1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
23
Okunma
GECENİN EN UZUNUNDA YENİDEN DOĞAN GÜNEŞ: NARDUGAN
Nardugan, eski Türklerin yılbaşı anlayışını temsil eder sevgili okurlarım. Takvimlerin henüz kağıda dökülmediği o eski çağlarda, zaman; güneşin yolculuğuyla, gecenin ve gündüzün devriyle ölçülürdü. Bu nedenle Nardugan, kış gündönümüne, yani 21 Aralığı 22 Aralık’a bağlayan en uzun gecenin, gündüzün ise en kısa olduğu bu eşik anında kutlanırdı. Orta Asya ‘da eski Türkler için karanlığın zaferi değil; ışığın geri dönüşünün müjdesiydi.
Nardugan sözcüğü, anlamını doğrudan gökyüzünden alır. “Nar” Moğolcada güneş, “dugan” ise doğan anlamına gelir. Böylece Nardugan, “Doğan Güneş” demektir. Bu isimlendirme, rastlantı değil; kozmik bir bilincin ürünüdür elbette. Çünkü bu tarihten sonra gündüzler uzamaya başlar, güneş karanlığa karşı yeniden üstünlük kurar.
Eski Türk inancında bu dönüşüm, Gök Tanrı düzeninin bir parçasıdır. O günkü inanışa göre: Güneş,Yaratıcı Tanrı Ülgen’in,Türk mitolojisinde yaşam veren gücünün yeryüzündeki yansımasıdır. Gecenin en uzun olduğu an, aynı zamanda yeni bir başlangıcın eşiğidir. Bu nedenle Nardugan, karanlığın kutlanması değil; karanlığa rağmen umudun onurlandırılmasıdır.“Güneş yeniden doğduğunda, hayat ağacının dalları yeşermeye hazırlanır; toprak, Tanrı’nın sıcak nefesini hatırlar.”
Nardugan’ın ruhunu anlamak için Ayaz Ata’yı da anlamak gerekir sevgili okurlarım. O, yalnızca kışın simgesi değildir. Ayaz Ata; arınmanın, sabrın ve bekleyişin bilgesidir. Ak sakallı, vakur duruşlu bu figür; Batı kültüründeki Noel Baba’dan çok daha eski ve çok daha derin bir anlam taşır. Ayaz Ata, soğuk ve suyun ruhunu temsil eder. Kışın sertliği onun yüzüdür ama bu sertlik yok edici değil, koruyucudur. Kar, onun eliyle toprağa serilen beyaz bir örtüdür; yeryüzünün yorganı, tohumun sessizce dinlenme alanıdır. Ayaz Ata, toprağın altındaki yaşamı korur, baharın geleceğine bekçilik eder.
Mitolojiye göre, yanında torunu Kar Kızı ile birlikte dolaşır. Bembeyaz giysileriyle yıldızların altında sessizce dolaşırken, elindeki Yaşam Asası donmuş suların içindeki hayatı simgeler. Bu asa, sürekliliğin, devinimin ve umudun sembolüdür. Türkistan bozkırlarından Sibirya’nın taygalarına (Kutsal Orman)kadar uzanan geniş coğrafyada, Ayaz Ata iyiliğin, bereketin ve geleceğin habercisi olarak kabul edilmiştir.
Nardugan törenlerinin merkezinde Akçam Ağacı da yer alır. Günümüzde Noel ağacı olarak bilinen geleneğin çok daha eski bir karşılığıdır bu. Eski Türklerde Akçam, “Bay Terek” yani hayat ağacı olarak kabul edilirdi. Gök ile yer arasındaki bağı simgelerdi ve kökleri yerin derinliklerinde, dalları gökyüzüne uzanır olarak kabul edilirdi.
Nardugan gecesi, bu ağacın dallarına kırmızı kurdeleler bağlanırdı. Kırmızı; yaşamın, kanın ve güneşin rengidir. Her kurdele, bir dilek, bir niyet, bir dua taşırdı. Aileler ağacın etrafında toplanır, yeni yılın bereket, sağlık ve esenlik getirmesi için niyaz ederdi. Bu an, yalnızca bireysel umutların değil; aile bağlarının ve topluluk ruhunun güçlendiği kutsal bir buluşmaydı.
Nardugan, geçmişte kalmış folklorik bir detay değildir sevgili okurlarım. O, bugün bile insanlığa çok şey söyleyen bir dünya görüşüdür aslında. Karanlığın mutlak olmadığını, en uzun gecenin bile sabaha teslim olduğunu hatırlatır. Ayaz Ata’nın sessiz bilgeliğinde yankılanan inanç şudur:“En büyük soğuk,en koyu karanlık bile, yeni bir doğumun, yeni başlangıçların habercisidir.”
Sevgili okurlarım, bugün “yılbaşı” olarak kabul ettiğimiz gün de aslında aynı hakikatin modern adıdır. Takvimler değişirken, gece yeniden aydınlığa yürürken, insan da içinden yeni bir yol açar umuda ve yeni başlangıçlara. Nardugan’dan yılbaşına uzanan bu çizgi, bize şunu hatırlatır: Yeni yıl, sadece rakamların değil, niyetlerin yenilenmesidir.
Gelin bu yılbaşında, eski Türklerin yaptığı gibi Güneş’in dönüşünü selamlayalım; karanlığın geçici, umudun ise kalıcı olduğunu hatırlayalım. Çünkü yıl değişir, çağlar değişir ama Güneş her zaman yeniden doğar…