- 654 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Ben -VII- Deli yaşım
Yeni tanışmaların yaşandığı arkadaş toplantılarında sorulan, dayanamadığım klişeleşmiş bazı sorular vardır; yaşın, işin, burcun ve nerede oturuyorsun gibi. Kişiler hakkında ön anket hazırlama soruları diyorum ben bunlara. İlla bir kıyafete büründüreceğiz ya karşımızdaki kişiyi. Dayanamadığım sorular değil aslında, istenen net cevaplardır. Yani hiçbir olasılığın karıştırılamayacağı kesinlikteki beklentiler. Kılıç kesiği gibi, pürüzsüz ve tartışmasız olmalı cevap. Ne dediysem odur mantalitesi.
-Yaşın kaç? Kırk iki (nokta!). Ya sizin yaşınız?....
Böyle durumlardan kurtulmak için aklıma olmadık çözümler gelir. Mesela, merhaba derken bana uzattığı eline nüfus kağıdımı ve muhtardan alınmış ikametgah kağıdımı sıkıştırıvermek gibi.
....
Yaşın kaç diye soranın karşısında, nedense hep donup kalırım. Düşüncelerim domdom kurşunu gibi akar gözümün önünden ve soruyu yok edip, soruyu oluşturan kelimelerin geldiği yoldaki yaş katmanların arasına salar beni.
Kaç yaşındasın?
Pardon... Kaçan yaşım mıydı?
Olmadı kabul..
Peki...Kaçıyorum! Yaşımdaymışım!...
Yine mi olmadı?...
Ciddiyetsizliğe varan ciddiye alışlarım yüzünden olsa gerek tüm bu yazdıklarımın sebebi. Her soruda olayı ti’ye alarak, gülümseyerek yaklaşmaya çalışırım. Sebebi basit; hayat kısa! Ve ciddiye alınmayacak kadar ciddiye alıyor bizi. Bense onun dikkatini, iki dakikalık şirinlik seanslarımla ve ayak oyunlarımla dağıtma çabasındayım. Sonuçta Tanrı değiliz! Kabulleniş ve boyun eğmecilik dışında hayata dair yapabileceğimiz pek bir olgu ya da katılıma da sahip değiliz.
Kaç yaşındayım? Beynimde yankılanıp duruyor işte soru. İyide o kadar dağıldım ki cevap bile veremiyorum. Karşımda ise soruyu soranın meraklı bakışları. Acaba diyor bana bakan gözleri ile ve dili özürleri sıralıyor kendince, inatçı sessizliğime türlü olmadık sebepler veriyor.
-Özür dilerim! Kadınların yaşı sorulmaz biliyorum...
Bak şimdide bana hakaret etti! Neyse...Soruya dönmeliyim.
Bir sınırlaması olmalı mı bilmiyorum? Altı üstü hastane kayıtlarında yazılı tarihten, şimdiki tarihi çıkartıp, yıl adı altında iki haneli bir rakam söyleyeceğim zavallıya. Çıkartmak o kadar kolay mı peki?...
Yaşa gel be beyin! Bırak çıkartmaları, çıkarma eylemini ve çıkartma işlemi sonunda çıkartılan yerdeki, geride kalan zararları... Bildiğin basit çıkartma işlemi işte. Yap gitsin. Olmaz! İlla dallanıp budaklanacak, yaramaz çocuklar gibi sağa sola sapacak.Yağlı güreşçi gibisin ilahi, tutmaya çalıştığım an kayıp gidiyorsun avuçlarımın arasından.
Kaç yaşımdayım?
Toparlanmam lazım! Yok hayır, çıkartmam lazım! Olmuyor ama!...
Yıkılmamalıyım böylesi basit bir sorunun karşısında. Basit olanı yakalamalı ve basitçe cevap vermeliyim. Dağılmamalı düşüncelerim kelimelerin olasılıkları arasında. Ok misali sadece hedefi vurmalıyım. İyide beynimin gösterdiği o kadar fazla hedef var ki!
Adamcağız sorusuna odaklan hadi kızım göreyim seni!
İmdat diye bağırmak istiyorum!
Şimdi derin bir nefes alıp, oksijen ile düşen düşüncelerimi yakıyorum, çok sesli öfkemin kıvılcımı ile. Ve gülümsüyorum her zamanki gibi.
Dikkat! Az geldi ise demin aldığım oksijen, bu gülümseme biraz sonra kahkahaya dönüşebilir sakın korkmayın. Uyarıdır...
Beynimden akan hesapları ve olasılıkları şekillendirerek cevap veriyorum bana soru sorma hatasında bulunan bir çift şaşkın göze.
Bir çift göz diyorum çünkü beynim o kadar meşgul ki o an, gerisini gözüm görmüyor bile. Neredeyim, kaç kişiyiz, hangi zamandayız bilemiyorum.
-Sorunuzun cevabı hissettiğim yaşım olabilir mi?Beden yaşım mı? Annemin beni doğurduğu yıla ait yaşım mı? Çok komik çünkü hepside, çok ama çok farklı nesillere ait yaş terimleri. Hatta bana kalsa binlerce yıla yayarım yaşantımı ama...
Yaklaşık onar onar atlıyorlar hesaplarımdaki bu yaş olasılıklarım.
