0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
24
Okunma

Kıskanmıyor değilim ana baba parası ile okuyup, ana baba parası ile havalı giysiler giyenleri!
Kıskanmıyor değilim ana baba parası ile sinemaya tiyatroya gidenleri!
Kıskanmıyor değilim ana baba parası ile pastanelerde , lüks lokantalarda yemek yiyenleri!
Bir taraftan kıskanıyor , diğer taraftan da çok kızıyorum hazır parayı acımadan savuranlara!
Düşünemiyorlar mı o paralar ne emeklerle kazanıldı.
Belki ana babalar “yaşlılık günlerimizde güvencemiz olsun! “demişlerdi .
Belki “evlatlarımızın güzel okullarda okuyup , güzel bir gelecek hazırlamalarına dayanak olur! demişlerdi.
Kimbilir?
Nicelerini gördüm, acımasızca ana baba parasını savuran!
Onlar savurdukça benim için kan ağlar kızardım.
Biliyordum yokluğun, yoksulluğun ne demek olduğunu!
Onaltı yaşında babasız kalmıştık.
Babamın ölümüyle birlikte evimiz hariç tüm mal varlığımızı kaybetmiştik.
Erimiş gitmişti elimizde avucumuzda ne varsa!
İşte o saatten sonra anladık paranın değerini!
Para nasıl kazanılırı o andan sonra anlamıştık.
Bir ekmeğin kaç lira olduğunu, bir kilo pirincin ve beş yumurtanın bir günlük yevmiyeye denk geldiğini o gün anlamıştık.
İki kız bir ana çıkınımızda patates salatası ve kuru soğan ile güneş altında emekçi ne demek , alın teri ne demek o gün öğrendik.
Anam üzülmesin , evimize bir lokma fazla ekmek girsin, kimseye muhtaç olmayalım diye çırpınmayı , yorulmamayı o gün öğrendik.
Tarlalarda soğan , ıspanak, küncü sökerken aklıma
John Steinbeck tarafından yazılan Gazap Üzümleri romanı gelir gülümserdim.
“Farkımız kalmadı !Ekonomik buhran bu kez bizim evimizi vurdu !”deyip güneş altında çalışmaya devam ederdim.
Mangalda yaktığımız talaş ile yorgan altına koyduğumuz tandırla bir kış ısınmayı o gün öğrendik.
Alın teri ile üniversitenin kapısını zorlamayı ve koca dört yılı sadece iki veya üç kıyafetle bitirmeyi, yetinmeyi öğrendik.
Üniversitenin düşük ücretle verdiği öğle yemeği ile karnımızı sıkıca doyurup akşamları bir çeyrek ekmekle geçiştirmeyi öğrenirken, paraları har vurup harman savuranları gördüm.
Bağırdım içimden sessizce!
“Yapmayın!
Bizim de bir zamanlar bitmez tükenmez paramız vardı ama yel vurdu, sel vurdu yok olup gitti ! Günah! Savurmayın bu kadar!”dedim .
Ama sessiz çığlıklarımı benden başka duyan olmadı.
Sanatçı edasıyla giyinip havalarda gezen çok insan tanıdım.
Şimdi neredeler ne haldeler bilmiyorum.
Bildiğim tek şey benim yeniden refah düzeyine erişmeme rağmen , hala paraya karşı tutumlu olduğumdur.
Buna cimrilik demeyin!
Cimrilik kazancını paylaşmamaktır.
Yakınlarını koruyup gözetmek her insanın harcı değildir mesela!
Ama ben o yokluk günlerinin anısına az ya da çok (Yaradan ile benim aramda )onların ellerinden tutmaya çalışırım.
“Olmasa da olur! “deyip hala kendimden kıstığım ve o ayırdığım meblağı başkasını sevindirmek için kullandığım çok olmuştur.
Bu durum benim yüreğime bayram sevinci yaşatıyor biliyor musunuz.
Sanki hala anacığımı mutlu ediyorum böyle davranarak.
Soruyorum şimdi sizlere
“Sultan Süleyman, Sakıp Sabancı, Vehbi Koç, vs….vs… hangi birisi bunca serveti beraberinde götürdü?
Bakara suresinin 195. Ayetinde
Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever. diye yazar.
Allah’a giden yol , insanlardan geçmez mi?
Cömertlik cennet kapısını aralar.
Bu dünyada misafiriz be canlar!
Görün , gözetin!
En yakınınızda belki göremediğiniz biri vardır içi kan ağlayan!
Belki bundan sonra daha farklı bakarsınız dünyaya!
Selametle kalın!
21.12.2025
Tülay Sarıcabağlı Şimşek