0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
29
Okunma
Aynı sokakta iki kalp vardı
biri konuşmayı biliyordu, diğeri susmayı. susanın adı Leyla’ydı. konuşanınki Murat. aralarında ne bir söz vardı ne de bir yüzleşme… sadece her akşam aynı saatte yanan iki pencere ışığı.
Murat sevdiğini sanıyordu, çünkü özlüyordu. Leyla ise seviyordu çünkü vazgeçemiyordu. İşte vebal tam burada başladı. sevmekle sevilmek arasındaki o ince uçurumda.
Murat, bir gün gitti. gitmeden önce söyleyebilirdi. ama “kırmamak” adına sustu. oysa bazı suskunluklar merhamet değil, gecikmiş bir bıçaktır. Leyla, gidişi sessizce karşıladı. ardından ağlamadı bile. aŞkın en ağır vebali, gözyaşını bile hak etmediğini hissetmektir.
yıllar geçti. Murat başka hayatlar kurdu; gülüşler, evler, isimler… ama geceleri uykuya dalmadan önce içinden bir cümle eksik kalırdı. söylemediği o cümle. İnsan bazen bir hayatı değil, bir ihtimali terk eder. Ve o ihtimal, peşinden gelir.
bir gün tesadüfen karşılaştılar. aynı sokak, aynı ışık, ama başka yüzler. Leyla’nın gözleri sakindi. Murat’ınki yorgun. Murat konuşmak istedi. Leyla başını hafifçe salladı.
“geç kaldın,” dedi.
“affet,” dedi Murat.
Leyla gülümsedi.
affetmek değil bu. Sadece artık senin vebalini taşımıyorum.
Murat anladı
aŞk yaşandığında değil, yarım bırakıldığında günah olur. ve en ağır vebal, sevdiğini belirsizlikte bırakmaktır.
o gece Murat ilk kez ağladı. bazı aşklar bitmez sadece insanın içinden geçip gider… geriye ömür boyu süren bir yük bırakarak.
İnsan sevdiğini bilir, sevildiğini ise sonra anlar..