FAHİŞE
ÖNSÖZ
Pazar yazısı ile yine birlikteyiz. Hoş geldiniz. Öykümüz bir güzellik yarışmasında geçiyor. Güzellik yarışması lafını duyunca erkeklerin yüzünün gülümsediğini görür gibiyim. ; ) Neyse lafı zaten çok uzatacağım o yüzden hemen başlayalım.
FAHİŞE
- Pelin Güvener, 1978 İstanbul doğumlu, Boğaziçi üniversitesi halkla ilişkiler bölümünü bitirmiş. Vücut ölçüleri 88- 60- 92. basen ve göğüs ölçülerini toplayıp ikiye bölsek ideal vücut ölçülerine kavuşacak.
- : )
- Kızma bana Pelin. Elimdeki kartlarda yazanları okudum sadece. Ama kartta yazmayan bir özelliğin daha var, onu da söyleyeyim. Pelin Güvener, yarışmanın en güzel gülümseyen kızı.
- Teşekkür ederim.
- Bana değil, sana bu güzel gülümsemeyi armağan eden annene ve bu güzel gülümsemeyi armağan edecek olan anneyi sana armağan etmiş Tanrına teşekkür et.
- Evet, Tanrıma her zaman şükretmişimdir. Çünkü hangi ailede doğacağını insan kendisi seçmiyor. Bana her zaman destek olan bugünlere gelmemi sağlayan anneme ve babama çok teşekkür ederim.
- Pelin heyecanın geçer gibi oldu. İlk başta çok heyecanlıydın.
- Sizin gibi ünlü bir edebiyatçının karşısında nasıl heyecanlanmam.
- Bu seferde ben size teşekkür edeyim. Demek hayranımsınız?
- Evet, hem de fanatiklik düzeyinde.
- Öyleyse, yazılarımı ve hikayelerimi takip ediyorsunuzdur.
- Evet, elimden geldiğince,
- Fahişe isminde bir öyküm var. Okuma şansınız oldu mu?
- İsmini duydum, ama maalesef henüz okumadım.
- Bende öyle tahmin ediyordum. Çünkü henüz kaleme almadım. O öykünün içinde de, sizin adaşınız olan bir genç kızımız var. Tesadüfe bakın ki, onunla da sizinle olduğu gibi bir güzellik yarışmasında karşılaşıyorum.
- : )
- Ona sormuş olduğum soruyu size de sorayım mı? Bakalım adaşınızla aynı cevabı mı vereceksiniz?
- Pekala
- O zaman dikkatlice dinleyin. Dinlerken cevabı düşünmeyin ama sadece anlatacağım şeylerin başınıza geliyor olduğunuzu düşünün. Kendinizi kaptırın olur mu?
- Ben sizin öykülerinizde kendimi hep kaptırırım. Okurken yaşıyormuşum gibi olur.
- Bu güzel işte. O zaman kulaklarınızı açın
- Açtım
- Pelin ünlü bir fotomodeldir, çoook ünlü ve başarılı. Ve çooook güzel. Erkeklerin yüzde doksan dokuzu yo, yo yüzde yüzü hayrandır ona. Bir gececik bile olsa sahip olabilmek için hayatlarının birkaç yılını vermeye razıdır hepsi.
Hem sadece erkekler mi, kadınlarda hayrandır ona. Hatta kadınlar ondan eşlerini kıskanmıyorlardır bile. Çünkü onun güzelliği ile kendilerini bir tutmalarının saçma olduğunu kendileri bile biliyorlardır. Pelin’in ayrı bir yeri vardır. Kendileri gibi değildir.Ayrı bir gezegenden gelmiş farklı bir yaratık muamelesi yapıyorlardır.
Herkes ona özeniyor ve kıskanıyordur . Zenginlik, şöhret, başarı, ilgi, hepsine sahiptir. Pelin, yani mutludur. En azından kağıt üzerinde.
Günlerden bir gün, bir davete katılır. Limuzinden inip kırmızı halının üzerinde yürüyordur. Tüm gözler üzerinde, flaşlar patlıyor, halk ellerinde cep telefonları bir anlık görüntüsünü yakalamak için yarışıyorlar. Pelinde mümkün olduğunca çok objektife poz vermeye çalışarak, her yöne doğru gülücükler fırlatıyordur. İşte o anda, kalabalık halk arasından kimden geldiği belli olmayan bir ses gelir.
FAHİŞEEE
Bir anda, Pelin’e yönelmiş olan gözler, meçhul sesin geldiği yöne doğru bakar. Ama kimse, bu sesin kimden geldiğini bilemez. Bu önemli de değildir. Çünkü bu ses bir bakıma hepsinin iç sesidir. Çünkü hepsi bu magandaya kızsa da içlerindeki magandanın da aynı şeyi düşündüğünü biliyordur.
