Bir kimseyi sahip olmadığı sıfatlarla övmek, onu kibarca yermek demektir. cemil sena
Tigem0663
Tigem0663
VİP ÜYE

Sizlere hikâyelerim var

Yorum

Sizlere hikâyelerim var

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

14

Okunma

Sizlere hikâyelerim var

Değerli edebiyat defteri ailesi sizin değerli kalemlerinizden çıkan cümleleri kullanarak küçük küçük hikayeler yazdım hakkınızı helal edin hepiniz benim için bir öğretmensiniz saygı ve hürmetler ederim hepiniz Allaha emanet olun


Bir ağaç gibiydik dallarımızı kırdılar

elimizde ?
tutunacak dal
yutulacak bal mı kaldı ?
her şey zehir zıkkım
daraldı dağarcığımız daraldı
yaprak gibi sarardı

Hayalleryumağı

Bir ağaç gibiydik önce dallarımızı kırdılar sonrada elimizde tutunacak hiç bir dal kalmadı sümmani baba reyhan usta onu cevapladı evlat dedi bir zamanlar bal akardı bu meydanlarda şimdi ise
dağarcığımız daraldı baharda açan kuru yapraklar gibi solduk sarardır bir zaman nur damlayan latif sözlerin yerini şimdi zıkkımdan acı zehirden zemberek sözler aldılar sümmani baba sağ gösterip sol
vurdular yordular babam yordular bizi diyordu küçük isa uzakta incir ağacını gördü ona bakmamışlar sulamamışlar en güzel tohum olarak serpilsede o incir ağacı solmuş ve kurumuştu küçük isa
bilemedi incir ağacının izansızlar ve ahlâksızlar tarafından bu şekle getirildiğini incir ağacını sorguladı seni kim bu hale getirdi diye cevap alamayınca
Artık senden hiç kimse bir daha meyve yemesin!’ dedi İsa incir ağacını lanetledi bu lânet incir ağacına değil iki yüzlü insanlara o incir ağacını yalnız bırakan insanlar içindi nimetin kıymetini bilmeyen
İnsan hakkın yükseltip diktiği ağacın nimetinden faydalanamayacaktı İbrâhîm Suresi 24-25. Ayet buyuruyor ki bu Allahın
getirdiği bir misaldir Güzel söz kökü sabit, dalları gökte güzel bir ağaca benzer O ağaç, rabbin izniyle her daim meyve  verir


Büyük insanın ahlâkı

Bir ezan yükselir, sabahın sadalarıdır;
Beni çağırır, beni uğurlar o kara tren.
Rüyamda bir istasyon; kapısı bembeyaz
İçinde gülleri kokar, göğünde ay biraz.

Emin Bekiroğlu


Ezan sesi yükselirken minarelerden hiç susmasın o sabah busesi diyordu öğretmen bey 1960 lı yılların karlı zonguldak günlerinden biriydi birazdan gelecek kara tren acı acı düdüğünü çalmaya başlamıştı Kimi insanı gül kokan bembeyaz rüya diyarlara götüren acı acı düdüğünü çalan o kara tren bazen cepheden nice şehit haberi getirir böylece trenin siren sesine acı acı feryatlarda karışırdı Çocuklar tren sesinden korktuğu için anne ve babalar yaramazlık yapan çocuklarını kara trenin narası ve haykırışı ile korkuturdu zonguldaklı fehmi öğretmen sabah ezanı ile kalktı koşturarak ve alın terini akıtarak son çalan düdüğe yetişti babasıda öğretmendi Fehmi çalık beyin yine sessiz istasyondayım diyerek 5 yıl önce vefat eden babasına seslendi birazdan kara tren onu ilk derse ulaştıracaktı bir ses duydu içinde babası bırak taşısın seni kara tren gül kokan rüyalara tebeşir kokan sınıflara fakat öğrenciler haylaz birde saygısız olunca insan trenin hiç bir vagonuna binmek istemiyordu fakat öğretmen saygısız insanı saygılı kılan bir yarasayı bile güneşe alıştıran kişi demekti ve öğretmen fehmi öğrencinin saygısızlığı sonucu yere düşmüş beyinde kanama oluşsada o Allahım onları affet bilmiyorlar diyordu bu büyük insanın ahlâkıydı

Sevgi ile sarılan küçük keklik

Tek başına yeter, sevene bir gül
Yakışırsa gülüş, sen her zaman gül
… Kar yağmış ne güzel, tepeyle dağla
… Kalpte ki yarayı, sevgiyle dağla
Tanrıya şükreyle, kabullen azı

