Gül teninde yağmur damlası., (II)
İhanet, ifa etme kararı ve sözüne binaen, bir takım sudan sebepler veya bariz gerekçelerin gölgesine, bahanesine sığınarak, sözünden ve kararından bihaber bir vaziyette yükümlülük ve sorumluluklarını ihlal ve ihmal etmek ve bu yanlışına da sarılmaktır. Dolayısıyla bir söze ve karara varılırken durup bir zaman aralığında düşünmenin çok daha sağlıklı sonuçlara varılması bakımından yararı ve faydası vardır. “Verdim gitti. Sattım gitti.” Ve bunun gibi düşünmeden sarf edilen, ağızdan çıkan afaki sözlerin ardına düşüp kişinin mertlik ve cesaret adına, kendi hayatını kendine ve ilgililerine zehir etmesi, ayak üstü, alelacele veya baskı altında daha doğrusu hesapsız sözlerin ekstraları ile katlanan getirisi olacaktır.
Gönül, onu suyuna bırakılacak olursa, sürekli eğlence ister. Doğrusu meşruiyet dairesinde ifrat ve tefrite kaçmadan onunda hakkını vermek gerekir. Ancak sırf gönlümüz eğlensin diye, Allah’;ın yarattığı her hangi bir gönlü gönlümüze malzeme etmek, diyebilirim ki, en bet beter ahlak anlayışlarından bir numunedir. Kişinin kişiye üstünlüğü alacağı varsa hakkı kadar bir ölçü olur ki, onu da alınca, aynı havayı soluyorlarsa (hangi gerekçe ile olursa olsun!) birinin diğerinin alacağı nefesleri kirletmesi, sakata ve suikasta uğratması, çirkinliğe zemin hazırlaması bilakis alçaltıcı ve aşağılık bir davranış olur. Zira her halükarda insanı yücelten erdemli davranmak ve hukuka saygılı olmak, güzelliklere değerince sahiplenip yaşayıp yürümesi için emek ve gayret göstermektir.
Yaşam bize bahşedilen (hediye) sınırları belli bir zaman diliminden ibarettir. Nihayeti (genellikle) tarafımızdan bilinmeyen hayat dediğimiz ömür sahasında çeşitli ad ve namlarla diğer cinslerimizle iş ve sair ortaklıklarımız, alışverişlerimiz, muaşeretimiz olur olacaktır. Yukarıda mevzubahis edilen kriterler ışığında, hiç ölmeyecek gibi dünyayı insanlığın saadeti için mamur etmeye ve hemen yarın ölecekmiş gibi de ahret için azık hazırlama azim ve çabası içerisinde olmalıyız. Biz ömrümüzün sermayesini kullanırken, onun içine şek, şüphe, elem eziyet, cebir, zor ve en önemlisi haksız kazanç katmamalıyız!
İnsanın fıtratında olan dürüstlük mizanı, yaptığı yanlışları (bilmiyordum dese dahi) kendisinden asla gizlemez. Vicdan denilen zemin etin üzerine damlayan asit gibi renk, koku ve acı hissi verecektir. Yaşayan (her ne durumda olursa olsun!) kişi yanlışını düzeltme şansına sahiptir! İlimden ve irfandan yoksunluk, (maazallah) cahillik, kişiye dünyasını cehennem eder. Yapılan yanlışlar, verilen emek ne kadar çok olsa da doğru yere ve yöne kanalize edilmedikçe bir felaket yumağı olarak müellifinin başına döner...
Gördüğümüz, duyduğumuz, tattığımız ve hissettiğimiz güzelliklerden esinlenir, zihnimizdeki göreceli kalıplardan alarak onları bilgimiz, aklımız, irademiz ve hayallerimiz kudretince bir şekle büründürmeye, nesnelleştirmeye ve kendimizce namdandır maya çalışırız. Belki bunu hemen her insan yapar ancak yaptığı bu düşünce seyrini dillendirmekte yeterli veya gerekli yakıştırma, cümle kurma yeteneğine veya henüz o olgunluğa sahip değildir ki, nasıl birileri bir mevzuu anlattığında kendi zihnimizde kendi düşünce kalıplarımızla algılarımıza oturtur ondan esinlenir müteessir oluruz da, “Hah işte bende tam bunu demek istiyordum” gibi tamlamalarla bir şeyler anladığımızın ferahlığını izhar ederiz.
Dolayısıyla, iyinin de kötünün de, zihnimizde bir şekilde tanımı ve dilimizde kendimize göre bir ifade şekli vardır fakat, önemli olanın iyi ve kötü olanın tarifi salt bizim kalıplarımıza göre değil genel geçerli ölçülere denk düşer, birebir oturur, örtüşür, estetik ve etik değerlerde olmasıdır. Esnemek fiili genel olarak hoş karşılanmıyorsa bunu halen bir alışkanlık olarak sürdürmek, topluma ve insanlığın estetiğine saygısızlık olmaz mı! Demek oluyor ki, (yukarıdaki basit örnekte de olduğu gibi.,) bizler hayati önem taşıyan vücut fonksiyonlarının gerek ve icaplarını mutat olarak yerine getirirken bile belli edep ve ahlak kurallarına azami dikkat ve gayret göstermek zorundayız. Nedeni, saygı kurumunun işlerliğini kaybetmemesi ve seviyeli, sınırları gönüllü korunan bir özgürlük alanı ile insanın güveni, huzuru ve mutluluğudur..
Etrafımızdaki gözlemlerimizi hatıratımıza not ederken bile tarihin bizlere emanet ettiği, bu şahane edep ve ahlak kurlarını daha da geliştirerek korursak, kollarsak ve azami dikkat ve gayretle uyar, uymayanları kibarca uymaya zorlar isek neticesinde bir birlerine fevkalade muhabbet duyan mutlu bir toplumun içerisinde onlardan mesut bir fert olarak bilir tanırız kendi kendimizi., Kanunların amacı insanın ve çevresinin güvenliğini, özgürlüğünü, hakkını hukukunu ve sürekli barışı sağlamaktır ki, kaynağı örf, adet, anane ve kamu kültürüdür. Cezasının, (müeyyidesinin) azlığı veya çokluğuna bakılarak suç işlenen veya yasalara muvafakat gösterilen bir toplumda şüphesiz bilgi ve kültür yoksunluğu hakimdir..
(devam edecek)
Mehmet Sani Özel