- 2836 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
yeniden ANKARA
Daktilom naciye, ne zamandır küs tavırlarla süzüyor beni. Onu odamdaki dolaba kaldırdığımdan beri, hiçbir şey eskisi gibi değil aramızda. O kırgın bir kadın. Terkedilmiş tüm kadınlar gibi. Bense ona minnettar bir eski aşığım. Benim hayatıma kattıkları için minnet duyuyorum bu eski aşkıma. Bakire kağıtlara tükenmez kalemle çiziktirdiğim öykülerimi içler acısı tavırlarla okuyan bir arkadaşımın baba yadigarı daktilosu Naciye. Benim odama ilk girdiği andan itibaren büyük bir aşkı yaşattı bana. Derin kuyulara atladım onun için. Hiç gocunmadan. Ama aşk bu güzel kadın. Her aşkın bir doğumu olduğu gibi, bir de acı dolu bir ölümü vardır anla bunu. Naciye bakmıyor suratıma. Yazmıyor artık. Birileri bozulmuş bu daktilo diye atıp tutsada ardı sıra, ben bilmekteyim Naciye derin bir aşk acısı yaşıyor aslında.
---o---
“inadım,
felaketim,
tövbe ettiğim.
Dayatırım elbet,
Dön yüzünü.
Bin yalnızlığı geçerek geldim.” (GÜLAY SOYSAL)
Büyük çekmecenin o hüzünlü kokusunu çekiyorum içime. En derinine ciğerlerimin, hapsediyorum kokusunu. Seviyorum büyük çekmeceyi. Kaçıp kaçıp bu sahile sığınışlarım sevgiden mi? yoksa daha da yalnızlaşmak için mi bilemiyorum. Ama bu sahil var ya bu sahil yaşadığımı hissettiriyor bana. Yaşadığımı hissetmem için büyük mucizeler beklememeyi öğrendim. Kendi kendime yaşadığımı hissettirmeliyim.
Şu çürümüş kayık üzerinde sabahın köründe bira içmelerimi anımsıyorum. Alkolik olduğumu düşünen arkadaşlarıma inat, sarhoş olmuyorum. Sarhoş olmadan ama bira kokarak giriyorum derslere. Hocalar sınıftaki ağır kokunun ne olduğunu soruyorlar sınıfın en çalışkan kızlarına. Kızlar bilmiyorlar elbet kaynağını kokunun. Hele bir bilsinler….
Büyük çekmece.. bu sahil var ya arkadaşlar bu sahil.. yaşıyorum işte çok şükür dedirtiyor bana her defasında.
---o---
- anne ben ankaraya gidiyorum.
- Niye?
- Bir nedeni yok öylesine. Yani gitmem gerekiyor işte öyle hissediyorum.
Bunun bir hissediş olduğuna inandıramıyorum zamanında çok canını yaktığım annemi. Tüm büyük eylemleri bu ülkenin, tam da tatil olan Pazar günü ankarada gerçekleşiyor. Ve annem asi kızının uslu duracağına inanamıyor. Kimseyi tanımam ankarada. Çalacak bir kapım yok. Hiç dostum, dostu geçtim arkadaşım yok ankarada. Ama ben ne zaman kendimle çelişsem, ne zaman çıkarsızlıklara düşsem ankaraya sığınıyorum.
Küçük sırt çantamın içine yırtık bir etek, eski , kolu delik bir tişört koyup yola düşüyorum.
Eyy Ankara , bak yine sana geliyorum.
Deniz yok ya hani ankarada, hilal martısız şehirde yaşanır mı lan der hep, Ankara gitmelerim için. Ankara oğlum bu benzer mi başka şehre. Anlatamam ki hilale tutturmuş martılar olmalı diye.
Kızılayda ki orduevine yerleşiveriyorum birkaç dakikada. Hep yatacak bir yer buluyorum bu militarist yapıda. Cık cık cık.. nankör müyüm ben? Olabilirim..
Çantamı atıp odaya, düşüyorum ankaranın bilmediğim, ve tanınmadığım sokaklarına. Yoldan geçenler tuhaf bakışlar atıyorlar , üzerinde dünyanın bütün abuk renklerini barındıran bana. Saçlarımdan morlar, eteğimden yeşiller sarkıyor. Ayakkabılarımın kahverengi olduğuna aldırmadan siyah çantalar takıyorum. Bileğimdeki kalın bileklik bedenini ölüme yatıran arkadaşımın armağanı.. öldü mü? Bilemiyorum. Onun ölüme yatmasını buyuranlarla kapışınca def edildim efendim..