ASIKLUZUMSUZ

Sülüngiller familyasından sevilen bir kuş türü olan pek çok türkümüze konu olan kınalı keklik anadolu semalarında kanat açmış okurken o uçaklara yol gösterme kanat açıklığı ile örnek olma derdindeydi
Yalnızlık ne işe yarar gönül dengini bulmalı her canlı bir hikmet icabı yaratılmıştır her işte bir faydamız ve yararımız olmalı gözleri renkli ötüşü etkili sözleri ve öğütleri latif olan küçük keklik
Derken bir avcı elindeki tüfenk ile gez göz arpacık yaptı ve mermi tamda hedefi bulmuştu ilk önce güzel söz sahibinin sözü kesildi belkide onun faydası kesilip yenilmek olacaktı Avcı tam afiyet olsun
derken Anadolunun bu heybetli kuşu yeniden boz tüylü kanatlarını açmayı başardı kekliklerin gagası koyu kırmızı renkli olurdu bundanda bu zikir sahibi kuşa kınalı keklik adı verilmişti fakat yaralıydı bir ağaca sığındı onu gören şefkat sahibi çocuk kanayan yarayı bez ile sardı ve bir süre sonra çocuk ve kuş birbirine alıştı çocuğu kaybetmek duygusu sardı an Hz ibrahimide Küçük çocukta Hz ibrahimin şefkati ile Rabbim bu küçük kuş ölmek üzeredir onu yeniden dirilt Allah demişti dualarla dolu avucunu göğe doğrult kalpteki yarayı sevgi ile dağla ve öldüren dirilten Allahın sözüne uyan çocuk küçük yaralı kuşun tekrar dirilip ona koştuğunu görüyordu

Yetimin acısını kim duya kim işite

sakın kötü söz söyleme bana
tuz basma yarama
ben o yarayı bir şekilde savuştururum
şevkim kaçsa da sözüm de dururum
ben eksiklerimi görürüm

Hayalleryumağı

Küçük velinin babası marangoz ustası Himmet kardeşine yıllardır yardımcı olmuş açılan yarasını sargılamış pansuman yapmıştı usta bir şifacıydı himmet ustanın elleri fakat hayat onun
kadar merhametli değildi insanda her gün farklı bir yara açıyor ben eksiklerimi görürüm sözümde dururum desede hayat her gün farklı bir yara açıp ve her yaraya
tuz basıyordu bazı insanlar kibir ve gurura kapılıp eksiklerimi kendim görürüm el uzatılmasını istemem tren vagonuna yürür kendi ayağımla binerim diyordu işte marangoz himmet böyle kibirli gururluydu
ne veren el olabiliyor ne de alan el olabiliyordu Ankara altındağda yaşayan himmet ustanın bir çocuğu vardı fakat çocuk ne yazıkki otistikti ve amcasından başka teslim edilecek kimsesi yoktu
ben öldüğüm zaman bu yetim çocuğa yardım et ona güzel söyle sakın kötü söz etme yarasına tuz basma desede amca olacak insan müsveddesi yetimden yüz çevirdi kininden ona sırtını döndü
ve asıl iyilik Allah için yapılandır yetimden alan değil ona veren eldir üstünlük budur fakat küçük veli babası ölünce tüm mal varlığına el konuldu bir güvercin kümesine kapatıldı veli her gün kötü söz işitirken tuz basılan yarayı Allaha havale ediyordu

Çocuklara silah değil kitap verin

Dışarıdan bakıldığında kimse fark etmez
Beklemeyin kimse sizi duymaz aslında

Orhan Gülaçar

Balıkesirin dursun bey ilçesinde yine kuzuların yaylaya yayılma zamanı gelmişti çoğumuzun derdi anlaşılmak olsada günler içinde yakacak bir kibrit çöpü olmayan insanlar için öylece akıp
gidiyordu küçük çoban furkan ise 10 yaşındaydı ve büyük hayvan çiftliklerini geziyor yaptığı iş dışarıdan bakıldığı vakit hiç kimse tarafından fark edilmesede o sesini hayvanlara duyurmaya çalışıyordu
Babası ona şu nasihati verip hayata veda etmiş iki küçük çocuğu önce Allaha sonra birbirlerine emanet etmişdi büyük abi Necdet 15 yaşındaydı bozkırda ata binişi dillere destandı hani hatırladınmı küçük
babamın ne söylediği nasıl unuturum abi dedi unutulurmu hiç ataların sözleri oğul diyordu oğul sizi insanların anlamasını beklemeyin sadece yaptığınız işin Allah Tealanın katında duyulur kabul edilir
olmasını isteyin işte furkan daha 10 yaşında büyük çiftliklerin resmini çizmeye başladı abisi ise 15 yaşında hayvanların bakımını üstlendi onlardan süt sağdı tavuklardan yumurta topladı ve abi kardeş
insanlar ne der ne düşünür demeden sadece Cenabı Hak ne der diye düşündü ve biri veteriner biri hayvan çiftliği sahibi oldu unutmayın fidan yaş iken eğilir sizde çoçuklarınızın eline oyuncak silah değil güzel bir kitap verin okumayı ilmi öğretin


