0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
28
Okunma
KARDEŞLER LOKANTASI
(AŞÇI İBO)
Yörede herkes onu Aşçı İbo diye tanır. Ama o benim öz yeğenimdir!
O, ailenin abladan sonra ikinci evladıydı. Iğdır Ovası’nda nüfusun artması, toprakların daralması sebebiyle babası göç kararı almıştı.
Babası ve annesi, üç erkek ve iki kız çocuklarını da yanına alarak Manisa’nın Turgutlu ilçesine göç ettiler. Babası, çok geçmeden Turgutlu’da bir tuğla fabrikasına girmiş, yedi boğazı doyurmak için mücadele veriyordu.
Henüz ikinci yılındayken ablası, Sakarya Sağlık Meslek Lisesi’ni kazanmış ve eğitimini tamamlamak için Adapazarı’na gitmişti.
Böylece babanın işi biraz daha zorlaşınca, aileye katkı sağlamak için Aşçı İbo, on bir yaşında ilkokuldan ayrılarak kendisine bir ayakkabı boya sandığı alır ve her gün kazandığı parayı babasına verir.
Birkaç yıl boyacılık yaparak ailesine ve kardeşlerine destek olan İbo, ayakkabı boyayarak yaşamını devam ettiremeyeceğini düşünür. “Ne yapabilirim?” diye düşünürken meyhanenin birinden “komilik” yapmak için bir teklif alır.
Artık Aşçı İbo için dönüm noktası olmuştur. Birkaç ay sonra bir ömür komilik ya da garsonluk yaparak mesleğini devam ettiremeyeceğini, ille de bir meslek edinmesi gerektiğini düşünür.
Bir gün meyhanenin sahibine, “Ben, izniniz olursa mutfakta çalışıp aşçılığı meslek edinmek istiyorum.” deyince; çalışkanlığı, ahlakı ve becerisiyle göz dolduran İbo’nun teklifine patronu hayır demez.
Ertesi gün işbaşı yaptığında patronu mutfağa geçerek aşçısını, İbo’yu yetiştirip iyi bir aşçı olması için gerekenlerin yapılmasını tembihler.
Artık İbo meyhanenin mutfağındadır ve bir aşçı yamağıdır. İşi daha iyi kavrayabilmek için İbo, kendisine verilen her işi başarıyla tamamlar.
İbo, her gün öğrendiklerine bir yenisini ekleyerek hem aşçıbaşının hem de patronunun gözünde bir yıldız olmakla kalmaz; meyhanenin müşterileri de İbo’nun birer bağımlısı olmuştur. Zaman zaman patronu dahi İbo’ya sormadan alışveriş yapmaz; içeriye giren müşteriler bile “İbo’muz burada değilse sonra gelelim.” diyecek kadar meyhane ailesinden birisi olmuştur.
İbo, yeteneğiyle her gün öğrendiklerine bir yenilik katmakta ve müşterilerine farklı farklı lezzetler sunmaktadır.
Aradan yıllar geçer. İbo artık 19 yaşına gelmiştir. Aşçıbaşı emekliliğini doldurmuş ve patronundan kendisini emekliye sevk etmesini ister. Emeklilik işlemleri hazırlanıncaya kadar İbo’ya yardımcı olacağının sözünü de vererek işe devam eder. Çok sürmeden aşçıbaşının emeklilik işlemleri tamamlanır.
Artık İbo aşçıbaşı olmuştur. Bir yıl boyunca meyhanede aşçıbaşı olarak çalışan İbo, meyhanenin vazgeçilmez bir ferdidir! Ne var ki bir gün iş bitimi sonrası eve geldiğinde anne, içinde ne olduğunu bilmediği bir zarf uzatır İbo’ya. İbo zarfı açtığında askerlik şubesinden gelmiş olan askeri sevk belgesi (sülüs) olduğunu görür.
Ertesi gün, rutin bir şekilde meyhaneye giden İbo, belgeyi cebinden çıkararak patronuna gösterir ve bir an önce kendisine bir aşçı temin etmesini söyler. Patronu ise aynı gün içerisinde bir aşçı temin ederek, İbo’nun askere gidinceye kadar izinli olduğunu, dilediği gibi davranması gerektiğini söyler. Ne var ki patronunu yüzüstü bırakmamak için İbo, askere gidinceye kadar meyhaneye takılır. Yeni işe başlamış olan aşçıya nelerin nasıl yapılması gerektiğini teker teker gösterir.
Nihayet o gün gelmiştir. Coşkulu bir kalabalıkla askere uğurlanan İbo, 18 ay boyunca ailesinden, sevdiklerinden, sevenlerinden ayrı kalacaktır! Askerlik süresince izin kullanmayan İbo, onurlu bir şekilde tamamladığı askeri görevini bir ay erken terhisle bitirerek tekrar Turgutlu’ya, ailesinin ve sevenlerinin arasına döner.
Eski işyerinde çalışan aşçıyı işinden etmemek için eski patronuna artık çalışmayacağını ve kendi işini kurmak istediğini söyleyerek gönlünü alır.
