0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
33
Okunma
SON DAMLA SU
Ülkenin başkanı ekrana çıkıp ağır bir ses tonuyla konuştu:
“Son su kaynaklarımız yalnızca hastanelerde kullanılacak. Şebeke suları artık akmayacak.”
O an, Demir ailesi televizyonun karşısında donup kaldı. Ela, kardeşi Dila, annesi Meltem ve babası Kerem… Hepsi aynı anda nefeslerini tutmuş gibiydi. Yer altı ve yer üstü tatlı su kaynaklarının yüzde doksan dokuzundan fazlası yok olmuştu. Son yılda alınan tüm önlemler, kısıtlamalar, yasaklar… Hiçbiri bu sonu engelleyememişti. Son yüzyılın zevkleri için hoyratça kullanılan dünya tükenme noktasındaydı.
Meltem, evde iki kova kadar su kaldığını söyledi. “Kısıtlı kullanırsak birkaç gün idare ederiz,” dedi. Ama ne zamana kadar?
Üçüncü gün geldiğinde evde hiç su kalmamıştı. Tuvalet kullanılmaz hale gelmiş, mutfakta bulaşıklar dağ gibi yığılmıştı. Kerem, çaresizlik içinde, “Boşaltım ihtiyacımızı evin arkasındaki kuru ağaçların arasında gidereceğiz,” dedi. İçme suyu bulmak için dışarı çıktı. Sokaklarda herkes aynı çaresizlik içindeydi. Eve döndüğünde en küçükleri Dila susuzluktan ağlıyordu. Kerem ise eli boş dönmüş, bitkin düşmüştü.
Meltem, dolapta kalan son salatalığı ikiye böldü. Yarısını Kerem’e uzattı: “Biraz olsun susuzluğunu giderir.”
Kerem, Meltem’i oturma odasına çağırdı. Sessizce kulağına fısıldadı: Hiçbir yerde su yok. Akvaryumdaki suyu kullanmalıyız.” Meltem’in gözleri büyüdü, dizlerinin bağı çözüldü. Ama başka çare yoktu. Çocuklara belli etmeden akvaryumdaki suyu bidonlara doldurdular. Balıklar için az bir miktar bıraktılar. Bu su, birkaç gün daha yaşamalarını sağlayacaktı.
Günler geçti. Evde kesif bir koku oluştu. Yıkanmayan bedenler, kirli tabaklar, pislik içinde tuvalet… Kalan son akvaryum suyunu yalnızca içmek için kullanıyorlardı. Balıklar çoktan ölmüştü.
Onuncu günde evde hiç su kalmadı. Marketler bomboştu, sokaklarda insanlar su arayışında çaresizce dolaşıyordu. Şehir, kötü kokulara boğulmuştu. İnsanlar idrarlarını bidonlara doldurup içmeye başlamıştı. Demir ailesi de bu son çareye tutunmuştu.
On beşinci günde hastanelerin kapatıldığı haberi geldi. Tedarik zincirleri durmuş, dünya tamamen susuzluğun pençesine düşmüştü. Demir ailesi evdeki saksı bitkilerini koparıp çiğniyor, yutuyordu. Kaktüsler birkaç gün daha yaşama umudu veriyordu.
Yirmi birinci günün gecesi… Dila sancılarla kıvranmaya başladı. Gözyaşları akmıyordu. İncecik bedeni kurumuş bir yaprak gibiydi. Aile, pisliğin ortasında bitkin ve çaresiz halde dua ediyordu. Çünkü artık tüm dünyada duadan başka çare kalmamıştı.
Birden gök gürültüsü duyuldu. Ardından bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Rahmet pınarı açılmıştı. İnsanlığı kirlerinden arındırmak için gökyüzü oluk oluk su veriyordu. Demir ailesi sürünerek dışarı çıktı, yağmur sularını kana kana içti. Dila’nın gözleri yeniden ışıldadı.
Yağmur o günden sonra hiç durmadı. Aylarca yağdı, yağdı, yağdı…
Ve insanlık bu acı dersten üzerine düşen ödevi çıkardı.