ACI ARASI ÇARESİZLİK VAR ÖĞÜNDE (6)
Çok da önemsemedim önceleri. "Birazdan" dedim "yeni bir haberle rahatlarım". Ama nerde? Beklediğim heber gelmez oldu. bir şeyler sanki ayaklarıma dolanıp, beni dibe doğru çekiyordu; düştüğüm bu çaresizlik denizinde.
Zaman yine oyun oynamaya başlamıştı. Hızlı mıydı yoksa yavaş mı? Anlayamıyordum. Beklediğim haber gelmek bilmiyordu. Hava kararmasın diye dua ediyordum; güneş hızla yerini terk ediyordu.
İlk mucizem, içimde büyüyen ilk fidanım, ömrümce bebeğim olacak insanlardan ilki, büyük oğlum kayıptı. Bu saate kadar evde olmuş olması gerekiyordu. Ama halâ ortalarda yoktu.Tek yapabildiğim telefon etmekti. Ama istediğim haberi bir türlü duyamıyordum. Off off! Boğulmak gibi bir şeydi bu. İki kayıp birden yakıp kavuruyordu beni. Kanım, gözyaşım, elim, ayağım donmuştu sanki.Ağlamak mı? Onu da yapamıyordum artık; çünkü yetersizdi.
Tıkıldığım minibüsün içinde benim yerime güneş ağlıyordu; kızgın gözyaşlarıyla; değdiği yerlerimi dağlarcasına. Hızla dönmeye çalışıyorduk; dedemi yattığı yerde bırakıp. Akıl almaz bir şekilde kendime kızmaya başlamıştım. "Allahım beni cezalandırıyor" diyordum; düşüncelerim içinde gezinerek. Zamanı gelmiş bir insanı almıştı yanına ve ben çok üzülmüştüm dedemden ayrıldığım için. Şimdi gerçek bir acıyla cezalandırıldığımı düşünmeye başlamıştım. Çünkü hep büyüklerim uyarırdı beni; "isyan etme kızım" diye. Bu üzüntüm isyan mıydı ki? Oğlumun yokluğuyla cezalandırılmayı hak ediyormuydum? "Aman Allah’ım nasıl çıkıcam bu çıkmazlardan?" Durmuyordu ki beynim. Sürekli yeni senaryolarla dikiliyordu karşıma düşüncelerim.
Bir yer geldi; telefonlar çekmiyordu. Çaresizlik katlanarak büyüdü büyüdü; beni alabildiğince küçülttü. Tam ben küçülüp yok oldacağımı zannederken; hızla dönmeye çalıştığımız için büyük bir kazayla burun buruna geldik. Çığlıklar yankılandı kör bedenimde; ama ben tınmadım bile. Ya çektiğim acılarla ölüm hiç gelmişti bana ya da tepki veremeyecek kadar hissizdim. Sürekli dualar ediyor, nefesimi olabildiğince semalara doğru koyuveriyordum. Sarıp sarmalasın, korusun bebeğimi diye.
Bir yandan eşim sürekli suçluyordu beni. Oğlumun kursa gitmesi için ben ısrar etmiştim. Kaybolmasının suçlusu da bendim. Elimde olmadan ben de suçluyordum kendimi. Dedemi toprağa emanet etmiş olmak, ilk mucizemin nerede olduğunun belli olmaması, eşimin sözleri kaç duvara çarptı beni kimbilir? İçimdeki yangını anlatmaya kafi gelecek alevler var mıydı? Cevapları bilememenin sonsuzluğuyla dipsiz kuyulara dalıyordum. En azından o bana söylenerek kendini rahatlatıyordu. Ya ben; "nerelere gideyim, kimlerden medet umayım?" Bilmiyordu ki; yarsa göğsümü, içimdeki yangınla dünya küle dönerdi o anda. Saatlerce "çıt" demedim. Damlayan gözyaşımın sesi bile duyulmadı. Akmıyordu çünkü. Hepsini içime akıtır olmuştum. Ama onlar yangınımı söndürmüyor, içimin alevleri gözyaşlarımı buharlaştırıyordu.
Yolculuktaki herkes; gün boyu yemek yemediği için çok açtı. Ama beklenen haber gelmeden kimsenin lokma çiğneyecek gücü yoktu. Artık dayanamayarak mola verildi bir yerde. Atlattığımız kazadan sonra bu şekilde devam edilecek gibi değildi. Ben hariç herkes indi araçtan. Bir avuç acı üstüne bir avuç çaresizlik yutmuş gibi yangınlarıyla dolaşıyorlardı amaçsızca. Aç karınlarını doyurmak için "acı arası çaresizlik vardı öğünlerinde".
Eşimin yine telefona uzandığını gördüm. Pür dikkat ne dediğini çözmeye çalışıyordum ağız hareketlerinden. Birden bağırmaya başladı. Yerimden "oğlum gitti" diyerek fırladım. Ama Allah’ıma şükür oğlum dönmüş eve ve eşim ona bağırıyormuş. O an durdurulmaz bir ağlama nöbeti sardı beni. Titremeler, sarsılmalar eşliğinde ağlıyordum. Saatlerce kale duvarı gibi örüp, kenetlediğim bedenim, artık bir pelte gibiydi.
İki gün içinde iki olay yakıp yıkmıştı beni. Ve ben aylarca kendime gelemedim. Olayları düşündükçe düğümleniyordu boğazım ama sulu göz ben ağlayamıyordum. Taa ki; dedemin, o son gördüğüm günde çektiğim görüntülerini seyredene kadar. O an öyle üzüldüm ki; oğlumun kaybolmasıyla dedemsizliğe üzüldüğüm için kendime kızmıştım. Ve bu beni çok yaraladı. Ağladım saatlerce; rahatladım biraz olsun; içime birikmişleri saçıp savurarak.
Ve bugün; " özür dilerim dedem. Anne yüreği galip geldi senin sevginin büyüklüğüne. Ebedi mekanına uğurlayalı, emanet edeli iki sene bitmek üzere. Merak etme sakın; halâ aklımdasın ve çok özlüyorum seni. Dualarla anıyorum; adın her dile geldiğinde. İnaşallah mekanın cennettir. İnşallah huzur almıştır seni kollarına. Rahat uyu dedeciğim. Seni çok seviyor torunun"...
ASLI DEMİREL...
(bitti)
YORUMLAR
aslıcım çok harikaydı kalbindeki sevgi hiç bitmesin canım sevdiklerinle birlikte uzun ömürler dilerim bittiğine bende çok üzüldüm sanki okurken kendimden de birşeyler vardı orda yazılarının devamını dilerim