0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
222
Okunma
Bir insanın bir gün içinde tahammül edebileceği insan sayısı vardır. Bu sayı ne sabittir ne de sınırsızdır. Üstelik yaş aldıkça artmaz ki tam tersine, çoğu zaman azalır. Çünkü insan büyüdükçe değil, yoruldukça sabrını kaybeder. Modern hayat bize sabrı öğretmez, maruz kalmayı öğretir.
Güne iyi başlarsınız. İçinizde hafif bir huzur, belki küçük bir umut vardır. Henüz kimseye değmemişsinizdir, kimse size dokunmamıştır. Dünya, katlanılabilir görünür. Ama saatler ilerledikçe insanlar devreye girer. Anlatıp dinlemeyenler, konuşup anlamayanlar, kendi yükünü sizin omzunuza bırakanlar. Bir bakarsınız, günün sessizliği kalabalıklaşmış, zihniniz dolmuştur.
Araştırmalar, insanın zihinsel enerjisinin sınırlı olduğunu söylüyor. Psikolojide “bilişsel yorgunluk” diye adlandırılan bu durum, gün içinde artan uyarana maruz kalmayla derinleşiyor. Sürekli konuşmak, açıklamak, savunmak, yetişmek zorunda kalmak işte bu. Hepsi sabırdan eksiltiyor. Tahammül dediğimiz şey, sanıldığı gibi karakter meselesi değil, çoğu zaman enerji meselesidir.
Herkes aceleci, herkes gergin, herkes haklıdır. Kimse kendini tartmaz, kimse karşısındakini düşünmez. İnsan, insana çarpa çarpa ilerler bu hayatta. Her karşılaşma tahammülümüzden bir parça koparır. Küçük sözler, gereksiz tartışmalar, anlamsız beklentiler. Tek başına önemsiz görünen her şey birikir ve insan, bunun farkına varmadan içten içe yorulur.
Sonra o an gelir.
Günün belli bir saati vardır ki kiminde öğle, kiminde akşamüstü. Artık yaşam enerjiniz tükenmiştir. Susmak bile yorar, gülümsemek zorlaşır. O noktadan sonra insan, kendisi olmaktan çıkar, istemeden sertleşir, istemeden kırar. Bir cümle fazla gelir, bir bakış taşırır. Kime patladığınızın bile önemi kalmaz; çünkü patlayan öfke değil, yorgunluktur.
Bugün insanların temel sorunu sinirli olmaları değil, sürekli maruz kalmalarıdır. Sürekli ulaşılabilir olmaları, sürekli cevap vermeleri, sürekli “idare etmeleri” beklenir. Dijital çağda bile yalnız kalamayan insan, gerçek hayatta anlayış beklerken, kimseye anlayış gösterecek hâli kalmaz. Sosyologlar buna “duygusal tükenmişlik” diyor; yani insanın kendine ayıracak iç alanının kalmaması.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken şey şudur, herkese yetmek zorunda değiliz, her yükü taşımak zorunda değiliz. Her çağrıya cevap vermek, her beklentiyi karşılamak olgunluk değildir. Bazen geri çekilmek, en büyük olgunluktur. Bazen susmak, kendini korumaktır. Bazen “yeter” demek, bencillik değil, hayatta kalma refleksidir.
Çünkü tahammül de insan gibidir ki değer görmezse azalır, dinlenmezse tükenir ve tükenen tahammül, sadece insanı değil, ilişkileri de yorar.
Allah’a ısmarladık, hoşça kalın.
5.0
100% (1)