Öyle sitemler vardır ki, bir medihtir ve öyle medihler vardır ki, bir kötülemedir. la rochefaucauld
Tigem0663
Tigem0663
VİP ÜYE

Hadislerle islam Hidayet nedir

Yorum

Hadislerle islam Hidayet nedir

( 1 kişi )

0

Yorum

6

Beğeni

5,0

Puan

35

Okunma

Hadislerle islam Hidayet nedir

İSLÂM’IN AYDINLIK YOLU

Diyanetin hadislerle islam kitabı

Resûlullah (sav), amcası (Ebû Tâlib) ölürken kendisine, Lâ ilâhe illallâh (Allah’tan başka ilâh yoktur.) de ki ben de onunla kıyamet gününde senin için şahitlik edeyim.”dedi. Amcası bundan kaçınınca Allah, “Şüphesiz ki sen sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin...” (Kasas, 28/56) âyetini indirdi.

Resûlullah’tan (sav) şöyle dedi Yüce Allah mahlûkatını karanlık içerisinde yarattı ve nurunu onlar üzerine yaydı. O nurdan kime isabet ettiyse o hidayete erdi. İsabet etmediği kimseler ise sapıttı.

Allah’ın ilmi üzere kalem kurudu.’ (Her şey Allah’ın ezelî bilgisiyle gerçekleşti

Resûlullah (sav) insanlara hitap ederken önce lâyık-ı vechile Allah’a hamd ve senâ eder, sonra da “Bir kimseye Allah hidayet verirse artık onu saptıracak yoktur Allah’ın saptırdığına da hidayet verecek yoktur. Sözün en hayırlısı Allah’ın Kitabı’dır.” buyururdu.

Allah Resûlü (sav) vitirde okumam için bana şu duayı öğretti: ‘Allah’ım, hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Sıhhat ve afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver.

Himaye ettiğin kimseler gibi beni de himaye et. Bana verdiğin nimetleri bereketlendir. Verdiğin hükmün şerrinden beni koru. Hükmü sen verirsin, senin üstüne hüküm verecek kimse yoktur.

Senin dost olduğun kimse asla zelil olmaz. Eksiklikler sana yakışmaz. Ey Rabbimiz! Yücesin ve kutlusun.

Abdülmuttalib b. Hâşim vefat ettiğinde henüz sekiz yaşında olan Efendimizin (sav) bakımını ve himayesini amcası Ebû Tâlib üstlendi. O, Hz. Peygamber’in babası Abdullah’ın öz kardeşiydi.

Mekke’nin saygın simalarından olan Ebû Tâlib yeğeni Hz. Muhammed’i (sav) gözü gibi korumuş, hatta peygamber olduktan sonra ona düşmanca tavır alan kavmine karşı onu savunmaktan geri durmamıştır.


Nihayet Ebû Tâlib’in de ölüm vakti gelmişti. Hiç şüphesiz ki Allah’ın Elçisi (sav), hayatı boyunca kendisine maddî mânevî desteklerini esirgemeyen amcasının tevhid dinine iman etmesini çok istiyordu. Bunun için huzuruna geldi

O esnada Ebû Tâlib’in yanında iki kişi daha vardı. Biri Ebû Cehil’di; Resûlullah (sav), “Allah’ım! Şu iki adamdan, Ebû Cehil ve Ömer b. Hattâb’dan en sevdiğin ile İslâm’ı güçlendir.”diye dua edecek, ancak hidayet ona nasip olmayacaktı.

Abdullah b. Ebû Ümeyye idi. Müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin kardeşi olan Abdullah ise fetih günü Müslüman olacak ve Tâif Muhasarası esnasında şehit düşecekti.

Allah Resûlü (sav) o huzurda amcası Ebû Tâlib’e seslendi: “Amca! ‘Lâ ilâhe illallâh’ (Allah’tan başka ilâh yoktur) de. Bu kelimeyi söyle ki onunla kıyamet gününde senin için şahitlik edeyim.