Hayatta bırakılan iz duaya yansır


Acımak istiyor canım, kanamak istiyor adımlarım. Ayıplamıyorum kendimi...
Ben yara almaktan korkmuyorum…
Bir iz kalmalı ardından, bir iz

Black_sky

Acılı baba evlâdını şehit vereli tam 9 yıl olmuştu ne zaman oğlunu hatırlasa şehit ilyas kaygusuzun babası bursada yaşayan ziya kaygusuzun canı kanıyor kendini hiç ayıplamadan aşikare erkekçesine ağlıyor
Her gün ilk önce mezarına gidiyordu oğlunun sonrada evlâdının o buhurdan yayılan kokusunu içine çekiyor Bir gün yeniden buluşacak ruhlarımız, inanıyorum
evlat diyip şehidinin potinlerini kokluyordu
Oğlu için bir gözyaşı odasıda inşa etmişti acılı baba mezarında akan gözyaşını içinde topluyor getirip odanın içinde oğlu ile çağıldayıp arınmaya devam ediyordu bir gözyaşı insanın en büyük arındırıcısı
idi ziya amcanın acılı eşide daha fazla dayanamamıştı evlâdının acısına tam bir yıl sonra onun yanındaki mezara defnedildi bir gün yeniden buluşacaktı o arınmış ruhlar ve vuslat vakti yeniden
açacaktı baharlar bir iz bırakmalıydı insan arkasında o gün Allahtan müjdeli bir rüya gördü bir ev yanıyor içinde kendisi fakat eşinin yanında oğlunun yanında bir kabir eşiyorlar böylece hasret sone eriyor
seven ile sevilen birbirine kavuşuyordu şüphesiz bu bir rüya değil gerçekti rüyalar  üç çeşittir salih kişiler müjde görürler bu salih rüyalar onların kişiliklerinin mükâfat ve yansımasıdır bıraktığınız izler ahiret kapısı açılırken aldığınız duaya yansır


Kıçımızdaki donu bile haczettiler

Gidiyorsan varış O’na.
Kaçıyorsan kaçış O’na.
Eller yerde, yüz yerde
O’na en yakın olduğun an
Açılır perde secdelerde

İsmet ANİK

Zamanın birinde ihtiyar ve sadık bir adam yaşardı varış ona kaçış ona elbet varacağız ona desede omuzlara basıpta yükselemiyorsa bir insan sürekli yerlerde dolaşıyor omuzlara basanlar ise onu
üzerinde taşıyan insanlar tarafında sürekli alkışlanıyordu ihtiyar adam güvercinlerini sever Allah Tealaya uçsun diye onları besler büyütürdü bir gün çevresindeki yabani insanlardan borç aldı ödeyemedi
ilk önce güvercinlerine el koydu sonra kıçındaki dona haciz geldi ve adam borç harç içinde alacaklıları tarafında öldürülüp katledilerken son sözü şu oldu ulaannn götümüzdeki dona bile haciz koydular
İhtiyar adamın 3 çocuk birde karısı vardı kocasının ölümünden sonra içindeki coşku ölmüş gülüşü sönmüş çöp toplayıp karton biriktiriyordu sırf sobam yansın çocuklarım ısınsın diye Velhasıl kadın çöpten getirdiği ekmekler ile çocuklarını doyururken yine her günkü gibi eller yerde yüz yerde etti secdesini ve o küf kokan bodrum katından çıkıp çöp toplamaya koyuldu ne biriktirsen kâr Kadın sadece çocukları için yaşıyordu fakat kim derdiki evi alev alacak 3 çocuğu alevler içinde can verecek kadın yanan evin içine girdi çocuklarının kül olmuş yüzüne dokundu işte bir kadının ölüme en yakın olduğu an evladını kaybettiği andı Allah yaşatmasın


Her bulut rahmet taşımaz

Ama yine de bilirsiniz…Kalbin en büyük yanılgısı, dünün fırtınalarını bugünün gökyüzüne yakıştırmasıdır Oysa her bulut, aynı yağmuru taşımaz.

