- 1055 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ARTIK GELEYİM
Bu gün geleyim. Bu gün, hayatın tüm ağırlıklarından âzâde, bir şiirin peşine düşüp, sana geleyim. Geride ne bırakırsam bırakayım, umurumda olmasın. Ne bir madde ne bir mânâ ilgilendirsin beni, sensizliğime ait. Sana getirsin. Yeşil, sarı, mor, kırmızı bahçelerden geçirsin; senin olmadığın hiçbir yere, sen olmayan hiç kimseye uğratmadan, geçirdiği her bahçenin en güzel çiçeğini, meselâ sarı güllerini toplatıp ellerime; bu şiir beni sana getirsin.
Artık gelmeliyim, şakası kalmadı. En büyük günahımın itirafı bile bu kadar zor olmazdı: Ben seni hep sevdim. Ne yapar eder unuturum, kurtulurum ondan diyordum; nasıl olsa bana, beni sevdiğini hiç söylemedi; ne farkı var ki sokaktaki her hangi birinden diyordum; herkes onun güldüğü gibi gülebilir, herkes onun baktığı gibi bakabilir, onun gibi konuşabilir, onun gibi yürüyebilir, diyordum; yanıldım. Ne unutup, kurtulabildim senden, ne sokaktaki her hangi biri oldun, ne kimse senin gibi gülüp, senin gibi baktı, ne kimse senin gibi konuşup, senin gibi yürüdü.
Biliyor musun, çok zordur, yanıldığını anlayan bir adam için yanılgıdan sonra yaşamak. Hele de senin hakkında yanılmışsa...
Ne olur, bir işaret gönder. Bir işaret ki çağırsın. Dumanlı çay ocaklarından, suskunluklarına sığındığım karanlık yüzlerden, ancak gecesine tahammül edebildiğim şehirden, riyâkâr esmer bakışlardan, sahte sarışın gülüşlerden, kemandan, uddan, kanundan, derinleştikçe kaybolduğum içimden, yuvarlandıkça parçalandığım çukurlarımdan, ölü toprağı yatağımdan, teşebbüs edemediğim intiharlarımdan çekip kurtarsın, sana getirsin beni.
Bir işaret, bir küçük îmâ gönder; zehrime panzehir, yarama merhem, derdime çare, aklıma mukayyet olsun; gözüm görsün, kulağım duysun, dilim açılsın, yürüyebileyim sağa sola çarpmadan. Bir işaret, bir küçük îmâ, ne olur.
Gülüyorlar bana. “Ne tuhaf giyinmiş”, “ne tuhaf yürüyor”, “ne saçma konuşuyor”, “ne itici”, “ne lüzumsuz biri” diyorlar. Haklılar. Ne söylüyorlarsa doğru. Ben epeydir saçma sapan, yürümekten, konuşmaktan, gülmekten âciz, can sıkıcı biriyim. Çünkü sensiz yani “sensiz” biriyim. Geceleri, uzak tren seslerinden, lokomotifin kaç vagon çektiğini hesaba çalışan, bir kedinin, bir çığlığı, başka bir kediyle boğuşurken mi, yoksa bir köpeğin dişleri arasında can verirken mi attığını ayırt etmeye uğraşan, yıldızları sayan, her yıldız kayışında hesabı şaşırıp yeni baştan saymaya başlayan birinin, saçma sapan yani “sensiz” olmaktan başka bir mazereti olamaz, yaptıkları için. İşte ben, doğru düzgün şeyler dururken ya böyle şeylerle uğraşır oldum ya kendimle.
Bir şiire tutunup sana geleyim bu gün. Eğer izin verirsen buna, artık aynalara kendimi dağıtmak, saatlere markaları için bakmam, belki adam olurum. İzin verirsen gelmeme, yapacağım son saçma şeyler, sana gelirken attığım adımları saymak, rastladığım herkese, artık bitti, kurtuldunuz benden, beni çağırdı ve işte ben ona gidiyorum demek olur, inan bana.
Artık gelmeliyim; şakası kalmadı! En büyük günahımın itirafı bile bu kadar zor olmazdı: Ben seni hep sevdim.
YORUMLAR
valla sarsıcı bi yazı. yazdıklarınız, yaşadıklarınızsa eğer en çok da "siz" sarsılmış olmalısınız...
ama benzetmeleri çok sevdim yazınızda.
umarım çalan ilk telefonunuz sevdiğinizden gelir "siz"e .yani umarım "davet edilirsiniz" gitmek istediğiniz yere. şunu unutmayınız ama
birbirimize benziyoruz hepimiz
aşk(!)larda benzeşiyor
aşıklar da
bu yüzden biçok acı en çok da aşk(!) acısı ortak.
ama yaşarken hissettiğimiz şu: BU ACI BENİM ACIM VE ONDAN BÜYÜĞÜ YOK!
OYSA YANLIŞ BU..
bugün dünya şiir günü.
biliyorum bugün "siz"in hoşunuza gidecek en güzel şiir sevdiğinizden alacağınız haber olucaktır. olur umarım.