Ebû Cehil ile Abdullah b. Ebû Ümeyye, “Ey Ebû Tâlib, Abdülmuttalib’in dininden dönmek mi istiyorsun?” dediler. Hz. Peygamber (sav) de kelime-i tevhidi amcasına arz etmeye devam etti

Ebû Tâlib onlara son söz olarak kendisinin Abdülmuttalib’in dini üzere bulunduğunu söyledi ve Allah’tan başka ilâh olmadığını ikrar etmekten kaçındı. Resûlullah da (sav), “Vallahi engellenmediğim sürece senin için istiğfar dileyeceğim.” dedi.

Müşriklerin cehennemlik oldukları kendilerince anlaşıldıktan sonra akraba bile olsalar Peygambere de müminlere de onlar için istiğfar etmek yaraşmaz.”

Şüphesiz ki sen sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin; ama Allah dilediğine hidayet verir. O, hidayete erecekleri daha iyi bilir.”âyeti nâzil oldu.

Hz. Peygamber’i çok seven amcasına nasip olmayan hidayet nuru, öyle zaman olmuştur ki, Peygamber Efendimize (sav) karşı kalbinde kin besleyen birini aydınlatabilmiştir.

Hanîfeoğulları’ndan Sümâme b. Üsâl Yemâme reisi Sümâme, hicretin yedinci yılı Muharrem ayında Necid bölgesine yönelik düzenlenen askerî bir sefer esnasında esir alındı.

Resûlullah’ın bir elçisini öldürmeye teşebbüs ettiği için Hz. Peygamber (sav) onun cezalandırılmasını istemişti Derken Resûlullah (sav) tutuklu Sümâme’ye, “Yanında bana sunacağın ne var?” diye sorduğunda, Sümâme, “İyi bir şey.” dedi ve ekledi: “Eğer beni öldürürsen, kanı helâl birini öldürmüş olursun. Eğer bana lütufta bulunursan (canımı bağışlarsan) şükreden birine iyilik yapmış olacaksın.

Allah’ın Elçisi, Sümâme’nin serbest bırakılması talimatını verdi. Gördüğü iyi muamelenin de etkisiyle orada Müslüman olan Sümâme şu samimi itirafta bulunmuştur: “Ey Muhammed, vallahi yeryüzünde benim için senin yüzünden daha nahoş bir yüz yoktu!

Ey Muhammed, vallahi Şimdi senin yüzün benim için bütün yüzlerden daha güzel oldu. Vallahi senin dininden daha fazla nefret ettiğim bir din yoktu! Artık bana göre senin dinin bütün dinlerden daha güzeldir. Vallahi benim için senin beldenden daha sevimsiz bir belde yoktu. Şimdi belden de benim için bütün beldelerden sevimli oldu

İlerleyen yıllarda Yemâme halkı Müseylemetü’l-Kezzâb’a uyarak İslâm’dan ayrılacak ancak Sümâme İslâm’a sadık kalacaktı.

Farklı zaman ve mekânlarda gerçekleşen iki gerçek öykü Allah’ın dinini tebliğ etmekle yükümlü seçkin kulları olan peygamberlerin dahi çok arzulamalarına rağmen her zaman istedikleri kişilerin hidayete eremedikleri gerçeğini ortaya koymaktadır.

Nuh Peygamber’in oğlu,Lût Peygamber’in karısı gerçeğin dikkat çeken örnekleridir. Diğeri ise, Hz. Peygamber’den nefret edecek kadar ona düşman olan birinin dahi sadece ondan gördüğü iyi bir muamele karşısında hidayet nuruyla aydınlanabileceğini göstermektedir.

Hiç kuşkusuz tarih bunlar gibi daha birçok hadiseye tanıklık etmiştir. Buna göre hidayet olgusu, kul ile Yaratıcı arasındaki özel bir ilişkiyi ifade etmektedir.