Bunu bu tatsız anın ardından biraz önce ona bir tanrıçaya bakar gibi bakan gözlerde beliren alaycı gülümsemeyi gören Pelin de durumu anlamıştır. Ama bir şey diyemiyordur. Çünkü o taş bebektir ve bu yüzden hiç bir şey söyleyemez. Buraya gelene kadar hiçbir ahlaksızlık yapmadığını, o kırmızı halıyı çektiği acılarla kızarttığını söyleyemiyordur. Çünkü o gülmek zorundadır. Çünkü o taş bebektir.
Şimdi söyle bakalım Pelin;
Manken olmak istiyorsun. Peki günün birinde böyle bir manzara ile karşılaşmaya hazır mısın? Hadi başına böyle bir şey gelmedi diyelim. İnsanların bir çoğunun sana bir yandan saygı duyarken biryandan da bu tarz şeyler düşüneceğini biliyor musun? Peki bunu kabul ediyor musun?
- Pelin jüri koltuğunda oturan ünlü yazarın bu pervasız sorusu karşısında şaşırmış tüm salon gibi sessizliğe bürünmüştü.
- Yazar durumu düzeltmek için, öyküye devam eder. Pelinciğim biliyorum içinden bana kızıyorsun. Çünkü öyküdeki adaşın bu sorunun ardından bana çok kızmıştı. Ona bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey gibi klasik sorular soran jüri üyelinden birine denk gelmediği için kendinin çok şansız olduğunu düşünmüştü. Haksızda sayılmaz. Çünkü yarışmanın en önemli bölümlerinden biri olan, konuşma bölümünde bu şekilde afallayıp cevap vermek yerine sustuğu için, jüri üyelerinden eksi oy almış ve yarışmayı kaybetmiştir.Bu yüzden Pelin bana hayat boyu kin besledi. Bunu nereden biliyorum biliyor musun?
- hayır
Yıllar sonra Pelinle karşılaştığım için. Nobel edebiyat ödülünü kazandıktan sonra halkımla buluşmak, sevincimi paylaşmak için katıldığım yurt için konferans turnesinde, örgütlenerek bana vatan haini yaftasını yapıştıran öğrencileri alkışlarken gördüm onu. Benim vatan haini olduğumu düşünüyordu. Aslına bakarsan düşünmüyordu, ona bu düşünce ezberletilmişti. Kar romanında ülkemizde Töre cinayetleri olduğunu anlattım ve benim aracılığımla bunu dünya öğrendi diye beni suçlu görüyorlardı. Nede olsa vatan kutsaldı. Bir tür töre gibi inanmışlardı bu tarz şeylere, benim kim olduğumu ne yazdığımı ne söylediğimi okumadan, kardeşine ne yaptığını sormadan büyüklerimiz böyle söyledi, ben onlardan iyi mi bileceğim diye düşünerek öldüren ağabeyler gibi, beni kafalarında öldürmüştü Pelin ve diğerleri.
Pelin bil ki beni bir çok kişi şuan fahişe olarak görüyor. Ama biliyorum günün birinde benim heykellerimi dikecek bu ülke. Zaten hep böyle olmuştur ki, nehrin tersi yönünde her yürümeye çalışanın başına bu tarz şeyler gelmiştir. Sende bunu istiyorsan, seninde başına gelecek. Dedim ya, o kırmızı halının kırmızılığını kanınla canınla oluşturacaksın.
İzleyen değil, izlenen,
dedikodu yapan, konuşan değil, konuşulan olmak kolay değil.
- Anlıyorum galiba ne demek istediğinizi,
- Peki hazır mısınız buna?
- Hazırım. Çünkü eğer bugün bu sorunuza hayır dersem, genelin düşünmediği şeyleri düşündüğüm, onların cesaret edemediği şeyleri yaptığım için başıma geleceklerden korksaydım, işte o zaman gerçekten kendimi fahişe gibi hissederdim. Tüm değerlerine toplumsal baskının tecavüz ettiği, bir fahişe gibi,
- İşte Pelin şuan yarışmayı kazandın sen. Kaybetsen de kazandın, kazansan da kazandın. Artık ünlüsün. Buradan sonra kalem benim değil senin elinde biraz önce söylediğin gibi yaşarsan, kendi öykünü kendin yazarsın. Adı Pelin soy adı Güvener olan bir başarı öyküsünün kahramanı olursun. Kendin olursun. Yoksa başkalarının sana verdiği rolü üstlenen misafir oyuncu olup ölüp gidersin. Arkadan kimse hatırlamaz. Bir öykün bile olmaz arkandan yaşayacak.
Kalem artık senin elinde pelin, yaz bakalım hayatını
DR.Kemal Pişmişoğlu
YORUMLAR
aynur hanım sanırım haklısınız. galiba yazdıklarımı okuyup düzenlemeden yayınlama huyundan vazgeçmeli, eleştirel gözle bir bakmalıyım.
doğallığı bozulmasın diye yapmadığım bu otokontrol kontrolsüzlüğe yol açıyor sanırım. bolca cümle kurulum hataları ve çoook ların çok olmasına ve benzer arızalara neden oluyor.
sonra ki yazılarımda daha özenli olmaya çalışacağım