- 1272 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Cin Ali
~ İşte yeniden başlıyorum ve bilmediğim bir okyanusa yelken açıyorum~
Dalgalar üzerine yazılan bir şeyler var mı hayatta, ya da dalgaların üzerine Bir şey yazılabilir mi durmadan bunu araştırıyorum. Belki; beni gerçekten anlatan bir tanım bulabileceğimin düşüncesiyle, gömüyorum kafamı devekuşlarının gömdüğü topraklara. Toprak içinde tokuşturarak kafalarımızı çocukluğumun en bedbaht haliyle karşılaşıyorum. Bazen seni görebileceğimi düşünüyorum, bazen ise yarınımı düşleyebileceğimi anımsıyorum, her defasında yanılsamalar içinde kaybolarak...
Zaman durmadan akıyor, akıyor ama bir türlü dönüş zamanını getiremiyor. O da aciz kalıyor bu sensizliğe esen fırtınaya. Gözlerim telefona takılır çoğu kez ararsın belki umudu ile. Bekliyorum aramıyorsun. Aramıyorsun bekliyorum. Sonra bir alışkanlık çöküyor üstüme alıştım diyorum. Gelsen de gelmesen de farketmez demeye bile cüret edebiliyorum. Halbu ki kendimi kandırdığımı çok iyi biliyorum.
Şehir akıyor içime. Yüreğimin meydanlarına damar yapıyor güvercinler. Elma şekeri satan dükkanlar durmadan, devamlı seni bekliyor ama gelmiyorsun...
Ya sonra, sonrası yok aslında yaşadıklarımızın. Hiçbir zaman da öncesi olmadı zaten. Ben sadece düşünmekten başka bir şey yapmadım seni. Ben düşündüm sen bilmedin, sen bilmedin, ben hep üşüdüm yokluğunda bu şehirde.
Parmaklarımın arasında durmadan bir anlamsız isilik beliriyor. Geçmek bilmiyor, durmadan tazeleniyor, durmadan yenileniyor. Sıkıntından mı yoksa yalnızlığın hasret kokulu tükürüğünden mi bilmiyorum. Bilinmezlik hayatımın en büyük parçası oldu galiba, bunu hissedebiliyorum.
Bir an olsun aklımdan çıkman için çocukça oyunlara dadanıyorum. Çocukluğumda oynayamadığım oyunlara. Elime kalemler alıp tek becerebildiğim resim olan Cin Ali ile dolduruyorum duvarlara ve yalnızlığını doldurmak için Cin Aliye’yi çiziyorum duvarlara. Annemin çocukken kopardığı kıyametleri duyamayacağımın bencilliğiyle, duvarın herbir köşesini resimlerle dolduruyorum. Sana yazdığım bütün şiirleri, Aliye’nin yüreğine, söyleyemediklerimi ise Ali’nin eline sıkıştırıyorum.
Cin Ali üzgün bu aralar. Yüreğini bir tufana kaptırdı, asla dinmeyecek bir tufana. Kapandı ali duvarlara sırtını bana dönerek ağlıyor şimdi. Ne kadar gülen yüzler çizsem de suratına olmuyor beceremiyorum güldürmeyi.
Ali üzgün!
Ali bedbaht!
Ali virane bugün!
Aliye’ de gitti. Ali yalnız şimdi. Yalvaran gözlerle bakıyor gözlerime anlamamı ister gibi. Bakıyorum derinlerine dalmaya çalışıyorum Ali’ nin ve anlayorum sonunda ne olduğunu. Acıyan ve yanlış duyma ihtimali olabilir diye soruyorum hep tekrarla. emin misin? Evet diyor eminim ne yapsamda caydıramıyorum. Çaresizce kabul ediyorum istediğini ve alıyorum elime kalemi.
Duvara önce bir masa, üstüne sandalye ve üzerine çıktığında boğazına geçireceği ilmeği çiziyorum. Cin Ali çıkıyor sandalyeye şefkatle bakıyor darağacına ve sonra gözlerime ben yapamam ne olur sen yap dercesine. Gözlerine bakıyorum, şefkatinde boğuluyorum ve hiç tereddüt etmeden çekiyorum sandalyeyi. Ayakları boşlukta çırpınıyor şimdi. Böğürtüleri kulaklarımda patlıyor, örs ve salyangozum kanıyor. Durdurmak istiyorum silmek istiyorum herşeyi kalemin ucu kırılıyor yapamıyorum, altına bir sandelye çizemiyorum ve de ilmeği kesecek bir keskin alet.
Cin Ali öldü!
Duvarlarıma bir leke bulaşık şimdi.
Cin Ali öldü!
Bir daha çocukluğuma dönemeyeceğinin bencilce düşüncesinde bende boğuluyorum.
Cin Ali Öldü!
Ne olur ara artık bekliyorum!