Üçüncü bir varlığın müdahil olamadığı vicdanî bir olayı ifade eden hidayet, tabiatı itibariyle öteden beri İslâm bilginlerinin zihinlerini hep meşgul etmiştir.

Âyet ve hadislerde yer alan birbirinden farklı ve zaman zaman telifi zor ifadeler, hidayet mefhumunun bütünüyle kavranmasında, aceleyle yapılan yorumların yeterli olamayacağını, derin tahlillere ihtiyaç bulunduğunu gösterir

Hidayet, lütfederek yol göstermek/delâlet (ki “hediye” de aynı kelimeden gelir), doğruyu, hakikati göstermek ( reşâd), apaçık bildiri (beyân) anlamlarına gelir.

Hidayet Şaşkınlık ve haktan sapmak anlamındaki “dalâlet”in zıttıdır.Yine aynı kökten gelen “ hedy” kavramı sîret (yaşam tarzı), hâl ve gidişat anlamlarına gelir.

Sözün en doğrusu Allah’ın Kitabı’dır ve hayat tarzının en güzeli de Hz. Muhammed’in sîretidir

Kur’ân-ı Kerîm’de farklı biçimlerde üç yüzü aşkın yerde tekrarlanan hidayet, çoğunlukla Allah’a izafe edilmektedir Kur’an’da çokça yer alan “Hudâ” lafzı sadece Allah’a mahsus kullanılır

ihtida”, insanın kendi iradesiyle yaptığı tercihlerini ifade etmektedir.

Allah’ın sıfatlarından biri olan “ el-Hâdî” ise kullarına basiret veren ve gerek zâtını (cc) tanımaları gerekse de dünyada varlıklarını sürdürebilmeleri için kendilerine “yol gösteren” mânâsına gelir

Hidayet, “Yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren... Yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdîs) et!”âyetlerinde bu anlamda kullanılmıştır. Hidayetin “ yol göstermek, rehberlik etmek” anlamlarına geldiği düşünülür

Kur’an’da vahiy ile “hudâ” arasında kurulan sıkı ilişki rahatlıkla anlaşılacaktır. Sadece aşağıdaki âyetler bu ilişkiyi ifade etmeye kâfidir: Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır.


Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.”Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.”

O (Allah), dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir...”

Kur’an’ın, hidayetin bizzat kendisi veya kaynağı olduğu çeşitli hadislerde de ifade edilmiştir.

Efendimiz (sav) ömrünün sonlarına doğru yaptığı bir konuşmasında ashâbına, içinde “nur” ve “hidayet” olan Allah’ın Kitabı’na sımsıkı sarılmaları tavsiyesinde bulunur.

Allah’ın Kitabı’na sarılanın hidayet üzere olacağı, onu terk edenin ise dalâlete düşeceği ifade edilmiştir.

hidayet Allah’ın dilemesine bağlı

• Hidayet, insana yol gösteren akıl, zeka ve bilgiyi ifade eder. Bu hidayet her mükellefe bahşedilmiştir.

Musa, ‘Rabbimiz, her şeye hilkatini (yaratılış özelliklerini) veren, sonra onlara yol gösterendir.’ dedi.”âyetindeki anlam
hidayeti ifade eder

hidayet Onları (peygamberleri) bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık.” âyetinde de ifade edildiği gibi Allah’ın, Kur’an’ı indirmek suretiyle veya peygamberlerin diliyle insanlara yaptığı davet.

İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir.”

“Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir.”

hidayet âyetlerde işaret edildiği üzere Allah’ın, doğru yolu bulana lütfettiği tevfik, başarı.Ve nihayet Allah’ın, hak eden kullarını âhirette cennetine götürmesi.

el-Hâdî sıfatının sahibi Allah Teâlâ bir âyetinde şöyle buyurmaktadır: “Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Onların altlarından da ırmaklar akar

Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık.

Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler.’ derler. Onlara, ‘İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine vâris kılındığınız cennet!’ diye seslenilir.”

akıl melekesiyle donatılmış her insan Allah’ın varlığını idrak etme yeteneğine sahiptir. Böylece birinci derecede hidayetten nasibini almış demektir. Ancak bu yeterli değildir.

muhatap olan akıl sahibinin aklını kullanmak suretiyle ilâhî hakikatle buluşması gerekir.

Ancak ilâhî mesajları alma imkânından yoksun olanlar hidayeti bulamazlar. Zaten bundan sorumlu da değildirler.

İlâhî vahye kulak verip hidayeti bulmak da nihaî olarak bir anlam ifade etmeyebilir. Bunun için de Allah’ın inayetiyle hidayet üzere kalabilmeyi başarmak önemlidir.

Hidayeti bulduğu hâlde yüce ilâhî mesajların aydınlığında yürümeyen ve yüksek ahlâkî değerlerden uzaklaşan müminler dalâlete düşme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Hz. Peygamber (sav) bizlere çok önemli bir mesaj vermektedirbSon ana bakmadan biri hakkında (sadece) hoşunuza gittiği için karar vermeyin

Kişi, uzun zaman ya da bir dönem iyi işler yapar ki bu hâlde ölse cennete gidecektir. Ancak sonra bozulur ve kötü işler yapar. Başkası da bir dönem hep kötü işler yapar. Öyle ki, o vaziyette ölse cehenneme gidecektir.

Sonra düzelir ve iyi işler yapar. Allah, kişinin hayrını isterse ölümünden önce onu yönlendirir.”

Oradakiler “Allah nasıl yönlendirir?” deyince Peygamberimiz, “Ona iyi işler yapma imkânı verir ve o hâlde ruhunu alır.”buyurdu.

Gerek Kur’an’daki âyetlerde gerekse de Hz. Peygamber’in hadislerinde hidayet verenin Allah olduğuna sık sık işaret edilir.

Hidayetin kaynağı Kur’an olduğuna göre onu lütfeden de elbette Allah’tır.

Ancak insan, onu alıp almamakta özgür bırakılmıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “(Ey Peygamber) de ki: Ey insanlar, şimdi size Rabbinizden hakikat (bilgisi) gelmiş bulunuyor

her kim ki doğru yolu izlemeyi ( hidayeti) seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır ve her kim ki sapıklığı (dalâleti) seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır. Ve ben sizin davranışınızdan sorumlu değilim.”

âyette, “Gerçek şu ki, biz ona yolu gösterdik; şükreden ya da nankör (olması artık kendisine kalmıştır buyrulmaktadır.

Yüce Allah’ın, davetine icabet eden kimselere hidayet vermemesi söz konusu olamaz.

Kur’an’da sıkça yer alan, “Allah kâfirlere zalimlere,fâsıklara hidayet etmez.” Veya “Allah yalancı nankör olan kimseye hidayet etmez/onu doğru yola çıkarmaz.
gibi âyetler, ilâhî daveti reddeden muhataplar içindir.

Allah Resûlü de (sav) bir hadisinde, hidayeti verenin Allah olduğunu belirtirken hidayeti alıp almama noktasında insana herhangi bir zorlama yapılmadığı anlaşılmaktadır:

Yüce Allah mahlûkatını karanlık içerisinde yarattı ve nurunu onlar üzerine yaydı. O nurdan kime isabet ettiyse o hidayete erdi. İsabet etmediği kimseler sapıttı.

Allah’ın ilmi üzere kalem kurudu.’ (Her şey Allah’ın ezelî bilgisiyle gerçekleşti.)

Cehalet” olarak anlaşılabilecek olan bu zulmet/karanlık, Allah’ın dağıttığı nur sayesinde yok olacaktır.

Bu nur, kişiyi Allah’ın varlığı bilgisine götürecek olan tabiattaki kevnî âyetlerdir, işaretlerdir. Şu var ki bu işaretler, ancak insan için kuvvetli delil mesabesindedir

Elbette Allah, isteseydi sadece kendisine inananlardan oluşan tek tip bir insan yaratırdı. Bu durumda elçi göndermesine de gerek kalmazdı.

Yüce Yaratıcı şöyle buyurmaktadır: “Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.

Yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz.”

âyetler Allah’ın meşietine, dilemesine bir sınır konamayacağını, O’nun iradesinin bağımsız olduğunu ifade etmektedir.

Yüce Yaratıcı’nın bazı kullarını seçtiği, onlara tamamen kendi lütfuyla hidayeti bahşettiği söylenebilir. Bu kimseler, nübüvvet fazlıyla şereflendirilen peygamberlerdir.

Büyük İslâm âlimi İmam Şâfiî Allah’ın, vahyini kendilerine emanet etmek ve zâtının (cc) varlığını delilleriyle ispatlamak üzere peygamberlerini seçtiğini ifade etmiş ve âyeti hatırlatmıştır: “

İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi.

Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler.

Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.”

Kul tamamen kendi inisiyatifiyle hidayet veya dalâlet yönünde bir tercihte bulunur. Allah da onun bu tercihine göre tercih ettiği yolu kolaylaştırır.

Hz. Ali’den nakledildiğine göre hidayet rehberi Nebî (sav), bir hadisinde hakikati kendine has bir üslûpla ifade etmiştir.

Resûl-i Ekrem bir gün oturmuş, elindeki ağaç dalı ile toprağı çiziyordu. Birden başını kaldırdı ve şöyle dedi: “Sizden her bir kişinin, cennet ya da cehennemdeki yeri bilinmektedir.

oradakiler, “Peki ey Allah’ın Resûlü! O zaman biz niçin çalışıyoruz ki?” dediler. Allah’ın Elçisi ise, “İyi işler yapmaya devam edin, herkes, yaratılışına kolay geleni seçecektir.” dedi

ve şu âyetleri okudu): “Kim infak eder, takva sahibi olmaya çalışır ve güzeli/doğruyu (sürekli) tasdik ederse, huzur (cennet) yolunu ona kolaylaştırırız.

Kim de cimrilik yapar, kendi kendine yeterli olduğunu kabul eder ve güzeli/doğruyu (sürekli) yalanlarsa, sıkıntı (cehennem) yolunu ona kolaylaştırırız.

kulun isteği ve eğilimleri muvacehesinde tercih ettiği yolu kendisine kolaylaştırdığı için âyet ve hadislerde hidayet ve dalâletin Allah tarafından verildiği ifade edilirken Allah’ın mutlak gücü ve kudretine vurgu yapılmaktadır.

Resûlullah (sav) insanlara hitap ederken önce lâyık-ı vechile Allah’a hamd ve senâ eder, sonra da, “Bir kimseye Allah hidayet verirse artık onu saptıracak yoktur; Allah’ın saptırdığına da hidayet verecek yoktur. buyururdu

Sözün en hayırlısı Allah’ın Kitabı’dır.

Hidayet, nihaî olarak kulun vicdanıyla baş başa kaldığında verdiği bir karardır. Ancak Allah’ın yardımı olmadan hidayeti bulmak imkânsızdır.

Kur’an’da Hz. Muhammed’in (sav), peygamber olmadan önce “yolunu şaşırdığı”, bir anlamda ne yapacağını şaşırdığı ancak Rabbi sayesinde hidayeti/doğru yolu bulduğu ifade edilmektedir

hidayet, Allah’ın kullarına bir lütfudur.

Peygamberler veya kullar sadece vesile olurlar.

Resûlullah Efendimiz (sav), ensarın Huneyn ganimetlerinin dağıtılması esnasındaki sitemkâr tavırları karşısında onlara şöyle seslenmiştir: “Ey ensar topluluğu! Ben, sizi dalâlette bulmadım mı? Allah size benim vasıtamla hidayet vermedi mi? Sizi dağınık bularak benim vasıtam ile bir araya getirmedi mi? Sizi fakir bularak benim vasıtam ile zengin etmedi mi?”

