Dilimiz ve İnsanoğlu
Konuşmak. Güzel konuşmak... Tanrı vergisi özel bir yetenek değildir. Çalışarak kazanılan bir beceri, bir sanattır. Emin Özdemir böyle diyor.
Bence de konuşmanın insanoğlunun yaşamındaki yeri çok büyüktür. Hayatımız konuşmalarımızla şekilleniyor. Birçok şey bu konuşmalar üzerine vücut buluyor. Sevgi, öfke, mutluluk, hüzün...
Babam der ki; insanoğlu dil yerine yüreğiyle konuşmayı öğrenmelidir. Bundan da anlatmak istediği şudur: Çoğu zaman yüreğimizde karşımızdaki insanlar için en güzel duyguları taşırken, hiç düşünmeden ağzımızdan çıkan bir sözcük ile o kişiyi mutsuz edebiliyoruz.
Hangimiz yapmıyoruz ki bunu! Annemizi, babamızı, kardeşimizi, arkadaşımızı, sevgilimizi veya bir dostumuzu çok sevmemize rağmen, hayatlarımızdaki önemleri tartışılmazken bile üzdüğümüz oluyor. Oysa yüreğimiz farklı bir dilde konuşup atıyor. Ancak ağzımızdan çıkan ile yüreğimiz bir konuşamıyor çoğu zaman.
Hayatımızın her saniyesi konuşmalarımızla şekil buluyor. Konuşmalarımızın, hayatlarımızdaki önemi bu kadar fazla olmasına rağmen kaçımız düşünerek, ölçüp tartarak konuşuyoruz. Birbirimizin hayatlarını etkilemekte, ağzımızdan çıkacak kelimeler bu denli önemliyken biz nasıl davranıyoruz etrafımızdaki insanlara. Sevsek, davranışlarını onaylasak veya onaylamasak bile bizim başkalarının hayatlarına saygı duymak gibi bir sorumluluğumuz yok mu acaba! Bir kişinin davranışlarını veya hayat felsefesini kendimizden farklı bulduğumuz için o kişiyi rencide etmek veya eleştiri yağmuruna tutmak bize ne kazandırır hiç düşündünüz mü!
Hiçbir şey. Neden mi? Eleştiri kelimesine hayatım boyu bir anlam veremedim bu saatten sonra da anlamını çözemeyeceğim. Bir kişiye kendisinin davranışları, sözleri ile ilgili düşüncelerimi söylediğimde anlayamıyorsa, algılayamıyorsa o kişiye ters geliyorsa o kişiden uzak dururum, samimi olmam böylelikle hem ben rahatsız olmam hem de karşı taraf. Neden ’eleştiri’ adı altında hem o kişi ile anlaşamadığım halde dakikalarımı karşı taraf için anlam ifade etmeyen sözcükleri söylemekle geçireyim ki? Bu nedenle ben ’eleştiri’ ye inanmıyorum. Herkes fikrini söylemekte özgürdür.
Tabii ki bu fikre sahip olmasının nedenlerini de söylemelidir. İtham bana göre düşünmeden öylesine konuşmaktır. Sebepleri olmalı konuşulanların. Düşünerek, inanılarak kelimeler kullanılmalı. Fikrini söylemekten çekinmeyen kişiyi dinlerim. Fakat bana anlamlı gelmiyorsa ben o fikri benimsemem. Bu senin görüşün derim, fikir ayrılıkları hayatımın normal akışını etkileyecek boyuta gelirse de o kişiden uzak dururum, yoluma devam ederim. Söylenenler anlamlı geliyorsa da o kişiye teşekkür ederim. Benimle paylaşıp beni aydınlattığı için memnun olurum. Benim daha önce bu şekilde düşünemediğimi söylerim. Her insan birbiri ile çok iyi anlaşacak, çok samimi olacak diye bir kural yoktur. Önemli olan karşı tarafın davranışlarını, konuşmalarını tasvip etmesek dahi o kişiye ve hayatına saygı duyabilmeyi başarmamızdır.
Etrafımda yeni kişiler tanıyorum. Zaman geçiriyorum. Davranışları ve sözleri bana anlamlı ve tutarlı gelmiyorsa o kişi ile zaman geçirmiyorum. Bir selam verip geçiyorum. Ne o kişinin hayatını zorlaştırıyorum ne de kendi hayatımı. Her insan biribirinden farklıdır. İnsanları olduğu gibi kabul ediyorum. Her insan pratik zekalı olamaz. Pratik zekası olup mantıklı olmayabilir. Belki çok zekidir ama kendisini ifade edemez. Belki çok güzel konuşur ama hep yalan söyler. Belki iyi bir arkadaşdır ama fikirlerin uymaz. Kişilik özellikleri iyi olup, umursamaz olabilir.
