- 1222 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEN HEP YANIMDASIN...
Kara bulutlardan dökülen yağmur damlaları insanları lanetlermişçesine toprağa hızla düşerken, tek düşündüğüm benimde orada olmam gerektiğiydi. Tam karşımda, onca siyah giymiş kalabalığın içinde… Ortada elinde çiçeği tutarcasına duran bir tabut… Aslında o bir ölüm çiçeği taşıyordu. Tabutun üzeri çiçeklerle donatılmış. Yağmurla beraber kan ağlıyorlar sanki. Hiç durmadan yağan sağanak yağmur boşuna yağıyordu, hiç kimse gitmeye niyetli değildi böyle bir günde. Gözyaşları yağmura, yağmurda sele dönüştüğü anda bile herkes orada sessizce, kederle dikiliyordu ellerini kavuşturmuş.
Akıtacak daha fazla gözyaşımın olmadığının farkına vardığımda yağmur yardımıma koşmuştu. Sırılsıklam ağlıyordum şimdi. Bana : “ Asla ağlama!” derdin. Bu hayata belli başlı acıları çekmek için geldiğimizi ve onlara karşı güçlü olursak ileriki hayatta mutlu olacağımızı söyler dururdun hep. Şuan belki de acıların en büyüğünü çekiyordum. Ağlamanın hat safhaya geldiği böyle bir anda keşke son dileğini yerine getirebilseydim keşke ağlamayabilseydim. Ama olmadı, yapamadım. İçime öyle işlemiştin ki onu ancak gözyaşlarım dışarı yansıtabiliyordu. Hala seni bu kadar çok derinden hissederken yanımda olamaman, son yolculuğunda tam karşına durup senin beni görememen… İşte en büyük acım buydu! Sence ne yapmalıydım şuan. Koskoca dünyada sensiz, tek başıma burada durmak…
Ellerim her üşüdüğünde kim ısıtacak onları bundan sonra, kim gözlerime usulca bakıp içten “seni seviyorum” diyebilecek ya da kim gözyaşlarımı silip bana sarılacak? Kimse… Hiç kimse…
Tam bunları düşünürken tabutun üzerini toprakla kapatmaya başlamışlardı bile. Artık sonsuza kadar gidiyordun. Bu, seni son görüşüm oluyordu. Son anlar… Son bir toprak… Son bir çiçek… Son!
Artık her şey bitmişti. Dualar okunurken ben öylece dona kalmıştım. Hiçbir şey hissetmiyordum. Kanım çekilmişti sanki. Sonra bir anda yağmur kesiliverdi. İnceden bir meltem çıktı anında. Tam ne oldu dediğim anda saçıma bir yaprak takıldı. Birdenbire yapışıvermişti saçıma. Kalakaldım. Güçlükle elimi kaldırıp yaprağı aldım. Yemyeşil, yeni açmış bir çiçeğin yaprağıydı bu. Yağmurdan ıslanmış olmasına rağmen hala yaşıyordu, gürdü. Çok güzel kokuyordu. Bu bir işaret miydi acaba? Hayatın hala devam ettiğine dair bir işaret… Kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bulutlar yavaş yavaş ayrılıyordu birbirlerinden. Güneş bir şekilde çıkmak için çabalıyordu. Son bir damla yanağıma düştü. Artık yağmur dinmişti.
Herkes yavaş yavaş ayrılmaya başladı. Bense hala aynı noktada duruyordum. Sonunda baş başa kalmıştık. Sen ve Ben… Yavaşça mezara yaklaştım. Öylece baktım sana. Mutlu olabilirsin artık ağlayacak gözyaşım kalmamıştı. Kıpkırmızı gözlerle sana usulca bakmak… Her gece bunu yapıyordum zaten ama bu seferki bambaşkaydı. Çünkü son defa bakıyordum sana doya doya.
Tam o anda sana doya doya son kez bakarken, buz gibi olan ellerim ısınmaya başladı. Tıpkı senin ellerimi ısıtman gibi sıcacık oldular. İnanamadım… Sanki ellerimi tutuyordun. Yanımda durmuş benimle birlikte bakıyordun mezara. Bu olabilir miydi? Bedenin orada yatıyor olsa da, ruhun hala yanı başımdaydı. Ellerimi ısıtıp beni ben yaptın yine. Öncesinde bir yaprak gönderdin. Hayatın devam ettiğine dair, sonra ellerimi ısıttın ben hep seninleyim sercesine.
Güneş sonunda kendini göstermiş yüzümdeki yaşları kuruturken, toprak kokusu içimi ferahlatıyordu. Artık gitme vaktiydi. Son bir kez daha mezara ağır ağır ayrılmaya başladım mezardan. Ama yalnız gitmiyordum, yanımda yine sen vardın. Hep olacaksın!
ESEN MELTEMDE,
YAĞAN YAĞMURDA,
PARLAYAN GÜNEŞTE,
UÇAN YAPRAKTA,
ÖMRÜMÜN HER MEVSİMİNDE HEP BENİMLESİN.
BEN DE SENİNLE…