0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
52
Okunma
Elektrik kesilir, ardından internet gider; ne yapacağını bilemeyen bir döngünün içinde debelenirsin. Peki sen neyi anlatıp duruyorsun? Dinozorlara dönmüş nesillerin düşüncelerini bu çağa taşımanın amacı ne? Elbette olan daha fazlasını ister. İnsan hep fazlasını ister. Evlatlar, torunlar derken miras kavgaları başlar. Araya bankalar girer, icralar peş peşe dizilir. Sen de tutmuş, mıy mıy edip duruyorsun.
Artık çocuklar saklambaç oynamıyor. Monopoly oynayarak büyüyen çocuklara beştaş mı öğreteceksin? İnsanlar daha çok kazanmak istiyor. Madem çocuğuna para veremeyeceksin, zenginlik sunamayacaksın; ne diye dünyaya getiriyorsun? Başkalarına kölelik yapsın diye mi?
Yok artık eski zaman. Eskiden bir kişi dört beş kişiyi doyurur, büyütür, evlendirir; evini de yapardı. Şimdi ise dört beş kişi çalışsa bir kişiyi zor doyuruyor. Her şey mangır bu çağda. Parası olmayanın değeri de, nefesi de gereksiz sayılıyor.
Tüm sistem ekonomi üzerine kurulu. Bedavaya su içemez hâle geldin. Yakında temiz hava vergisi de gelir, inan. Nakitsiz bir toplum için kobay olarak görülüyorsun.
Teknoloji ihraç edemiyorsun. Din ihraç edemiyorsun. Tarım can çekişiyor. Fabrikalarda insanlar aç karnına aldıkları maaşla günü kurtarmaya çalışıyor.
Hakim maaş almasa mahkeme olmayacak. Bakan menfaat bulmasa bakanlığa gerek kalmayacak. Asker ay başını, doktor nöbeti, öğretmen ek dersi, market fişi düşünüyor. Her şey mangır. Hep mangır.
“Dervişçe yaşayayım” desen, hadi yaşa da görelim. Dağın başına çadır kurup metafizik gevelemenin neyi değiştireceğini sanıyorsun?
Bu çağ bu çağ… Evet, bu çağ. Yaklaşık yirmi beş–otuz yıldır her şey dijital yollarla kayıt altına alınıyor. Eskiden insanlar hayvanlarını tamgalardı; bugün devletler, şirketler, kurumlar insanları tamgalıyor. Daha bu başlangıç.
Uzun zamandır bu çağa bir ad arıyordum. Belki de buldum: Tamga Çağı.
İnsanların insanları pişirip yemediğine yat kalk şükret.
“Dünyevi n’örüyon cancağazım?”
Yav git başımdan. Şurada biraz sitem, biraz isyan, toz duman yetmiş iki sülaleyi sayıp döküyorum. Girme araya.
“Daha delirmedin mi hâlâ? Hâlâ bir çıkış arıyorsun, Dünyevi?”
Çıkışına da girişine de… Leyn git başımdan.
“Gitmem.”
Daha iyi günlerin bunlar, Dünyevi. Yakında kalp, böbrek, ciğer, beyin kiraya verilecek. İnsan organları piyasaya düşecek. Sen neyini satacaksın? Fiyatı nedir bir leğen kemiğinin? Taksit yapar mısın?
Dalga geçme. Rahat bırak beni.
“Bırakmam.”
Tanrın da Allah’ın da Göktengri’nin de, Ra’nın da seni elimden alamaz. Artık tamgalandın. Kimlik numaranı söyle. İşime yararsan, insan mezbahasına gönderilirsin.
Yine bir karanlık rüyadan uyandım. Ter yoktu. Zihnim kafatasıma sığmıyordu. Yataktan kalktım, biraz yürüdüm, aynaya baktım.
Bir de ne göreyim.
Ne görmek istiyordum, neyle yüzleştim.
İki kaşımın ortasından bir göz bana bakıyordu. Üç göz olmuştum. Ellerimle yüzümü yokladım; göz yoktu. Ama aynada vardı.
Bu da neydi?
Gerçek miydi, hayal mi?
Hâlâ rüyada mıydım?
Yoksa burası artık başka bir yer miydi?