4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
817
Okunma
Yirmi birinci yüzyılda Mecnun yaşasaydı, çöller yerine loş ışıklı, desibeli yüksek gürültü kirliliği, boya küpüne düşmüş maskenin ardına gizlenmiş ve yüzündeki tebessümün kifayetini karanlık mekanların kalabalık yalnızlığında bulunca Leyla’yı ne yapardı dersiniz?
Peki ya Leyla, sevgiye dair sorular mı yöneltirdi yoksa üstü açık bir arabası, yatı, katı, yazlığı, kışlığı, muhabbet kuşu vs. olup olmadığına dair sorular mı sorardı? Anlayacağı tek bir şey olurdu Mecnunun, Leyla her şeyiyle Leyla değildir artık ve zamanda değişmiştir Leyla ile birlikte… Şimdi Leyla’nın düşündüğü tek bir şey vardır, Arzu’nun sosyetik elbisesinden daha güzelini almak…
Annelerimizin sadakatinde, babalarımızın gönlünde şekillenen, ummadığımız bir anda yüreğimizin aralığından süzülen aşk, zamanın diktiği puanlı elbiseyi giymiş bir halde… Birinci gün tanışıp, ikinci gün konuşup, üçüncü gün evlenmeyle sonuçlanan ilişkilerin dördüncü günü Türk filmlerindeki gibi “Mutlu Son” ile bitmiyor. “Seni seviyorum, inişte, “Gündelik aşk” yükselişte bugünümüzde. Madden evlenir olduk, “aşk geriden gelir, iki maaşla olduktan sonra” diyerek. Manevi aşklar mı? Anne ve babalarımızın çekildiği siyah beyaz fotoğraflarda, Belgin Doruk ile Ayhan Işık’ın başrolü paylaştığı filmlerde kaldı. Canım memleketimde, memleketini sevdiği gibi aşık olan insanlara rastlayamıyorum.
Ferhat mı? İmaj değiştirdi, Şirin’i unuttu. Bir gece gece kulübünde eğlenirken başkasını buldu. Şirin stres atmak için Bodrumda güneşleniyor. Kerem Aslı’dan bir ihanet sonucunda ayrılınca, depresyona girdi, antidepresan kullanır oldu. İlişkilerimize ne oldu? Efendim aşk mı? O da ne?
BAKİ EVKARALI