka sahip olmak… Dilediğim gibi oturup kimseye hesap vermemek. Karşımda lacivert deniz göz kırparcasına parıldıyor güneşte. Martılar süzülüyor üzerimde. Biri, bir metre yakınıma kondu. Bir şeyler bulmuş galiba, çünkü gagasını yere vuruyor hep.
Afiyet olsun… Karşıdan kocaman bir gemi geliyor. Bir diğeri de engin mavilikte kaybolmak üzere. Biraz rüzgâr çıktı, saçlarımla oynuyor durmadan. Yanağımı okşuyor sanki. Bir yandan da kulağıma bir şeyler fısıldıyor, derinden bir şeyler. Gözlerim uzaklara daldı. Sanki birinin yolunu gözlüyorum. Ama kim bilmiyorum. Belki de gemilerden dolayı böyle düşündüm. O anda ne oldu bilmiyorum ama gözümden bir damla yaş düştü. Hızlıca yanağımı geçip blüze düştü. Bir tane de diğer yanağımdan. Rüzgâr engel olmaya çalışıyor. Ama nafile; kurumuyorlar. Yanağımda hala ıslaklığı duruyor. Kirpiklerim sırılsıklam, hissedebiliyorum. Sonra gözlerim buğulanıyor. Yine de gemileri görebiliyorum. Hiçbir şey bunu engelleyemez.
Bu yaşlarda nereden çıkmıştı? Yağmurun aniden bastırması gibi bir şeydi bu. Ama içim rahatlıyordu git gide. Akıp giden her damla bir elveda mektubunun üzerindeki harfler gibiydi. Teker teker düşüp bir anlam oluşturuyorlardı. Geri dönüşü olmayacak ama asla da unutulmayacak birer kelime misaliydi. ELVEDA!... Akıp gitmesi gerekiyordu.
Beyaz mendil sallamak yerine bir banka oturmak…
Arkasından koşmak yerine denizi seyretmek…
Giden geminin arkasından iki damla gözyaşı dökmek…
Ayrılık bu olsa gerek…