Allah’ın Elçisi, bir defasında da hizmetçiliğini de yapmakta olan genç bir Yahudi hastalanınca onu hasta yatağında ziyaret etmiş, belki de son kez Müslüman olması çağrısında bulunmuştu.

Yahudi, “Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğunu” ikrar ederek İslâm’ı kabul etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), “Benim vasıtamla bu genci ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun.” diyerek şükretti ve oradan ayrıldı.

Yine Allah Resûlü (sav) Hayber’de Hz. Ali’ye hitaben, “Allah’a yemin olsun ki senin aracılığınla Allah’ın bir kişiye hidayet vermesi, senin için, kızıl develere sahip olmandan daha iyidir.”demiştir.

İnsan hayır yolunda ne kadar çaba sarf ederse etsin cennet, Allah’ın fazlı, lütfu ve rahmetinin bir yansımasıdır. Cennetin kapılarını açan hidayet de aynı şekilde Allah’ın bir lütfudur.

İslâm düşüncesinde ağırlıklı olarak bu yaklaşım öne çıkmıştır. İslâm düşünürlerinin büyük çoğunluğuna göre dalâlet ve hidayetin Allah’a izafe edilmesi, O’nun mutlak olarak her şeyi yaratan olması gerçeğinden kaynaklanmaktadır.

Kulun iyi veya kötü ( hayır ve şer) eylemlerini de yaratan Allah’tır.

Ancak bu hakikat, insanın, vicdanıyla baş başa kaldığında iradesini özgürce kullanmasına mani değildir.
Kulun bu irade özgürlüğü, Allah’tan hidayeti talep etmesine mani olmamalıdır.

Mümin her zaman hidayeti istemeli, Yüce Mevlâ’ya yakarışlarında bu talebini eksik etmemelidir. Hidayeti elde ettikten sonra da dalâlete düşmemek için yakarışlarına devam etmelidir.

Özellikle hidayetten saptırıcı unsurların çok olduğu modern zamanlarda hidayete ermek kadar hidayette kalabilmek de önem arz etmektedir.

İnsan aklını ve basiretini örten dünyevileşme, hırs, kirli arzular, mümini ulvî hedeflerden saptıran başlıca faktörlerdir.

İlâhî, nebevî, fıtrî ve ahlâkî hakikatler doğrultusunda yaratılış gayesine uygun olarak istikamet üzere kalabilenler hidayettedirler.

istikameti yakalayamayan müminin nihaî olarak hidayete erme garantisi yoktur.

müminler birbirleri ve adaşına ‘ Yerhamükellâh’ (Allah sana merhamet etsin) diyerek karşılık versin. Diğeri de cevap olarak ‘Yehdîkümu’llâhu ve yuslihu bâleküm’ (Allah sizlere hidayet eylesin ve hâlinizi, işinizi de iyileştirsin) desin.

[Sıhhat ve afiyette kalabilmek için nasıl ki vücudun ihtiyacı olan besinleri almak zorunluysa, sürekli hidayette kalabilmek için de dua ve ibadetlerle Yaratıcı ile irtibatı diri ve zinde tutmak gerekir.

Hidayet kaynağımız Kur’an’da müminlerin şöyle dua ettikleri buyrulmaktadır: “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”

Efendimizin sevgili torunu Hz. Hasan da vitir kunutlarında okuması için Allah Resûlü’nden şu dua cümlelerini öğrendiğini söylemektedir Allah’ım, hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Sıhhat ve afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Himaye ettiğin kimseler gibi beni de himaye et. Bana verdiğin nimetleri bereketlendir. Verdiğin hükmün şerrinden beni koru. Hükmü sen verirsin, senin üstüne hüküm verecek kimse yoktur.

Senin dost olduğun kimse asla zelil olmaz. Eksiklikler sana yakışmaz. Ey Rabbimiz! Yücesin ve kutlusun

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Hadislerle islam hidayet nedir Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Hadislerle islam hidayet nedir yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Hadislerle islam Hidayet nedir yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL