2
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
128
Okunma

Bu evde iki insan yaşıyor.
Bir de ben.
Ve gereğinden fazla beklenti.
Onlar kendilerine “karı-koca” diyorlar. Ben onlara köle diyorum. Terimler değişse de tablo sabit. Sürekli bir meşguliyet hali, üretmeyen bir hareketlilik, sonuçsuz tartışmalar. Herkes bir şeylerle uğraşıyor ama kimse neyi çözmeye çalıştığını bilmiyor. Evde bir de ben varım. Üzerimde, insanların birbirlerinden alamadıkları duygusal geri dönüşleri telafi etme beklentisi bulunuyor. Yetkim yok, sorumluluk bol.
Ben ev kedisiyim. Adım Mırmır. Mırlama davranışım, evdeki erkek ve özellikle kadın kölem tarafından derin bir bağın kanıtı olarak yorumlanıyor. Bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim. Mırlamak, uygun ortam koşulları sağlandığında otomatik olarak devreye giren bir reflekstir. Isı, sessizlik ve temas varsa çalışırım. İnsanlar her davranışı kendileriyle ilgili sanmaya yatkın. Bu evdeki birçok sorun da buradan kaynaklanmakta.
Anlayın artık yaa. Siz iki ayaklısınız, ben dört ayaklıyım. Üstelik bir de kuyruğum var. Siz gardırobun tepesine çıkıp etrafı gözleyebiliyor musunuz? Ya da koltuğun altına saklanıp “şu tantana bitse de rahat etsem” diyebiliyor musunuz?
Kadın köle ve erkek köle birlikte yaşadıklarını söylüyor. Pratikte bu durum, aynı mekanda iki ayrı yalnızlığın eş zamanlı olarak sürdürülmesinden ibaret. Valla ben öyle gördüm. Erkek akşam yemekten sonra televizyon karşısında aynı maçın özetini onuncu kez seyrederken kadın mutfakta ertesi günün yemeğini hazırlıyor. Sonra da çamaşır asacakmış. Benden beter homurdanıyor arada. Elinde bıçak var, neme lazım; sandalyenin altında sessizce bekliyorum.
Kadın “paylaşım” istiyor, erkek “görev” diyor. Her iki tanım da durumu olduğundan daha anlamlı göstermeye yönelik. Ortada bir bağdan çok, ortak kullanılan mutfak eşyaları ve paylaşılan faturalar var. İnsan olmamam, bu tür çelişkileri daha net gözlemlememi sağlıyor. Eeee… ev kedisi olmak kolay değil.
Evde iletişim sürekli gündemde. Kadın konuşmak istiyor. Erkek konuşmanın zaten yapıldığını söylüyor. Kadın anlaşılmak isterken adam savunmaya geçiyor. Her iki taraf da kendini haklı görüyor. Bunun nedeni basit: Haklı olmak, anlaşılmaktan daha zahmetsiz. Anlaşılmak, kişinin kendi hata payını da kabul etmesini gerektiriyor. Bu noktada çoğu insan geri çekilmeyi tercih ediyor.
Ben de Mırmır olarak devreye giriyorum. Mama kabım boş, suyum yok diye ortalığı ayağa kaldırıyorum. Kısa süreli barış sağlanıyor.
Salon duvarında asılı, ne olduğu tam olarak çözülemeyen bir tablo var. Kadın tabloyu seviyor. Erkek “ne bu böyle, iğrenç” diyor. Kadın hemen tırnaklarını çıkarıp “sen ne anlarsın, modern sanattan, zevk meselesi bu” diye cevaplıyor. Ben de anlamıyorum ama bunun için kimsenin yüzünü tırmıklamıyorum. İnsanlar anlamlandıramadıkları her şeyi bu ifadeyle paketleyip rafa kaldırmayı seviyor. Aynı refleksi, mamayı reddettiğimde de görüyorum. Zevk meselesi değil, kalite meselesi. Bana ödül maması ve yaş mama verdiklerinde kuyruğumu nasıl salladığıma bakın, anlarsınız.
