- 2717 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Şehit Melekler Şehri Çanakkale
18 Mart Çanakkale şehitlerini düşündüğüm de kör bir darağacına asılı kaldı yazmak istediklerim..
Oturdum yüreğimin ıssız bir köşesine acı çekse de kalemim aldım kalemimi elime. Göz kalem içinde ya başladım gördüklerimi yazmaya. Asıl başlayıp ama başlayamadığım zamanlar ve mekanlar sus pus olmuştu içimde.. Ruhum çırpınarak geliverdi oracığa, öyle bir heyecan içindeydi ki sormayın..
Karşı tepede ki yazıyı okuyunca gırtlağım parçalandı o an boğuluyorum sandım boğazın sularında..
’’ ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ’’
Dünya savaş açmış düşlerime, düşlerim de kudurdu tabi düşman güçlerine. Bir meydan ki iki yakası dantel gibi süslü, ortası deniz.
Hüznü celladını boğmuş içinde…Bir Cuma vaktiydi ninemle köy meydanından geçerken.
Caminin avlusundaki çeşmede aptes alıyordu namaza yetişmek için dedem. Rabbim hissedemediğimiz bir hızla, atıverdi bizi bir kıyıya...
Belki bir çoban, belki bir balıkçı alır bizi yuvasına dedik. Yandı mı yanmadı mı derken ocağın başına, sığınırız dedik çobanın ağılına..
Sonra da geçip karşıma anlattı dedem, anlamak istediklerimi... Çıkmasını bilmiyorsan kör kuyuya inme diyordu rahmetli dedem..
Kuyuda ne var?
Kuyudan nasıl çıkılır ?
Gözü var mı kuyunun?
Kuyunun içinde çok şeye cevap var dedi gülerek.. Belki kurbanlığız bu meydanda amma!
Eşek olmaktan iyidir derdi.. Gözümün ağlaması dinmedi, hatırlarken dedemin anlattıklarını..
Rabbimiz yarattıklarına sahip çıkar, sakın merak etme dedi.
Öyle güç verir ki Allah yeri göğü kaldırır, dünya’yı başlarına geçiririz, yine de teslim etmeyiz bayrağımızı yurdumuzu düşmana..
Dedemin kendinden emin sesini duyunca, gayret ve huzur geldi içime.. Düşündüm de biraz da emin olmak gerekir düşmanın şerrinden..
Allah rahmet eylesin dedeme ve silah arkadaşlarına hatırlayınca nasıl sızlamaz burnum? Direği kırılmış zaten içinde..
Bir dünya ki dünya içinde manasız doğmayacak bir daha içinde cansız yatan bunca kimse..
Bu dünya o dünya işte!
Yakalasak diyorum haini kaçmadan öteki dünya içine..Yürüdüğüm bu yollardan, hayatın içine sızan hıçkırık kırıntılarını toplamak istiyordum.
Savrulan yapraklar gibi, biten mevsimlerin içinden..Devam et diyordu içimdeki kutlu ses, durma devam et.. Meraklandım ve sordum.
Nereye kadar? Mevsimleri yenilemeliyim içimde, yeniden doğurmalıyım o zaman..
Umurum da olmamalı hiç bir şey. Ezanlar seslensin minarelerden..
Yeni bir dünya doğuyor
Haydi yeni dünyaya
Haydi yeni dünyaya
Bu dünya, son dünya diye..
Umutların tümünü devreye sokup, zaman içinde sevgilerin yeşereceği ve hiç tükenmeyeceği bir dünya.
Bu defa savaşsız, özgürlük ve barış içinde.. Tutup ellerimden, sanki kendi yüreği de benim ellerimdeymiş gibi
bana sabır öğütledi. Elimizdeki dua çiçeklerine de bakarak, hani bekliyorum baş ucuma der gibi gülümsedi.
İki kıyı boyunca dolaşırken, şehitlikler karşıladı hep bizi.
Aldığımız her nefese, yediğimiz her lokmaya, içtiğimiz her yudum suya, şükredip bütün şehitlere dua ettik..
Biz uzaklaştıkça adımlarımızdan, seslendi bütüüün ruhlar arkamızdan..
Allahı’m dünya’ya barış ve huzur yağdır diye..
İnandığım güvendiğim Rabbimim sevgisiyle iç geçirip, sorularımın ezikliğiyle başımı öne eğip, seslenmek istedim...
Gitmek istiyorum Allahı’m bir yer söyle diye..Bana adı konmamış bir dağ ismi ver. Çıkışı olsun inişi olmasın..