Birkaç hafta sonra Turgutlu’nun işlek caddelerinden birisi olan Demirciler Caddesi’nde köşe başı boş bir dükkân görür. Bu dükkân, İbo’nun tam da istediği gibi bir yerdir. Lakin maddi imkânsızlıklar sebebiyle istediği gibi malzemelerle donatamayacağının da farkındadır.
“Kendi işim, kendi aşım olsun.” diyerek işe önce dörtlü tüp gaz ocağı, taksitle aldığı kap kacak ve üç masayla başlar. Tabelasını yaptırır: KARDEŞLER LOKANTASI. Üç masa günün her saatinde müşterilerle dolup taşmaktadır. İbo’nun yemekleri ise sabah çorba, öğlen kuru fasulye ve pilavdır. Gün geçtikçe müşterisi artan İbo, işin böyle gitmeyeceğini, dükkâna masa sandalye alması gerektiğini görür. Masa sandalye, kap kacak taksitle alınır. Böylece Aşçı İbo, ailesine ve kendisinden küçük olan üç kardeşine kol kanat gererek yaşamını devam ettirir!
36 yıldır Aşçı İbo, bu minik dükkânda (lokanta) adeta bir evliya gibi müşterilerine hizmet vermektedir. Yolum Ege’ye düştüğünde bu mekâna zaman zaman gider, yemeğimi gönül rahatlığıyla yerim.
Son gidişim bir ay kadar bir zamanı almış ve ben de bir ay boyunca Aşçı İbo’nun günümüzde yaşayan gerçek bir evliya olduğuna tanıklık etmiştim.
24 müşteri kapasiteli bu minik lokantada menü çeşitlendirilmiş; köfte dâhil en lezizinden her türlü sulu yemeği bulabilmek mümkündü. Sadece her türlü yemeği bulmak mı? Elbet de hayır. Üstelik de Anadolu coğrafyasında belki de bu leziz yemekleri yiyebileceğiniz en ucuz lokantadır.
Ne kadar ucuz?
Çorba: 4 YTL
Paça: 5 YTL
Pilav: 6 YTL
Kuru fasulye: 7 YTL
Güveç, kavurma ve köfte: 10 YTL
Gibi bir meblağla para kazanmaya çalışıyor. “Para kazanmaya çalışıyor.” derken, son gidişim bir ay gibi bir zaman dilimini kapsadı. Sabah çorbamı, paçamı orada (KARDEŞLER LOKANTASI) içtim; öğle ve akşam yemeğimi orada yedim.
Bu evliya İbo hakkında şimdi şahit olduğum güzellikleri sizinle paylaşma gereği duydum.
Ne hikmetse içeriye giren her bir müşteri Aşçı İbo’yu yakinen tanımakta, “Merhaba İbo abi.” diyerek sabahsa az çorba istemektedir. Bazı müşteriler ise az çorbayla bir tam ekmeği götürmektedir. Müşteri, az çorbayı bir tam ekmekle yedikten sonra İbo, “Çay içer misin?” diye mutlaka her müşterisine sorardı.
Bir gün dayanamadım ve sordum:
“İbo, az çorba 2 YTL. Sen bir ekmek veriyorsun. Verdiğin ekmek zaten bir YTL’dir. Bir de çay ikram ediyorsun. Bir YTL de çay etti, iki YTL. Peki bu durumda sen ne kazanıyorsun?”
Aşçı İbo’nun vermiş olduğu cevap:
“Her zaman kazanacağız diye bir kaide yoktur. Ben nereden geldiğimi biliyorum. Bazen de insana ‘Allah razı olsun.’ denilmesi bile, kendini bilen için büyük bir kazançtır. Benim aşırı kazanma hırsım yok. Bu tutumumdur ki dört çocuk üniversitede okuttum. İki evim ve bir de arabam var! O az çorba ve bir ekmek yiyenlerin kim olduğunu biliyorum. İnsanlar yeter ki nereden geldiklerini unutmasınlar.”
Bazen de dilenci gelir, kapıya dayanır; “Abi, Allah rızası için.” diye el açan olurdu. Onlara da “Parayı ne yapacaksın? Karnın açsa gel otur, yemek vereyim.” diye dilenciyi içeri alır, yemeğini yedirir, gönderirdi!
Aşçı İbo’nun bu yaşam felsefesini görünce bir anda ülkemizde işkembeleri asla doymayan iş adamları, siyasetçiler aklıma geldi. İnancıyla, tefekkürüyle, güler yüzlülüğü ve ahlakıyla günümüzün yaşayan evliyası İbo, iyi ki varsın. Kim bilir, belki de dünya sen ve senin gibilerin yüzü suyu hürmetine ayaktadır! Dilerim senin bu azmin ve başarı öykün ülkem insanına bir örnek teşkil etmiş olur!
Seni seviyorum canım. Ben de senin için duacıyım. Tanrım seni hiçbir zaman ve asla kimseye muhtaç etmesin!
24 Aralık 2018
Efkan ÖTGÜN