Hayat
Ben hayatı bir oyun sahasına benzetirim. Futbol mu, voleybol mu, satranç mı oynandığı önemli değildir. İnsanlar da bu oyun sahasında birer oyuncudurlar. Satranç taşlarının hepsinin nasıl ayrı ayrı bir fonksiyonu varsa, insanlara da farklı farklı roller verilmiştir. Oyun sahası hep mevcuttur, oyuncular hep değişir ve roller de dağıtılıp durur. Hepimiz üzerimize düşen bu rollerle, kendimizce doğru olan fikirlerle hamleler yaparız. Sonra da her oyunun, oyuncular açısından bir sonu olduğu gibi, “ölüm” rolümüzü tamamlar ve sahayı başkalarına bırakırız. Eğer takım oyunu oynarsak, hepimiz başarılı sonuç alırız. Bu sonucu da sağlık, huzur ve mutluluk olarak nitelendirmekteyim. Eğer takımı iyi kuramazsak az başarılı olsak da yine de bir sonuç elde ederiz ve rollerimizi başkalarına bırakırız.
İnsanoğlu: Doğar, büyür ve ölür... Buna polyannacılık diyenler oldu, adını ne koyacağımız önemli değil. Bence yaşadığımız hayatı yansıtıyor. Kısa bir zaman dilimine sığdırılan ve bize sunulan bu yaşamın, insanoğlunun birbirini üzecek ve mutsuz edecek davranışlarına, sözlerine ve samimiyetsizliğine zaman ayrılmasına yetmeyecek kadar kısa olduğu düşüncesindeyim. Bu yüzden her insanın, bize sunulan ve belli bir zaman dilimiyle sınırlandırılan bu kısacık yaşamında huzurunun ve mutluluğunun en küçük payını bile kaçıracak davranışlardan uzak durması gerektiği düşüncesindeyim. Hepimize farklı roller verilir. Hangi şartlar altında olursak olalım hepimiz bu mücadelenin içindeyiz. Her türlü manevi ve maddi yaşam koşulları. Şartlarımıza göre bu oyunu bir şekilde tamamlamamız gerekir. Gerçeklerden kaçamayız. Onlarla yüzleşip mücadele ederiz. Hiçbirimiz mükemmel değiliz, hepimizin kendine özgü kusurları vardır. Önemli olan kusurlarımızdan korkmamamız ve onları sahiplenmemizdir. Kusurlu olduğunu düşündüğümüz insanları da oldukları gibi kabul etmeyi başarabilmek gerekir. Kusurlarımızda gerçek gücümüzü bulduğumuzu bilirsek eğer, rolümüzü de ona göre oynar yine de mutluluğu yakalarız.
Bu oyunu daha önce oynamadık ve yaşayarak görüyoruz. Rolümüzü en iyi ve başarılı şekilde icra etmeyi başarmalıyız. Bunun için elimizden gelenin en iyisi için çaba harcamalıyız. Hatalarımızdan ders alıp, düzeltmeyi öğrenmemiz gerekir. Rol bizde olduğu sürece sihirli sopa elimizdedir. Mutluluk ise yanıbaşımızda...
Arkadaşlarımdan birisi, sınav haftası kütüphanede çalışırken sınav programını göstererek ne kadar sıkışık olduğunu ve benim sihirli değneğimle o sınavlar arasında iki gün açarsam ne kadar rahatlayacağını söyledi. Aslında bana sen sihirli sopadan bahsedip duruyorsun hadi bakalım gün ekleyebilirsen ekle de görelim demek istedi. Şunu belirteyim ki her zaman farklı görüşlere ve bakış açılarına saygı duyarım. Ben de ona dönerek benim elimde olsa on gün eklerim dedim. Bu sihirli sopa tasvirini anlamakta güçlük çeken kişiler için güzel bir örnek işte. Benim tam olarak bahsettiğim konu bu. İnsanoğlu kendi elinde olan ve kendisini mutlu edeceğine inandığı olayları zamanında yapmayıp sonra kader, alınyazısı diyerek öylesine kabul etmeyi seçiyor. Oysa buradaki örnekte olduğu gibi arkadaşım zamanında tüm derslerine çalışmış olsaydı, sihir dediği olayı kendiliğinden gerçekleştirmiş olacaktı. Ben de hayatta her şeyin kendi elimizde olmadığını biliyorum. Çevremizde yaşayan canlıların davranışları veya sözleri mutlaka bizim hayatımızı etkiliyor.
Hayatımızda hiç mi sevmedik? Sevdik, güvendik, saydık, inandık. Zaman geldi bu benim eş ruhum deyip yol aldık. Evlenme hayalleri kurduk. Mutlu bir yuva. Ne oldu hiç mi sevdiğiniz insan karşınıza çıkıp ben başka birini aramıza soktum demedi?
Günahım ne, ne yaptım ben ona, suçum neydi, ben ölesiye sevdim canımı verirdim onun yüzündeki bir tebessüm için hiç mi demediniz?
Bu iradeniz dışındaki bir olay değil midir?
Ne gelir elden, söyleyin ne gelir elimizden?
Eğer hep dürüst davrandıysanız, sevdiyseniz, saydıysanız, güvendiyseniz, inandıysanız karşınızdaki insana bu suç mu?
Bu insanlık değil mi?
Söyleyin değil mi?
Sevmek değil mi bizi insan yapan, yücelten?
Eğer karşınızdaki sizin kadar yürekli değilse, mert değilse, sevgiye ihanet edebiliyorsa, gaddar bir yürekse, sevgisiz bir yürekse ne yapabilirsiniz?
Bir anda tüm güveninizi, saygınızı, sevginizi hançerleyebiliyorsa sözleriyle sizin günahınız mı var?
Nereye kadar soru sorabilirsiniz kendinize?
Boşa zaman kaybetmek değil midir bu sorular?
Hayat devam ediyor. Zor olsa da devam ediyor. “Evet” onsuz devam ediyor. İrademiz dışındaki olaylara ne kadar üzülebiliriz ki! Biz üzerime düşeni yaptıysak, “sevdiysek, güvendiysek, saydıysak, inanmışşak, iyi niyetli olmuşsak, gururunu ve onurunu yıpratmadıysak” vicdanımız rahatsa devam ederiz yolumuza. Ne yapabiliriz ki başka! Kıymet bilmeyen biz miydik, sevgiye ihanet eden, ya da karşımızdakinin tertemiz duygularını inciten, güvenini yıpratan?
“Hayır”. Cevabınız hayırsa hayat devam ediyor sizin için. Hem de aynı saflıkta. Gün gelecek yeniden güvenebileceksiniz, ya da sevebileceksiniz korkmadan incinmekten. Benim ifade ettiğim olay; ortaya çıkan sonucu önceden değiştirme etkileme şansımız varsa bunun mücadelesinin verilmesidir. Bazen kendi elimizde olan olaylar vardır. Zamanında gerekeni yaparsak o an o sihri yaşarız. Sihir aslında bizim verdiğimiz mücadelede gizli. Bu mücadeleyi de sadece yaşarken verebileceğimize göre ben de diyorum ki rol bizde ise; sihirli sopamız elimizde ve mutluluk da yanıbaşımızda olabilir. Neden Olmasın ki? Olumlu düşünmek bence daha etkilidir. Kendimi karamsarlığa sürükleyip, mücadele gücümü kırmaktansa, olumlu düşünüp mücadele ederim. Madem ki doğdum, hayatta nefes alıp veriyorum ölene kadar bu mücadele sürecek. Pozitif düşünmenin bana daha fazla yararı olduğuna inanırım. Hayatımızda yukarıda da belirttiğim gibi bazı olaylar karşısında yeterince mücadele etmeyip olan oldu dediğimiz oluyor. Kabulleniyoruz şu veya bu şekilde. Kendi adıma da söyleyebilirim ki bazen söylenmesi ve konuşulması gerekenler zamanında konuşulsa herşey daha farklı gerçekleşebilir insan hayatında.
O nedenle yaşadığımz sürece, yukarıdaki yazımda sizlerle paylaştığım düşüncelerimde söylediğim gibi rol bizde olduğu sürece “yaşadığımız, nefes aldığımız sürece” kendi çabalarımızla değiştirebileceğimiz ve sonucunda bizi mutlu edeceğine inandığımız herşey için sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Alın yazısı veya kader deyip geçmemeliyiz.
Aslında bize sihir gibi görünen bazı olayların temelinde bizim yaşadıklarımız ve çabalarımız vardır. Kadere, alın yazısına inandığım kadar inanın ki insanların kendi elinde olan birçok şeyin de varlığına inanıyorum. Kişi kendi mutluluğu, huzuru için öncelikle kendisi bir mücadele vermeli ki hayatında o sihri yakalayabilsin. Kendi irademizle sonucu değiştirme ihtimalimiz olan herşey için mücadele etmeli, irademiz dışındaki olaylar için de üzülmemeliyiz. İrademiz dışındaki olaylara hükmetme gücümüz yoktur... İnanmak ve yorulmadan mücadele etmeyi başarabilmemiz gerekir. Böylelikle rol bizde olduğu sürece sihirli sopa elimizde mutluluk ise yanıbaşımızda olabilir.
15.01.2001
YORUMLAR
Bir söz vardı : “Oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya konur.”
Bir felsefe vardı: “Schopenhauer felsefesi: İnsan hazzı, sarkacı olan bir guguklu saate benzer. Sarkaç, bir sağa, bir sola gider durur. Sol ve sağda durduğu saniyelik nokta, hazzın ve mutluluğun doruk noktasıdır. Çok kısa sürer. Sonra, sarkacın yolculuğu tekrar başlar. Bu, çileli bir yoldur. Çilenin çekilmesindeki tek amaç, tekrar o hazza ulaşmaktır. Hazza tekrar ulaşılır, sonra çile yine başlar. Filozofun sorduğu soru şu olmuştur
Değer mi?
Bu felsefeden etkilenilmiş ve birçok insan intihar etmiştir” (hocamız anlatmıştı)
Bir kitap vardı: “Deliliğe Övgü: Bilge ve filozof olanları, hayatlarını kendilerini sıkarak, sürekli felsefe ile uğraşıp düzenli olmakla ‘kasarak’ asıl nimetten, zevkten, hayatı yaşamaktan mahrum olduklarını savunur ve onları ahmaklıkla suçlar, delilik denen soytarı.”
Nasıl bir yazı yazmışsanız, bu kadar şeyi aklımdan geçirtti. Varın siz hesap edin benim aldığım zevki…
Yalnız, sadece sonlara doğru artık bitsin dediğim bile oldu. Bu da sanırım başta bahsettiğiniz iyimserlik felsefesinden zerre haz almadığımdandır.
Ve son olarak, bazı yerlerde imla hataları gördüm. Bir tekrar –bu imla hataları için- gözden geçirilmeyi hak eden bir yazı.
Tebrik ederim…
aydın tarafından 3/30/2007 9:29:57 PM zamanında düzenlenmiştir.