Meydana geldiğimde daha özgür hissediyorum kendimi. Tanınmamak güzel şey. Öyle aptal gözlerle bakıyorum ki etrafıma.. yanımdan geçenler acıyorlar bu yoksul kılıklı hatuna.
---o---
telefonum çalıyor sonra.. telefonu nadir çalan bir insan olarak telefonda konuşmak heyecanlandırıyor beni. Ve ben beceremiyorum bir türlü telefon konuşmalarını.
- efendim.
- Selam … sen misin?
- Evet benim.
- Ankaradaymışsın sanırım.
- Evet bir şey mi oldu?
- Yok bir şey yok. Oradan bir arkadaşın telefonunu vereyim sana. Arasana. Yardıma ihtiyaçları var.
Nasıl bir yardım yahu bu. Ben kimim, etim ne budum ne nasıl yardım edeyim diyemiyorum elbette. Arayan arkadaşım sevdiğim biri..
Alıyorum numarasını aramam gerekli olan kişinin. İçimden hiç aramak gelmese de. Biliyorum kendimi; arayacağım.
---o---
bu köy okulu ankarada olamaz değil mi?
Yani bu ülkenin başkenti burası yahu. Bu yarı yıkık bina bir okul olamaz..
Bu ayakları çıplak çocuklar nereden geliyor böyle. Sayamıyorum çocukları o kadar çoklar ki. Ve ben matematikten anlamayan biri olarak o kadar iyi sayı sayamıyorum elbette. 1-2-3-4.. sonraaa sonrası yok..
Düne kadar tanımadığım bu kadın kutsal bir varlık gibi geliyor gözüme. Ayakları çıplak çocuklara iğneler yapıyor. Bu çocukların annelerine saatler boyunca korunmanın yollarını anlatıyor. Ve anneler utançla kıkırdıyorlar. Bu durum öyle tatlı ve öyle komik ki.. durduramıyorum yüz kaslarımı.
- biliyor musun geçen hafta küçük bir bebek öldü sütsüzlükten.
- Nasıl sütsüzlükten yahu?
- Evet işte annesinin sütü kesilmiş. Ve paraları yok bu insanların süt alabilecek.
Süt alacak parası olmamak mı garip? Yoksa bebeklerini sütsüzlükten ölüme yatıran ülke mi? Şu kodumun parası var ya hani.. töbe töbe..
---o---
otel odasında otururken ne yapmalıyım diye düşünmekten uyku girmiyor gözüme. Evet bir şey yapmalı. Bir şey bilirsin.. okumuşsundur sağlam kaynaklardan ve bilirsin. Bilmek bir şey yapmak için harekete geçirmeye yetmez.. hah işte ben bugün bildiğim bir şeyi gördüm. Ona dokundum. Onu kokladım. Ve bunun adı yoksulluktu dostlarım. Yoksulluğun o ağır kokusu sindi üzerime. Yoksulluğun o iç acıtıcı bakışı gözüme gözüme…
---o---
istanbula kaçmak istiyorum. İstanbul beni ankaranın yoksulluğundan korusun istiyorum. Ve bir gece toplayıp tüm paçavralarımı tutuyorum istanbulun yolunu.
Oyy kurban olduğum istanbulum benim. Ne güzel böyle yahu. Yoksulluk iki adım ilerimde de olsa gözüme gözüme değil. Burada kuzum, yoksulluğun kokusunu parfümle bastırırız biz. Ve kullandığımız sahte parfümlerle doğanın tamda ana rahmine zehir koyduğumuzu bilmek istemeyiz. Ozon tabakasının bekaretinden sorumlu tutulmamız haksızlık olarak algılanır bu şehirde. Kıçımızın dibinde yıkılan gecekondulardan yükselen çığlıkları uzağımızdaki laylardan yükselen iniltiler siler geçer.
İşte İstanbul böyle bir çelişkidir tamda..
---o---
uzun zaman oldu Ankara yollarına düşmeyeli. Demek ki uzun zamandır çelişmedim kendimle. Bu iyi mi? Yoksa yozlaştığımın göstergesi mi? Bilemiyorum. Bu haftasonu ankarada olacak olmak heyecanlandırsa da beni. Bilmekteyim.. ankaranın o köyünde 2003 yazında bir bebek sütsüzlükten öldü.. anasının süt alacak para bulamaması ölümü oldu onun.
Evettt Ankara.. asi şehri bu ülkenin..