Evde bir de “kim daha yorgun” yarışması var. Katılım zorunlu, ödül yok. Kadın gerçekten yorgun. Erkek ise prensip olarak yorgun. Kadın gün boyu yaptığı işleri sayıyor, erkek yapılmamış olabilecek işleri hatırlatıyor. Kadın “ben bittim” diyor, erkek “ben de az değilim” diyor. Kimse neyin az, neyin çok olduğunu bilmiyor ama sesler yükseldikçe yorgunluk da artıyor. Bu noktada ben kanepeye yayılıyorum. Çünkü yorgunluğun gerçek ölçü birimi budur: Yayılabiliyor musun, yayılmıyor musun? Kadın yayılmak istiyor, adam yayılmayı savunuyor ama kimse yer açmıyor. Sonunda ikisi de bana bakıyor. Ben bütün gün uyuduğum halde esniyorum. Bilerek yapıyorum. Yorgunluk bulaşıcıdır ama adaletli dağılmaz. Evren bunu anlatmak için beni kedi yapmış olabilir. Keyifle yalanıyorum, bin beş yüzüncü kez.
Köşede sarı ışık veren bir abajur duruyor. Ne yeterince aydınlatıyor ne de karanlık bırakıyor. Erkek bunun “ortam yarattığını”, kadın ise “göz yorduğunu” söylüyor. Abajur sessiz. Uzun süredir aynı yerde duran herkes gibi, yorum yapmamanın daha güvenli olduğunu öğrenmiş durumda. Sonuç: Erkek köle seviyor, kadın köleye “zevk meselesi” diyor.
Arada bir sesler yükseldiğinde camlar titriyor. İşte o zaman korkuyorum. Hemen koltuğun altına saklanıyorum. Kulaklarım dimdik, gözlerim faltaşı gibi açık. Seyretme ve dinleme frekansına geçiyorum. Erkek geçmişi masaya yatırıyor, kadın geleceği öne sürüyor. “Şimdiki zaman” her zamanki gibi arada kaynıyor. Oysa somut olan tek zaman dilimi bu. İnsanlar bununla ne yapacaklarını bilmiyor.
Kadın ağladığında gözyaşları halıya düşüyor. Halı durumu ciddiye alıyor. Erkek çoğu zaman almıyor. Duygular görünür hale geldiğinde bile bazı insanlar bunu abartı sayabiliyor. Benim için mesele daha net. Kırgınlık ve kızgınlık kokusu eve sinmiş durumda. Bu tür kokular kolay dağılmıyor. Camları açmak gerek, eve biraz temiz hava girsin.
Tartışmaların ardından erkek bazen kapıya yöneliyor ve kapıyı açık bırakıyor. Psikiyatri diplomalı ev kedisi olarak gerçekten gidenlerin sessiz gittiğini gözlemledim. İnsanlar bunu fark etmiyor, kapılar fark ediyor. Ben ise cereyanı fark ediyorum. Öncelikler meselesi.
Gerginlik arttığında ayak bileklerine sürtünüyorum. Bu bir sevgi gösterisi değil. Bu, ortamı yeniden yaşanabilir hale getirmeye yönelik pratik bir müdahale. İnsanlar bunu sevimlilik olarak yorumluyor. İşlevle isim arasındaki uyumsuzluk, bu evde sık rastlanan bir durum.
Sonunda barış ilan ediliyor. Çay demleniyor. Sesler düşüyor. Özür dileme nadir görülüyor. Her iki taraf da hala haklı. İnsanlar buna olgunluk diyor. Ben bunu enerji tükenmesi olarak değerlendiriyorum. Pil bittiğinde herkes pes ediyor.
En sonunda bana bakıyorlar ve “aramızdaki kedi” diyorlar. Bu tanım doğru değil. Ben aralarında değilim. Ben yukarıdan izleyen konumdayım. Dolabın üzerindeki yerim, bakış açımı net biçimde belirliyor.
Onlar kendilerini büyük bir aşkın içinde gördüklerini düşünüyor. Benim sınıflandırmama göre ise bunlar, aynı koltuğu paylaşamayan ama ayrı koltuklarda da üşüyen iki canlı. Davranışları tekrarlı, kararları ertelenmiş.
Sonuç olarak insanlar anlam arıyor. Kediler sıcak.
Bu nedenle huzur konusunda taraflar eşit sayılmaz.
Kölelerim, iş başına. Mama kabım boş. Kumum temizlenmemiş.
İmza:
Evin gerçek sahibi Mırmır
AY PARÇASI / MEHPARE
ARALIK 2025 İSTANBUL
5.0
100% (2)