İlk önce aklıma gelen on yedi; ruhumun yaşı! Henüz erişkinleşmemiş, çocukta değil, masum hiç değil! Tam bir şeytan... Her ne kadar kızsanız da bana bu yüzden yani şeytan dememe; durum bu! Ayrıca hissettiğimde... Hem on yedi yaş ardına saklanmak kolay. Malum olası bir olay karşısında ceza verilirse de, yaştan dolayı indirim olur, yarı affa uğrarım. Tabii deli olmak daha karlı böylesi bir durumda ama konuyu dağıtmayalım. On yedi yaş; en cıvıltılı, asi ve sorunsuz yaşım. İçimdeki çocuk masalına da yer ya da gerekte kalmıyor bu sayede. Tavsiyedir, kulak ardı etmeyin.
Birde beden, görüntü yaşım var. Aynalara bakmayı severim. Hiç korkmadım şimdiye kadar onlara bakmaktan ya da çekinmedim göreceklerim karşısında. Her şeyi bilirler , görür de söylemekten çekinmezler. Tıpkı çatal dilim gibi... Yirmi beş yaşındasın diyenleri çok duydum görüntümü göz önüne alanlardan . Umurumda olmadı gerçi şimdiye kadar kimin ne dediği benim için. O yüzden ufak bir esle geçiyorum bu yaşı.
Sonra can aldığım yaş otuz beş. Can alınca katilim mi olmuşum haberim yok ama, almışım işte bir şekilde anamdan, anamın göbeğinden.
Bu yaş için yolun yarısı derler. Lakin inanmayın! O kadar kısa bir zaman ki bu. İçimden daha dünü yaşamadım ki bugüne bakayım diyeceğim geliyor. Ayrıca yazık bana, kalmış şurada yaşanacak dokuz yüz altmış beş yılım. Onda da rahat bırakmazlar ki beni çınarımın altında uyuyayım,gökyüzüne uyanayım. ‘’Bir kelebek konsun omzuma, avuçlarımdan çimene bulanmış yarin kokusunu alayım....’’ diye karışık, alacalı şiirler yazayım.
Derin bir nefes aldım tüm bunları söyledikten sonra. Bu kez kanımla oksijeni ödül olarak, artık rahatlaması için yolluyordum beynime. Rahatladığı an ise tekrardan normale, sohbet ettiğim ortama dönüyorum. Ben dönüyorum ama bir değişiklik var. Demin ki soru öncesi bir çift göz bakıyordu bana şimdi ise; tek bir ses yok ortada ve tüm gözler üstüme çevrilmiş!
Tek kaşım kalkıyor havaya ve yandan çarklı dediğim çarpık tebessümüm yayılıyor suratıma; gözümdeki şeytani ışıltıları fark ettirmemek için savunma amaçlı. Devam ediyorum:
-Hem, size bir sır vereyim mi? ...
Zeynep Tavukçu 28/3/7
YORUMLAR
Kaç yaşındasın?
başladım otuza doğru yürümeye adımlarım daha küçük artık on yedideki gibi koşmuyorum,
büyümek için.. :)
kelimeler cümle olup, hizaya gelmek için..
asker gibi duruyor önünde.
nasılda güzel yönetiyorsun.
harika betimlemeler.
bu seri çok keyifli devam etmeli...
kutladım.
mavi uçurtma
evet, iki haneli rakam altı üstü.
belki de bir beş yıl sonra hasretini duyacağımız iki haneli rakam.
zaman çok mu çabuk geçti, ya da zaman diye bir şey yoktu da bizi mi kandırdılar bilmiyorum ama garip bir sona doğru yaklaştığımız kesin.
sayfanıza geldim, boş gitmiyorum.
teşekkürler.
eğlendirici olduğu söylenilebilir yazınızın
ama ben, daha çok acıklı yanlarını gördüm,
bütün insanlığın.
saygıyla...
Kalem bu kadarını yazamaz...
Büyü falan mı var?
Kesin öyle olmalı...
Büyücü seni.
Büyücülerin yaşı olmaz ki...
Hadi tokuşturalım süpürgelerimizi...
Eee birkaç yüzyıllık dünya değil mi? Önümüzde kaç zaman kaldı?
Beşbinyıl, bilemedin on bin yıl...
Can...
Sana zeki olduğunu söylemiş miydim?
Hep dost kal..
Kalacaksın biliyorum...
Öfkelenmek size yakışıyor ve gençleştiriyor .
''Şimdi derin bir nefes alıp, oksijen ile düşen düşüncelerimi yakıyorum, çok sesli öfkemin kıvılcımı ile. Ve gülümsüyorum her zamanki gibi. ''
Oksijen in düşünceleri yakması ,çarpıcı bir yaklaşım birde yanıcı olan birşey var. Hidrojen bir kıvılcım gibi parlama şeklinde oksijen tarafından yakılınca su gibi akar zaman .
kaldı dokuzyüzaltmışbeş yıl o halde birkaçyüz seri daha gelecek herhelde . Onları da torunlarımız okuyabilir.
''Tek kaşım kalkıyor havaya ve yandan çarklı dediğim çarpık tebessümüm yayılıyor suratıma; gözümdeki şeytani ışıltıları fark ettirmemek için savunma amaçlı. Devam ediyorum:
-Hem, size bir sır vereyim mi? ...''
...
Sırrınızı vereceğiniz yazınızı bekliyorum .