Hepimizin iyi özellikleri yanında birbirimize hoş gelmeyen özelliklerimiz de mutlaka olacaktır. Ben insanları olduğu gibi kabul ediyorum. Bir kişiyi sevebilmem için ille de zeki olması gerekmez. Ya da üstün özellikleri. İnsan insandır... Hepimizin farklı farklı düşünceleri ya da hayalleri var. Herkesi farklı davranışlar mutlu eder. Ya da üzer. Birisine hoş gelen diğerine hoş gelmeyebilir. Birine çok yapmacık gelen bir davranış diğer kişi tarafından takdirle izlenebilir.
Hal böyleyken ben hayatımın normal akışını etkilemeyen, fikirlerini saygı çerçevesinde dile getiren kişilere hayatımda yer veriyorum. Eleştiri ya da şaka adı altında insanların birbirini rencide etmeye çalışması bana anlamlı gelmiyor. Fikir, düşünce paylaşımı kelimeleri bana daha anlamlı geliyor. Çünkü fikir paylaşımında gerçekten karşı tarafın iyiliğini isteme ona yardımcı olma, iyi niyet amacı olduğuna inanırım. Çünkü karşı taraf nedenleriyle konuşur. Bilinçli ve olgun bireyler anlatmak istediğini karşısındaki insanı rencide etmeden tatlı dille ifade ederler.
Tatlı dil sözkonusu olunca karşı taraf gerçekten kendisi için birşey yapılmaya çalışıldığını anlar. Ben karşımdaki insana sen öylesin, böylesin diyorsam adına da ’eleştiri’ diyerek karşı tarafın sadece duygularını incitiyorsam, bu bana göre insani değildir. Bir kişiye kendinizce doğru olan bir yolu göstermek istiyorsanız tatlı dili seçmelisiniz. Bunu en etkili olarak güzel konuşma ile karşı tarafa tarafsızca ifade edebilirsiniz. Hayatta tek doğru yoktur. Her birey kendisine göre doğru bir yol seçer. İnsanız ve hepimizin düşünceleri bir olmayabilir. Doğal olan budur. Aynı davranışlara her birey farklı tepkiler verebilir. Herkesin doğruları aynı olmayabilir. Hal böyleyken niye tartışmalara, hakaretlere ve eleştirilere ihtiyaç duyuyor insanoğlu anlayamıyorum.
Karşımızdaki kişi ile düşünce ayrılığımız varsa ve bu birleştiğimiz noktalardan çok daha fazla ise o kişi ile birlikte olup hayatımızı sürekli kötüleme çabası içinde geçirmenin mantığı var mı! Etrafıma bakıyorum ve şaşırıyorum çoğu zaman. En küçük bir karşı fikir ve tartışmadan sonra insan en sevdiği kişi hakkında ağza alınmayacak binbir çeşit küfür edebiliyor. Sonra da sinir anı deyip kolayca olayların kapanmasını bekliyor. Bu lüksü insanoğlu nereden buluyor anlayamıyorum. Hangimiz bu kısacık hayatımızda birbirimizi üzmek gibi bir lükse sahibiz de benim haberim yok... Bu yaşıma geldim. Her zaman için kendime nasıl davranılmasını istiyorsam etrafımdaki kişilere o şekilde davanmaya dikkat ve özen gösterdim. Hayatımda sevgi, saygı, güven ve iyiniyet her zaman öncelikli oldu. Biri benim hoşuma gitmeyen benim tasvip etmediğim bir davranış da yapsa sadece o kişiye tatlı dille bunun yanlış anlaşılabileceğini veya kendisinin zararına olabileceğini söylemekle yetindim. Hiç kimseye hakaret, küfür ettiğimi ya da rencide edici ifadelerde bulunduğumu hatırlamıyorum. Böyle bir davranışta bulunabileceğimi de zannetmiyorum açıkçası.
Bu yazıyı okuyup da şu kişi kendisini ne zannediyor veya hikaye bunlar diyebilecek kişiler de vardır. Belki benim bu fikirlerim bir başka kişi için çok saçma olabilir. Bu çok doğal. Her birey farklı düşüncelere sahiptir. Bir başkası benim bu yazdıklarımı okuyup bana çok saçma derse ben saçmalık yapıyorum olmaz. Bu o kişinin fikri. Ben inandığımı ve hissettiğimi yazarım. Bu benim hayat felsefem. Bu benim bakış açım. Kimisine göre yanlış ve saçma. Kimisine göre mantıklı ve yaşanılabilir...
