Mantık Tokat Atar!
Serin sabahın yıkanmış balkonuna yansıyor, güneşin tozdan zerrecikleri. Minik sarı yaldızlar bağışlıyor Tanrı güne. Çiçekler açıyor mevsiminden bağımsız, kelebekler kozalarından az gelişmiş çıkıyorlar. Geceden kalma ağır bir koku asfaltlarda. Ayyaşlığın metal kutuları eziliyor, araba lastiklerinin altında. Ve kırılan cam şişeler parlıyor, güneşin alnında… Terin yalnız, gün sıcaklığında…
Kamelyalar okumadığım kitapların arasından göz kırpıyor bana. Eşkâli belirlenememiş bir caddenin köşe başına önyargılarımı bırakarak yazıyorum, bu sefer sana. En zengin dillerde buluşturuyorum aşkı. Her yazının başlığı adın oluyor, aklım her yazılanın içeriğini sana adıyor.
Farkında mısın? Bunca ıslaklık terden değil. Tenin ağlıyor…
Her ilişki ömre yalnız yaslanmamak için değil midir? İnsan en çok kendisi için sevmez mi karşısındakini? Yıllar çok şey yaşattı sevgiden anlamayan yanlarıma. Ve çok şey kanıtladı aynalar, gördüğüm görüntülerin dışında. Yıllar önce susturduğum bir gerçekti oysa şimdi avaz avaz bağıran; mantık tokat atar!
Kalbim ağrıyor… Sıcaklığından uzakken çok mu üşüdü dersin? Kalp romatizmam mı var yoksa? ‘Rehabilitasyon yapılamaz’ diyor doktorlar. ‘Çok yıpranmış. Bir süre kullanmayın.’
Aklım yüreğimin açtığı savaşta galip gelmek üzere adam. Seni bunca seviyor olmamın beni acıtma hakkını sana verdiğini mi sanıyorsun? Çok güveniyorsun da bırakıp gitmeyeceğime, esaret hakkımı elinde mi tutuyorsun?
Yetiştir bana yarınlarımızı… Kendimden kurtulana kadar başkası olamayacağım yoksa. Eli yüzü hüzünle kirli bir sokak çocuğu gibiyim kapında. Yarınlarımızı yetiştir bana adam, bu kederin kıvamı çok koyu, nefes aldırmıyor seni seven bir kalbe daha fazla.
Acın acı verici hala, adın sancı… Sen yoksun diye hiçliğin içerisinde kaybediyorum kendimi. Tutkunun insanlara yaptırdığı şeyler ne garip. Ve ne garip, bile bile kanatıyor insan kendini. Bile bile içiyor sigara denilen illeti ve bile bile alıyor damarlarından sevgilinin nefesini.
Daha ilk günden farklıydı hâlbuki bu yazgının tahtası. Hiçbir yaşanılanı silmemek miydi hatamız dersin? Çok birikince patlıyor mu insanın içinde öfke bulutları? Geç olmadığını düşündüğüm şeyler, geçmiş gitmiş meğer. Baksana çevrende olmadığım zaman hissetmiyorsun bile artık yokluğumu…
Acı çektirdiğin için mi seni bunca seviyorum, yoksa bunca sevdiğim için mi çektirdiğin acılara katlanıyorum, bilmiyorum… Ama nedense ikna edemiyorum kendimi, beni bu terk ettiğin hüzünlerden kurtaracak kişi olduğuna.
Bana yarınlarımızı kaldıysa yetiştir, dayanamıyorum ben bu kasvetin renk tonunun koyuluğuna…
Elif SEZGİN
YORUMLAR
daha başka nasıl anlatılabilirdi ki!!
Elif hanım,
Yazınız bütünlük bakımından oldukça sağlam kurgulanmış. Geçişler, tasvirler çok iyiydi. Özellikle bir cümle, bana göre yazınızın can damarı idi.
“Farkında mısın? Bunca ıslaklık terden değil. Tenin ağlıyor…” Ve bu cümle açılsa mı daha iyi olurdu, yoksa böyle mi daha iyi, kestiremedim. Ama düşündürücü olduğu kesin.
Sanırım “sokak çoğu” değil, “sokak çocuğu” olacaktı kelimeniz.
Tebrik ederim…