Bir yer dibi söyle, dibi olmasın dipsizde olmasın..Bir gök söyle, altıda olmasın çatısı da olmasın.
Senin rızan için bir yer söyle, gideyim ama hiç dönmeyeceğim bir yer olsun..
Bir de ne göreyim! Belirdi yeniden, caminin kapısında dedem.
Öyle bir yer biliyorum! ‘’ SABIR DAĞI ‘’ Ruhlar var ki berzahtadır..
Nasıl gidilir oraya?
Rabbe sığınıp susarak! O nadide güzelliğin sırrı, iman ve sabırdır,sakın unutma! ! !
Yağ sabır, yağ sabır çekerek, Kıbleye selam verip döndü namazına..
Aldım beni, çıktım sabır dağına yola.. Ağlayıp sızlayıp içimin sesiyle didişirken, dinlenmek için gölgelik bir yer aradım..
Aklımı çalıyorlar, sevgimi süngülüyorlar, hırpalıyorlar. Çırpınıyorum karanlık ve soğuk sularda dayanamıyorum..
Bu defa sesim seslenmez mi sözlerin efendisiyle?
Kim bunlar?
Söyler misin erenler ereni, kim bunlar?
Yankı yapıyordu dağ sese..
Kim bunlar?
Kim bunlar?
Meleklerim efendim, ’’Şehit Meleklerim’’
Bütün şehitler ayaktaydı
İbrahim çavuş?
Burada.
Yahya çavuş?
Burada.
Hasan çavuş?
Burada
Hüseyin çavuş?
Burada
Binbaşı Hakkı Emin bey?
Burada
Miralay Fevzi bey?
Burada
Mustafa Kemal Atatürk ve bütün Mehmetçikler
Hep bir ağızdan seslendiler..
’’ BURADAYIZ ’’
’’ BURADAN NE GEÇERLER, NE GÖÇERLER BİR DAHA ’’
Düğüm,düğüm boğazımdasın ’’ GEÇİLEMEYEN ÇANAKKALE’M ’’
Bir düş çalıp, söyledim sana içimde...
’’Çanakkale içinde aynalı çarşı. Anne ben gidiyorum düşmana karşı. Hey düşmana karşı.’’
İçimdeki müebbet kustu artık..
Çünkü;Düşman çoktan pişman.. Üşüyen düşümle birlikte, ninemle dedemin koynuna giriverdim.
Sıcacık, sevgi dolu, öyle tatlı uyuyuverdim..
’’ Melekler Yüreğinizden Öpsün Şehit Meleklerim ’’
(Sabiha Rana)
Yedi Düvel Gönüllere Beyaz Düşler Paylaşımıdır..
YORUMLAR
1915 YILININ TEMMUZ AĞUSTOS AYI RAMAZAN AYIYDI VE İNANIRIMKI BEN DUŞMAN YANLIS BIR ZAMANDA ORADAYDI.18 MART DENIZ SAVASLARININ KAZANILDIĞI.......25 NISAN KARA SAVASLARININ 9 AY SURECEGI BİR MILLETIN İMTIHANIDIR ÇANAKKALE...22.00 SEHITIN YATTIĞI EDIRNEKAPI SEHITLIĞINDE ÇANAKKALEYE KADAR GIDILEMESEDE ŞEHITLERIMIZE BIR FATIHA EMINIMKI OKUYACAKTIR İSTANBULLLULAR BU PAZAR GUNUNDE...MELEKLER KORUSUN VATANI İÇİN CARPIŞAN BUTUN ECDADIMIZI...ÇANAKKALEDE ÖLUME YURUYENLER BIZEDE AHIRETTE ŞEFAAT ETSIN
Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKİF ERSOY
sevgili hocam bu MEHMET AKİF ERSOY'un şiirini eklemek geldi içimden..
sevgili sabiha ablacım ne güzel yazmışın hüzün sevgi nasihat
ne kadar yakıştırmışın yanyana..
bu gurur verici bir günde ÇANAKLEYİ ŞEHİTLERİMİZİ
anmanız ne gurur verici..
bizler sizler gibi büyüklerimizin oldugunu görmekten
gurur duyarak yükselen seslerinizden güç alıyoruz..
MELEKER YÜREGİNİZDEN ÖPSÜN ŞEHİT MELEKLER...
Şehitlerimizi gurur ve hüzünle anıyoruz.
şehitlerin duaları üstünüze olsun sevgi ve saygıya deger sabiha ablacım ..tekrar tekrar yüreginize ÇANAKKALE dolusu saglık diliyorum..