GEÇ GELEN MUTLULUK
hoşçakal demişti genç kız güler bir yüzle. delikanlı da sende diye cevap vermişti. "sende..." eve gidiş kadar bu söz yankılanıp duru beyninin içinde kızın. aylardır sevdiği, aşık olduğu çocuğu bir daha göremeyecek, zaten az olan konuşmaları olmayacaktı. ama ayrılırken ona sadece "hoşçakal" diyebilmişti. çocuk da "sende" demişti. bu sende sözcüğü kızın kalbini mi acıtmıştı ne? o kadar yaşanmışlığın üstüne basit bir... ama başka ne bekliyordu ki? ne duymayı umuyordu ki? aylarca beklemişti de bişey olmamıştı. şu iki üç dakikada mı bişey olacaktı. saçmalıktı elbette bu düşündüğü ama yinede beklemişti elinde olmadan.
yazın ortalarıydı. kız hala çocuğu düşünüyordu.bazen kaderine, bazense kendine lanetler yağdırıp ağlıyordu. hergün pencereden dışarı bakıp düşünüyordu. onunla geçirdiği hergünü teker teker hatırlayıp mutlu oluyordu. bu mutluluk sahte bile olsa.
yazın sonlarıydı artık. unutmuştu kız onu. yada kendine öyle söylüyordu. "unuttum işte. çok sevdim ama sonunda bitti."demişti, arkadaşına. unuttum diyordu hergün. unuttum demenin bile onu hala hatırlamak olduğunu bilmeden.
okullar başlıyordu artık. kızın içinde garip bir his vardı. heyecanın dışında, tanımlayamadığı bir his. okul bahçesinden adımını attığında onu gördü. her zamnki durduğu yerde, her zmanki duruşuylaydı. kalbinin birden hala onun için attığını hissetti.gözleri dolmuş, ağlamaklı olmuştu. "ne çok sevmişim. meğer onu hala unutamamışım, ilk günkü gibi aklımdaymış" diyordu içinden.çocukta onu görmüş biran gözgöze gelmişlerdi. o gözgöze geldikleri an, kız onunla geçirdiği ilk günden itibaren tüm anılarını hatırlamıştı. o kısacık anda neler geçmişti aklından. onun için ağlamaları, konuşmaları, gülüşmeleri herşey hemde herşey...
o gün doğum günüydü kızın. sınıfa çıkarken birden önüne çıkıvermişti çocuk. karşı sınıfta olmalarına rağmen geçen seneden beri ilk kez bu kadar yakından görüyordu. kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. kalbinin çarpış sesinin dışarıdan bile duyulduğunu zannetti. "merhaba" diye söze başladı çocuk. "doğum günün kutlu olsun" diye devam etti. “teşekkür ederim” diyerek cevapladı kız. Beraber koridorun ucuna doğru yürümeye başladılar. Hiç konuşmadan gelmişlerdi. Sınıflarının önüne geldiğinde çocuk “iyi dersler” demişti. “sana da” diye karşılık vererek sınıfına girmişti kız. Sınıfa girdiğinde çok garip hissediyordu kendini. Bu güne kadar onu hala seviyor fakat zor da olsa onsuz yaşamaya alışmaya başlamıştı. Evet, alışmaya sadece. Onu unutmaktan çoktan vazgeçmişti. Çünkü onu hiçbir zaman unutmayacağını biliyordu. Ama bugün onun sesini aylar sonra işitince, adıyla seslenince, varlığını yanında hissedince garip hissetmişti kendini. Bütün bir hafta o küçük cümle yankılanıp durdu beyninde “doğum günün kutlu olsun.”
Senenin sonuydu artık. Senenin ve lise hayatının. Bitiyordu artık okulu. Ama içinde buruk bir hüzün vardı. Aslında seviniyordu bir yandan üniversiteli olmuştu artık. Hem de en çok istediği bölümde okuyacaktı. Ama o buruk hüzün. Belki de hayatının en güzel yıllarını geçirdiği bu okuldan ve arkadaşlarından ayrılmak, ilk aşkı, ilk göz ağrısı olan çocuğu bir daha hiç görmeyecek olmak, onu çok üzüyordu.
Sene sonu balosu vardı. Tüm mezunların katıldığı bir balo. O gece kararlıydı sevdiğini söylemeye. Tüm cesaretini toplamıştı kız. Gecenin sonunda yanına gitti çocuğun. Konuşmaya başladılar. “seni hep sevdim” demişti kız. “belki sende seversin diye hep bekledim” diye devam etmişti. Şaşırmıştı çocuk. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Şaşkınlığı geçince “bende seni sevdim. Ama hiç cesaret edemedim” diye karşılık vermişti çocuk. Uzun bir sessizlik olmuştu aralarında sanki beraber geçirdikleri günleri tekrar yaşıyorlar, hayalini kurup da gerçekleştiremedikleri anları yaşıyorlardı. Sonunda kız masadan sessizce kalktı ve “peki öyleyse her şeye rağmen hoşçakal” dedi. Çocukta “sende kendine sahip çık… ve son bir şey daha beni hep hatırla. Ben seni hep hatırlayacağım” demişti. Arkasını dönüp giderken kız bu sözleri düşünüp “seni hiçbir zaman unutmayacağım, seni 15 yaşındaki gibi hep hesapsız seveceğim” diye kendi kendine söylemişti.
Eve giderken garip bir his vardı kızın içinde. Mutluluktu galiba bu hissin adı. Uzun süredir tatmadığı cinsten bir mutluluk. Garip, geç gelen bir mutluluk