- 556 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Zavallı hocam!
Yoğun geçen bir günümdü!
O gün itibarıyla, dört köyü ve muhtelif mahalleleri, satış yapabilmek maksadıyla, mütevazı arabamla gezmiştim.
Yıl 1983, hazan mevsimiydi!
Bitap halimle saat 19.30 civarı, evime gelmiştim.
Her iki dünya için, hayat arkadaşım bulunan, değerli refikam kapıyı, hoş bir tebessümle açmıştı.
Gördüğüm bu ikram, gönlümü rahatlattı ve bir anda sıkıntılarımdan uzaklaştırmıştı.
Metaneti ve sabrı, refikamın benden fazlaydı. Adeta bir hizmet ehliydi. Fedakârlıkta had tanımazdı. İnancı kavi, ameli istikrarlı ve öğrenme istidatlıydı.
Her neyse, işte o akşam!
Acı bir feryat duyduk!
Kimin feryadıydı diye, kulak kabartarak anlamaya çalıştık.
Bununla da yetinmeyip, süratle perdeyi açtım.
Sesin geldiği yöne doğru baktım ki, kimi göreyim!
Kayınpederim olan zavallı hocam, 6,7 kişiden oluşan bir gurup çocuğun, köpekleriyle birlikte saldırısına maruz kalmış.
Çocuklar 15.16 yaşlarında olduğunu tahmin ediyorum. Bir taraftan da taşlıyorlarmış!
Süratle, yalın ayak ve haykırarak geldiğimi, yetiştiğimi ilan ediyordum.
Akşam olduğu için sesim yankılanıyordu.
Ben hocamın yanına geldiğimde, çocuklar kaçıyorlardı!
Sesimi duyunca, hocamı bırakıp, kaçmaya başlamışlar.
Uzaklaştıkları mesafeye baktım, 600–700 metre civarındaydı!
Hatun kişiye, ayakkabılarımı acele getir diye, talimat verdim.
Fakat kesin bir emir olmasına rağmen, anlamamış gibi davranıyordu!
Göndermek mi istemiyordu, bilmiyorum fakat bunu düşünecek zamanım yoktu.
Tez zamanda, ayakkabılarımı giydim ve süratle o çocukları takibe başladım.
Bu zamanlar 85 kilo civarındaydım.
Yılmadım… Yorulmak istemedim… Takip ettim…
Çocuklar, dağılarak kaçıyorlardı ve tenha yolları seçiyorlardı…
Köpekler ise gecenin karanlığında, havlayarak ritim tutuyorlardı.
Nihayet 20 dakika koştuktan sonra, çocuğun birini yakaladım.
Ağlıyordu!
Dayanamadım!
Niçin yaptıklarını sordum, bir cevap alamadım!
Arkadaşlarının kimler diye sordum, yine sessiz kalmayı tercih etti.
Döverim bak dedim!
Gözyaşını dökmeyi başladı!
Karakola götürürüm dedim, sen bilirsin dedi ve götürdüm!
Karakolda görevli memurlara, önce kendimi tanıttım ve hadiseyi olduğu anlattım…
Memurları biraz acımasız buldum, çok sert vuruyorlardı, acıdım!
Memurlar siz gidebilirsiniz, biz gereğini yaparız dediler ve ben vedalaştım.
Bir müddet sonra evimize geldim ve hocama durumu anlattım.
Hocam, sanki inanmamıştı, yakalaya bileceğime ihtimal vermiyordu!
Lisanıhâlinden apaçık belli oluyordu!
Dayanamadım, hüznümü yudumladım!
Ve yeniden sözlerime başladım.
Hiç alakası yoktu, ama mecbur kaldım!
Hocam, polis memurları şimdi hocamızı yormayalım, fakat sabah ifadesini almalıyız dediler.
Yarın karakola birlikte gidelim de, meseleyi vuzuha kavuşturalım dedim.
Hocam, ancak o zaman biraz daha fazla, inanmış gibi yaptı.
Gittik karakola ve memur arkadaşlar, ilgilendiler, hocamı teselli ettiler ve neler yaptıklarını, bir bir zikrettiler.
Hocamın şaşkınlığı artıyordu ve arada bir bana bakıyordu.
İşte hocam, nihayet bu çocukları akşam yakaladığıma inanmıştı!
Ne kadar garip değil mi?
YORUMLAR
Aslında o kadar da garip değil...
Yazının sonında çözümlenmesi gereken hocanızın neden dövüldüğü olmalıydı sanki...
Yazınızda garip olan hocanızın size inanmakta zorlandığı değil, yazı diliniz bence...
Bir de arap harfleriyle yazsaydınız tam olacaktı gibi...
Hani Mızrak' mı derler, arapça harfleriyle yazılır ama okunuşu Türkçe gibidir... İnanın o bile daha çok anlaşılır bence.
Ama bu sadece deneme tarzında bir yazıysa ve siz bu seferlik böyle bir dil denemişseniz bir şey diyemem...
Daha anlaşılır yazılarınızı okumak dileğiyle
Saygılar...