- 967 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
Ben –V- Evim
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dört duvar bir evim var, iki kapısı bulunan. Ne bir tabanı ne de tavanı olan.
Duvarları var bana bakan, benimse asla yan gözle dahi bakıp yüz vermediğim. Üzüntülerinden eriyip biten, incelip cama dönen. Alnımın izleri var üzerinde taşıdıkları, parmak izlerimle birlikte. Birde sıcak nefesimin buğusu üzerine çizdiğim resimlerim. Kalpler var bu resimler arasında, oklarla böldüğüm her noktasından kan akan, kanıma yazılan sadece baş harfleri bulunan isimlerin gölgesine yapışık. Çivisinin çatlattığı, canını acıttığı, çığlıklara boğduğu duvarlara asılı; benim tanıdığım, tanınmamış ressamların fırçalarından tuale düşmüşlüklerinin ahşap çerçeveye sığdırılışının resmedildiği tablolarım var. Evimin süsü, lüksü ve rengi olan.
Bir evim var tıpkı bir manastır gibi; yaşamdan uzak, olan biteni gazete ve dergilerle takip edilebildiğim. İnzivaya zorlayan... Yüksek taş örülü duvarlarında meçhûl cinayetlerime kurban gitmiş, nice kayıp kişi ilanı asılı duran.
Bir evim var içinde yalnızlığımla birlikte bana dostluk eden kitaplarımın bulunduğu. Tozlu raflarımın, parmaklıklı kirli camlarımı örten pis ve yırtık perdelerimin, yerdeki halı üzerine dökülmüş sigara küllerimin ve saçlarımın tozla topak olduğu kıyı köşelerimin olduğu...
Örümceklerin tavansız yüksek duvar köşelerine yaptıkları yuvalarından sarkıttıkları ipeksi ağları var yüzüme dolanan. Atılmamış çöp torbalarım var kapı önüne yığılı, deliklerinden suyu akan.
Bir evim var bahçesinde ben. Baskın kan kokusundan dolayı bırakın dişi kedinin, dişi sineğin dahi girmeye korktuğu dehlizlerim var. Sularının karanlığında kök salmış çok dallı bir ceviz ağacım var, kendi gölgesinde üşüyen. Üç karışlık toprağında yüzlerce taze mezar bulunan. Gübre olmuş bedenlerin üzerine ektiğim çiçek tartlarımla süslenen. Polisin bile giremediği, girenin çıkamadığı. Korku filmlerinde bile bulunmayan gıcırtıyla sallanan demir salıncağı bulunan. Kaçık keçilerimin dolaştığı...
Bir evim var mavi duvarları yeşil sarmaşıkların istilasında boğulan. Sürekli esen sert rüzgar ile çarpan, menteşeleri kırık tahta panjurları bulunan. Dumanı eksik olmayan fırınımın bacası var mutfak camımdan çıkan. Etrafı o nefis ekmek kokusuna bulayan.
Bir evim var, aşk adına gelenlerin bir kapısından girip, daha ben merhaba diyemeden, diğer kapısından son hız kaçtığı. Kaçarken ardından kapıyı dahi kapamadığı. Elimde iki kahve fincanıyla bir başıma kalakaldığım. Ziyan olmasın diye içtiğim. İçerken türkü söylediğim.
Bir evim var; beni bulduğum. Benle mutlu olduğum. Ben dışında hiçbir canlıya, hiçbir harekete tahammül edemediğim. Vazomda bir çiçek dahi istemediğim.
Bir evim var. Ruhumun sığamadığı. Bıktığım! Artık burada yaşamak istemediğim. Bedenimi bırakıp uçup gitmek istediğim.
Zeynep Tavukçu 20/3/07
YORUMLAR
İnsan kendini çevirir.
Yazarken yazdığının ne olduğu konusunda düşünme, yazmanın metafor yaratmanın metraj uzunluğunu gözardı etme önerim var.
Kurgu "içinde" bunun peşinde yaz her şeyden önce; sonra karşısına geçer toparlarsın, nasılsa yapının tasarımı aklında,şurası mutfak, şurası banyo, şurası salon gibi...
Daha iyi bir şey bekliyordum kaleminden. Oysa bu düzyazı ile şiirin, sevişme yatağında çarpraz ilişkisi.
Bir iki sayıklaması ses kısılması, hıçkırığı, arada tavana kavuşturduğu çığlığı falan var.
Zina suç da değil ki artık!
diyemiyoruz öyle her babayiğit gibi bolkeseden" yazdın" oldu...
İyimser yanım, sadece insanın hissedebileceği insani "heyecanları " sıradanlıktan kurtararak, ibtizal’den arındırarak okunabilir hale getirme yolunda yazma eylemini anlaşılmaz ve alengirik cümlelere dayandırmak yerine daha sade ve pürüzsüz bir dille gerçekleştirmenize...
"V" sembol bağlacının başlıktaki işlevi de yeni terkip arayışına bir gönderme olsun...
sevgi saygı
Sağlam tasvirlerle bezenmiş, insanı hemen evine bağlayan bir yazı… Ama bitmemiş gibi yazı, yarım kalmış gibi. Keşke tamamlansaydı da evin ya da sizin akıbetinizi öğrenseydik…
Tebrik ederim…. Özellikle en rahatladığım kısım için…
“Bir evim var, aşk adına gelenlerin bir kapısından girip, daha ben merhaba diyemeden, diğer kapısından son hız kaçtığı. Kaçarken ardından kapıyı dahi kapamadığı. Elimde iki kahve fincanıyla bir başıma kalakaldığım. Ziyan olmasın diye içtiğim. İçerken türkü söylediğim.”
oldukça akıp giden bir yazıydı. Ötekilerden farkı yazarın duygu dünyasını net olarak yansıtan. Hüzün dolu ...
Ama zaman zaman böyle hissetmez mi çoğu insanoğlu?
Kutlarım yazınızı iki kere.. (iki kişiliğim ben artık):))
sevgilerimle
sevgipınarı tarafından 3/20/2007 3:50:04 PM zamanında düzenlenmiştir.