1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
31
Okunma

Ey, ezâsı ile hassas kalpleri inciten dâr-ı Dünya’nın, çığırtkan nefesi!
Rûhumuzu âhû-zâr eylediğin yetmez mi?
Nûr-u dîdemize çektiğin leyl’in,
perde-i zulmeti ile cân gözümüz a’mâ şimdi.
Ziyâdesiyle yordu içimizi,
şu keşmekeş hayatın seyl-i hurûşan mîsâli hâl bilmez gailesi.
Ah be yalan Dünya!
soldurdun yaşama sürûrumuzun alını, morunu, yeşilini.
Ne vakit renginin ihtişâmına meyletsek,
Gaflet,
soğuk nefesi ile sad pâre kılıyor serçe yüreğimizi.
Ey benim, uçmayı unutan serçe yüreğimin medd ü cezr ahvâli!
Ey benim yâre-i dilim, inkisâr-ı hayallerim!
Kanlı girye’m ile abdestlenen biçâre içim!
Bir avuç toprağı yurt edindin diye kalıcı mı sandın sen kendini…
Demem o ki;
Neylesin bu cân ol makâmı, tahtı, tâcı,
“Mahzun bir kalbe dokundun ise ne âlâ sırrı”,
sîretimizin yektâ cevheri.
Vakti geldiğinde mîzan âşikâr edecek elbet,
heybemizin yamalı cebindeki zerreden kürreye her ameli.
Canımız harda, gönlümüz darda / yetiş Yâ İlâhi!
5.0
100% (1)