BAYRAM DEĞİL, SEYRAN DEĞİL…
Derler ki; “Delinin biri, bir kuyuya bir taş atmış; kırk akıllı çıkartamamış.” Ruh hastalarımızı bu ithamdan tenzih ederek söylüyorum. Giderek ülkemizdeki delilerin sayısı artıyor. O kadar artıyor ki, akıllılar onların yaptıklarının delilik olduğunu izah etmeyle başa çıkamıyorlar.
Bir zamanlar birileri, günü kurtarma adına, bazı çevrelere hoş görünmek ve siyasi ikballeri uğruna yarınlarımıza ihanet etti. “Herkes ana dili ile yayın yapma hakkına sahiptir.” diyerek devlet radyolarından Kürtçe, Boşnakça vb. dillerinde yayın yapılmasına müsaade etti. Hoş böyle bir yayın başladı da iltifat gördü mü? Hayır! Başta, aklı başında Kürtler ve Boşnaklar bu uygulamaya tepki gösterdiler. Böylece yaptıkları iyilik, ürküttükleri kurbağaya deymedi. Yalnız, ne var ki bir kapı aralandı. Zaten hainlerin maksadı da bu kapıyı aralamaktı. Şimdi de bu aralanan kapıdan birileri geçerek, “Dadaşlık, Yörüklük ve Muhacirlik etnik kimliktir.” deyip öncekilerin bölmeye çalıştığı Türk milletini, lime lime etmeye çalışıyor.
Gelin, bir zamanlar kamuoyunu meşgul eden bu araştırmanın ne kadar tutarsız olduğunu maddeler halinde gözler önüne serelim.
1. Anket ya da araştırma, herhangi bir konuda bilinmeyeni ortaya çıkarmak için yapılır. Oysa ilgili kuruluş, önceden tespit edilen bir sonucu doğrulamak ve doğrulatmak için anket yaptırmıştır.
2. Çeşitli illerde, 63 kişiye konu ile ilgili sorular sorulmuş. Bu 63 kişi belirlenirken kıstas olarak ne alınmış, bu kişiler kim ya da kimler tarafından nasıl belirlenmiş? Bu kişilerin arzu edilen sonuca ulaşılmak niyeti ile seçilmediği ne malum?
3. Bir araştırmanın güvenirliği, soru sorulan kişilerin sayısının çokluğu ile doğru orantılı iken, neden yüzlerce, hatta binlerce kişi ile görüşme yapılmamış? Yoksa ülkemizde, sordukları sorulara sadece 63 kişi mi istedikleri cevabı vermiş?
4. Acaba gerçekten önceden belirlenen 63 kişi ile mi görüşme yapılmış. Peki, istedikleri cevabı alamadıkları kişilerin verdikleri cevapları kamuoyundan saklamadıkları ne malum?
5. Bir diğer aklıma takılan husus da, sırf istedikleri cevabı alabilmek için, anket yaptıkları kişilere maddî menfaat temin etmediklerini nerden bileceğim.
6. Araştırmanın, ilmî realiteyle bağdaşmayan bir diğer tarafı da bu gibi sonuçların, bu ve benzeri anketlerle elde edilemeyeceği gerçeğidir.
7. Son bir husus, bayram değil, seyran değil, böyle bir ankete neden ihtiyaç duyuldu? Bu anket çalışmasının isimsiz kahramanları kimler? Yani perdenin arkasında kimler var? Görünen maşa, ya maşayı tutan el nerede? Gel de art niyet arama!
Gelelim madalyonun öteki yüzüne… Bu anketi yapan ya da yaptıran gönüllerinin zulmet perdesini aralayamamış, kafasının içi aydınlanamamış, himmete muhtaç sözüm ona aydınlarımızın “dadaş” kelimesinin anlamından da bihaber oldukları aşikâr. Eğer bu araştırmayı yapma lüzumu hisseden zatı muhteremler “dadaş” kelimesinin anlamını ve bu anlamı nasıl kazandığını bilselerdi öyle zannediyorum ki böyle bir lüzumsuzluğa tevessül etmezlerdi. Anadolu’nun arif insanları bilir; ama biz bilmeyenlerin ya da bilmek istemeyenlerin sağır kulaklarına “dadaş” ın anlamlarını bir defa daha haykıralım.
1. Erzurumlu büyük kardeşe “ağabey” ya da “abi” yerine “dadaş” der.
2. Köylerde, mahallelerde oranın sakinlerinin ırzını, namusunu koruyan; oranın güvenliğinden mesul, itimat ehli, dürüst, fedakâr, mazlumları koruyan ve kollayan delikanlılara ve delikanlıbaşlarına da Erzurumlu “dadaş” der.
3. Bu delikanlılar savaşa gidip büyük kahramanlık göstererek döndükleri zaman da “dadaş” payesi ile mükâfatlandırılırlar.
Özetleyecek olursak; “dadaş” ağabey, gözü pek delikanlı, yiğit, kahraman demektir. O zaman nereli olursa olsun bu vasıfları taşıyan herkes “dadaş”tır. Ama bu vasıfları bihakkın hak eden Erzurumlu olduğu için, bu paye daha çok Erzurumluya layık görülmüştür.
Demek ki, “dadaş” bir etnik kimlik değil, Türk’ün göğsüne takılan kahramanlık ve dürüstlük madalyasıdır. Bizler Erzurumlu olarak “dadaş” madalyasını göğsünde taşıyan birer Türk olduğumuz için gururluyuz. Varsın birileri hasedinden çatlasın! Bizler dadaş madalyalı Türklüğümüzle iftihar ediyoruz.
Gelin, hep birlikte “TÜRK’ÜM, HEM DE İNADINA TÜRK’ÜM!” diye gönülden haykıralım. Gelin, bizi bölmek parçalamak isteyen hainlerin, Türklüğümüzden rahatsız olan ihanet odaklarının, bayrağımızı kirletmeye kalkan paçavra sevdalılarının, Haçlı zihniyetinden nemalanan şerir şeytanlarının ve mensubiyetini inkâr eden cibilliyetsizlerin suratında, haykırdığımız her “TÜRK’ÜM!” sözünü bir Osmanlı şamarı olarak şaklatalım!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.