Benim de hatalarım vardır. An gelmiş ben de karşımdaki kişiyi çok sevmeme rağmen onu kırabilecek sözler söylemişimdir. Ancak bunu yüzdeliklere vurursam çok azdır. Günden güne de azalmakta ve yok olmaktadır. Bu yazdıklarımı okuyup, her kim olursa olsun dilediğini düşünüp isterse söyleyebilir bana düşündüklerini. En ağır itam ve küfürlerde bulunanlar da olabilir. Her türlü insan vardır. Herkesin kendini ifade etme tarzı farklılık göstermektedir. Çünkü herkes aynı toplumsal yapıda ve çevrede yetişmemektedir... Biri bana kendince bende olumsuz gördüğü fikri söyledi diye ben onun algıladığı şekilde bir kişiyim anlamına gelmez. Bu o kişinin algılayışıdır. Sadece onu bağlar. Bu düşüncelere sadece tebessüm edip, şemsiyemi başıma açar ’eleştirilerin’ gelip geçmesini beklerim. Çogu kişinin sözcükleri ile eleştiri. Bana göre fikir ayrılığı. Sadece çok doğal olan farklı bir düşünce. Sopa ile tüm kemiklerimi kırabilirsiniz, sözlerinizle ise asla... Bunu da Dale Carnegie’den öğrendim. Dale Carnegie’nin kitaplarını okumak bana huzur verir. Ne zaman beni üzen bir olayla karşılaşsam elime Dale Carnegie’nin “Üzüntüyü bırak yaşamaya bak” isimli kiabını alır tekrar tekrar okurum.
Arkadaşlarımdan biri mutsuzdu, karamsardı ona bu kitabı önerdim. Bana ben hayatın kitabını okuyorum dedi.Yani yaşadıklarım yeter demek istedi bana. Küçük yaşta annesi ölmüştü. Kolay bir hayatı yoktu. Manevi olarak ruhundaki olumsuz etkiler çevresine yansıyordu. Hepimiz yaşıyoruz dedim. Biz de o hayattayız ama insanların kitaplardan öğrenebileceği çok şey vardır. Hayat yaşanarak öğrenilir bu gerçek yadsınamaz. Ancak mücadele etmek, zorluklarla karşılaştığımızda ne yapacağımız veya kendimize nasıl moral vereceğimizi nelere dikkat etmemiz gerektiğini baskalarının tecrübelerine kulak vererek başarabiliriz. Aynı acıları çeken insanlar sadece karşı tarafı yaşayan kadar anlayabilir. Konuşmakla dinlemekle olmuyor bazen. Yaşamak hissetmek gerekir. Bazen en yakın dostunuz derdinizi dinlese bile sizin hislerinizi anlayamaz ama bir yabancı ya da kitapta bile olsa yaşamış bir insanın size verebilecekleri daha fazladır.
Böyle bir şansımız varken niye kullanmayalım ki!
İnsanoğlu kendisini geliştirmeye, öğrenmeye her zaman hazırlıklı olmalıdır. Bilgi insanın gözünü açar. İleriyi görmesini sağlar. Bilgi erdemdir. Bilgi kutsaldır. Bilgi insanlığa insanlık katar.
“Ben bunu çok iyi biliyorum”, “Sen anlatsan da dinlemem”, “Bana bu kadarı yeter” ifadeleri hayatımızda hiç yer edinmemeli. İnsanoğlu her şartta öğrenmeye açık olmalı. İnsan kendisini geliştirmek için okumalı. Hayata uyum sağlamayı, mücadele etmeyi ve üzüntülerle başetmeyi öğrenmek için okumalı. Okumanın zararı yoktur. Kendimizi geliştirmenin zararı yoktur.
Dilimize sahip çıkalım. Etrafımızdaki insanlara her şartta saygılı olmayı hedef seçelim. Doğru bildiğimizden ödün vermeyelim. Ancak bunu karşımızdaki bireye empoze etmek yerine tatlı dille düşüncelerine saygı duyduğumuzu belirterek yapalım. Göreceğiz ki hayatımız eskisinden daha temiz (küfürsüz) ve huzurlu (kavgasız) olacak...
Konuşmanın yaşamımızdaki önemi bu denli fazlayken tek arzum, tüm ailelerin küçük yaşlardan itibaren yeni doğan bireylere bu önemi en iyi şekilde ifade edip, gelecek nesillerde daha mutlu bireyler
topluma kazandırabilmemizdir.
3.09.2002