ACI ARASI ÇARESİZLİK VAR ÖĞÜNDE (1)
O gün nasıl da önemsizleşmişti herşey. “Kim ne der? Acaba nasıl görünüyorum? Hay Allah’ım yine yüzümde o kırmızı lekeler oluştu mu? Burnumu çekmemeliyim. Ayıplanıyor muyum? “ diye aklımdan geçen hiçbir düşünce yoktu. Her biri yanağımda farklı izler bırakarak, sicim gibi yaşlar akıyordu gözlerimden. Bir mendilim bile yok. Çünkü hazırlıklı değildim. Nerden bilecektim ki; sabahın bu saatinde, ben pür neşe alışveriş telaşındayken, beynimde bu haberin yankılanacağını?
İçimdeki yangının telaşına rağmen, ama mecburen kendimi bir otobüse attım. Bütün paramı harcamış olduğum için öyle kızgındım ki kendime; sanırım tokatlasam bile kendimi hıncımı alamazdım. Eğer param olsaydı, bu otobüs yerine takside olurdum. Hiç değilse gitmem gereken yere daha çabuk gidebilirdim. Zaten hep böyle olmaz mı? Siz birşeylerin çabuk olması için ne kadar telaşlanırsanız, ne kadar sabırsız olursanız, size inat etrafınızdaki her şey hayatı yavaşlatmaya çalışır sanki. Bir yere çabucak gitmeniz lazımdır, en çok sevdiğinizle buluşacaksınızdır; ne beklediğiniz otobüs gelir ne de taksi bulabilirsiniz. Yetişmeniz gereken bir toplantı vardır; trafik aniden tıkanıverir. Yolda hızla yürümeye çalışırsınız; bastonlu bir yaşlı ya da sarmaş dolaş olmuş etrafındaki olup bitenden habersiz bir çift sevgili beliriverir. Bir türlü hızlı hareket edemezsiniz. Ama her şeyin yavaşlığına inat zaman hızlıdır. Akar gider size hiç yardımcı olmadan.
Aldığım haberle içime yerleşen yangını hissettiğimden beri ne kadar zaman geçtiğini bilmez bir halde bu otobüsteydim işte. Hiç farkında değildim; ki şimdi bile hatırlamıyorum; otobüs kalabalık mıydı, yoksa tenha mı? Ama bir cam kenarına oturmuştum. Sanki o an; büyük bir sis bulutu çökmüştü, etrafımdaki her şeyin üstüne. Sadece önümdeki sırada oturan kadını hatırlıyorum hayal meyal. Her iç çekişime, her of deyişime dönüp merakla yüzüme bakıyordu. Dilim lâl olmasaydı anlatırdım derdimi, kurtarırdım onu meraktan ama, çıkmıyordu ki sesim. “ Ah bir bilsen şu anda hissettiklerimi düşündüklerimi, her ah’ıma her of’uma bir tanede sen eklerdin. Belki hafifletirim acısını düşüncesiyle.” Diye geçirdim aklımdan her dönüp bakışında susa tutulmuş dudaklarımla.
Hiç bir şey değmiyordu sanki gözlerime. Zaten görmediklerimden daha da bir kopmak için dayadım yüzümü cama. Bıraktım sicim yaşlarım özgür kalsın, belki alıp götürür dedim yakanımı gittiği yere. Olmadı aslında; aktı yaşlarım aktı da, ben daha bir güçsüzleştim, kısıldı sesim, söndü ferim, küçüldüm, sindim kalabalık içinde. Pencereden bir hayat, bir gün, bir telaş akıp gidiyordu. Ben hüzünlerin pençesindeyken, gözyaşlarımın arasından gördüklerim daha bir yakıyordu küçülmüşlüğümü. Bir yerlerde hızla akan hayatların telaşı vardı. Bir yerde de yok olmanın, bırakıp gitmenin, sönen nefesin durgunluğu.
ASLI DEMİREL...
(devam edecek)