0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
36
Okunma

Değerli Okurlar, Bazen insan durur ve kendine şu soruyu sorar: “Ben, gerçekten kimim? Seçtiklerimin toplamı mı, yoksa bana öğretilenlerin bir sonucu mu?”
Bu soru, çağlar boyunca filozofların, sosyologların ve insanın kendisinin peşinden koştuğu en kadim sorulardan biridir. Ve bu sorunun tam merkezinde, sessiz ama güçlü bir kavram durur: Tabula Rasa.
Latince kökenli bu ifade, “boş levha” anlamına gelir. John Locke’un felsefesinde insan zihnini tarif etmek için kullandığı bu kavram, doğduğumuzda zihnimizin yazısız, işaretsiz ve tarafsız olduğunu söyler. Ne iyiyle geliyoruz dünyaya, ne de kötüyle. Ne doğruyu biliyoruz, ne de yanlışı. Sadece açık hâlde doğuyoruz, hayata, etkiye, iz bırakılmaya. İlk satırı aile yazar. Anne sesiyle, baba bakışıyla, evin diliyle. Sonra okul gelir; disiplin, başarı, kıyas. Sokak öğretir hayatta kalmayı. Toplum sınır çizer; “Bu olur, bu olmaz.” Zamanla biz, fark etmeden üzerimize yazılanları okumaya başlarız. Çoğu zaman o yazıyı kendi el yazımız sanırız. Oysa hayat, kalemi eline erken almıştır.
Tabula Rasa yalnızca felsefi bir iddia değildir; aynı zamanda sosyolojik bir gerçekliğe işaret eder. İnsan, boşlukta şekillenmez. Toplumun içinde doğar, kültürle büyür, normlarla çevrelenir. Kimliğimiz sandığımız şey, çoğu zaman bize sunulan seçeneklerin içinden seçilmiş olanlardır. “Ben buyum” dediğimiz yerde,
çoğu zaman “benden böyle olmam istendi” yazıyordur. Bugün bu kavramı yeniden düşünmemiz gereken bir çağdayız. Çünkü artık zihnimizi yalnızca aile ya da okul şekillendirmiyor. Dijital dünya, çok daha erken yaşta kalemi ele alıyor. Sosyal medya, algoritmalar, ekran dili. Yalan mı? Henüz kendi cümlesini kuramadan, zihnine binlerce cümle yerleştirilen çocuklar var. Boş levhalar artık çok kısa süre boş kalıyor. Belki de bu yüzden bu kadar yorgunuz. Çünkü bize ait olmayan cümleleri taşımaktan yorulduk.
Tabula Rasa aynı zamanda bir ihtimali de içinde taşır. Eğer zihin sonradan yazıldıysa,
yeniden yazmak da mümkündür. Bu kolay değildir. Çünkü silmek, yazmaktan daha zordur.
Ama fark etmek, silmenin ilk adımıdır. İnsan, bir gün durup “Bu düşünce bana mı ait?” diye sorduğunda,
levhanın üzerindeki ilk çatlak oluşur ve bazen en büyük özgürlük, yeni bir cümle yazmak değil;
eskisini artık taşımamaya karar vermektir.
Belki de insan, en çok sustuğu anda, kendine yeni bir başlangıç açar. Tabula Rasa, bize şunu fısıldar: “Kader sandığın şey, bazen yalnızca başkalarının kalemidir.” Hayat, o kalemi elinden bırakabildiğin gün, gerçekten seninle başlar.
-------------
Haberton.com ’da...