Korhan KÜLÇE

Değerli kalem sahibi saygıdeğer kitah ehli sizinde belirttiğiniz gibi her bulut aynı yağmuru taşımaz her bulut gökyüzünden rahmet olarak yağmaz filistinde türkistanda esen rüzgârlar nice çınar
ağacını kökünden söküyor dallarını kırıyor nimetin içinde hikmeti ve zehiri aynı anda bulabiliriz zahmet çekmeden nimete ulaşamayız bulutun içinde ne taşıdığını ancak Cenabı Hak bilir biz aciziz bilmeyiz
sizinde belirttiğiniz gibi insanı yıkan büyük bir ayrılık değil onu yıkan kalpte oluşan çatlaktır efendimiz SAV mümin müminin kardeşidir derken sarılmayan yaralar en büyük çatlağa sebep olur
evet o gün gece vakti yağmur yeni yeni serpiştirmeye başlıyordu gazze toprağına zaten yaralı gazze kadını 3 çocuğu ile çadır altında değil sular altında yaşamıyor sadece yaşamaya çalışıyordu evleri kerpiçti boyası aksa çatısı damlasada bir sığınaktı israilin ateşkes sözünden sonra tanklar ile tuz buz edileli tam bir hafta olmuştu şimdide çadırları sular altındaydı rüzgârın şiddeti ile birlikte Kanalizasyon patlamış tüm lâğım pisliği yağan yağmura karışarak çadıra birikmişti itrailli bir zebani olsun yaşıyorlar bu yeterli dedi sağanak yağışlar ve soğuk hava binlerce bebeği canından ederken bir anne bebeğim donarak öldü diyordu gün uzaktı



Düşler hacizli rüyalar ipotekli

Ne kadar sevgiye dair güzellikler varsa
Alıp süpürdüler çıkılmaz bataklığın içine

direniş

İki arkadaş birbirleri ile tatlı bir sohbet edip birbirleriyle dertleşirken tüm sevgiye dair güzellikleri çıkmaz sokakların ötesine süpürdüler tüm güzellikleri kaybettik ya o güzellikler bizden kaçıyor yada biz o
güzelim nimetlerin kokusunu alamıyoruz diyordu eskiden martılara simit ikram ettiğimiz vakit o bembeyaz martılar havada dans eder takla atar o ekmek tanesini mutlaka ağzı ile yakalardı
yok hacım yok limanlar kayboldu huzur yitirildi şimdi bu karanlık diyarda kimse ekmeğini koparıp martılara ikram etmiyor vapur düdüğünü çala çala yanaşıyordu karşıyakadan konak limanına doğru
Konak meydanda güne direniş ruhu ile uyanan şipşakçı Nurettin izmir saat kulesinde insanların mutlu anını yakalayıp büyük boy 200 küçük fotoğraf 100 tl ye resim çekiyor mutlu bir günümüz yoktuki
kazanç kapımız açık olsun soğukta titreyen küçük mustafa buzul çağında kutuplardayım diyip insanların yerine yamalı pardesüsüne sarıldı üzerimize giydiğimiz giysiler bizi insanlardan daha
iyi ısıtıyordu belki konak meydanında iki arkadaş birbirine baktı üstad dedi üstad türk mutfağında zenginlik ağzımızda tad dilimizde tarif kalmadı konak iskelesinden vapur kalkıyordu düşlerin hacizli rüyaların ipotekli olmadığı bir diyara varmak için


Suriyeli cesur kahraman

Yürüdüm, yürüdüm.
Bu Şehrin sokaklarında.
Sensiz, değildim aslında.
Elin elimde, sevgin yüreğimde...

Sadegül

Suriyeli Küçük Ahmet el Ahmet suriyede nice zulüm görsede suriyeden Avustralyaya göç etmişti plajda sahilde pabuçları elinde yürürken bir dua bir de sevgiyi eksik etmiyordu yüreğinden
Allahım ne kadar uzak olsamda şehrimden ve ülkemden ben sensiz değilim bu şehrin bomboş sokaklarında elin elimde sevgin yüreğimde sen varsan içimde nefes aldığım her yer memlekettir
bana diyerek küçük martılara yem attı biraz sonra olacaklardan habersiz yer Avustralyanın bondi plajıydı dalgalar dizi dizi gelirken insanın üzerine kumsalda çocuklar annelerine koşuyor kimiside
biraz sonra yıkılacak kalelerini inşa ediyordu ve bir baba oğul silahlarını çıkararak ateş etmeye başladılar önce annelere sonra onların kucaktaki meleklerine ve 16 ölü vardı o gün
yüreğinde sevgi olmayan taştan katı kalpli canavar insanlar yine masmavi bir denizi kirletmiş kurşunlar bebeklerin kalbine saplanmıştı insafsızca belkide suriyeli Ahmet olmasa daha fazla kırmızı akacaktı
denizin suyu yerinden yurdundan edilen küçük suriyeli müslüman çocuk Ahmet canını hiçe saydı Allah bana cesaret verdi ölümü göstermedi insan azmanı Netenyahu onun için şöyle diyordu cesur bir Müslüman, onu selamlıyorum Yahudilerin ölmesine engel oldu."



Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sizlere hikâyelerim var Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sizlere hikâyelerim var yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sizlere hikâyelerim var yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL