1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
57
Okunma
Alparslan tedirgin olmasına rağmen ‘Cenk’ e kontrolu bırakır. Cenk uçuş moduyla yol alırken Ece’nin uçuş fobisi onu rahatsız etse de gıkını çıkartmaz. “Zira olanlar korkusundan daha ivediydi. Şehir ne kadar değişik görünüyor 40 yılda neler değişmiş…” diye içinden geçiriyordu Alparslan. Az yukarda ki katman ikisinin de dikkatini çekiyordu sanki gökyüzü bir sis perdesiyle özellikle sıvanmış gibiydi. Çok geçmeden Cenk konuşmaya başladı:
‘’Teşkilat binası Kuzey Batı yönünde bir dakikalık mesafede.’’
Taşkilat binasının park bölümüne süzülmeleri bir kuşun dala konması kadar narindi. Gereken bilgileri aldıktan sonra Alparslan Ece’yi ikaz etme gereği duyar:
‘’Ecoş!’’
‘’Efendim Alp?’’
‘’Başkanlar değişmiştir. 40 yıl geçmiş hangisi hayatta bilmiyoruz. Burada çalıştığımızı söyler ve kimliklerimizi verirsek faka basarız. Zira neyle yüz yüze olduğumuzu bilmiyoruz.’’
‘’O zaman neden buraya geldik?’’
‘’Of, gelirken aklım başımda değildi ve bunların hiçbirini düşünecek halde değildim.’’
‘’Haklısın ya! Geldiğimiz yer teşkilat, sanki parka geliyorduk elimizi kolumuzu sallayarak içeri girecektik. Tamam da şimdi ne yapacağız?’’
‘’Bırak kimliği Ecoş sistemler ne kadar gelişmiştir. Adım gibi eminim şu anda çoktan bizi izliyorlar, tarama sistemiyle dahi kim olduğumuzu çözmüşlerdir.’’
‘’Alp eve gidelim çok hızlı oldu her şey, bir kendimize gelelim!’’
‘’Çok geç Ece bak bize doğru gelen güvenlikçiler, çoktan fark edilmişiz.’’
Güvenlik görevlileri nazik bir şekilde Ece ve Alparslan’a seslenirler:
Güvenlikçiler: ‘’Alparslan Bey, Ece Hanım; lütfen bizimle gelin!’’
Alparslan: ‘’Aa! Bizi tanıyor musunuz?’’
Güvenlikçiler: ‘’Hayır ama biliyoruz. Tüm bilgiler bize verildi. Başkanımız sizi bekliyor. Endişelenecek bir şey yok. Merak etmeyin üzerinizdeki silahınızdan iç çamaşırınızın rengine kadar fiziksel olarak da her şeyinize hâkim olabiliriz.’’
Ece: ’’Nasıl olur mahremiyet diye bir hak var, ayıp ama!’’
Güvenlikçiler: ‘’Elbette, teniniz görülmez, gösterilemez. Bunlar oldukça büyük suçtur. Hâkim olabiliriz dedim dikkatinizi çekerim… Müsterih olun! Lütfen, siz rahatlayın, endişe etmeyin diye bu detayları verdim. Şöyle gidelim.’’
Başkan onları odanın kapısında beklemekte, beden diliyle saygıda kusura bırakmayan bir duruşla Ajanları karşılar:
‘’Merhaba hoş geldiniz. Biz de sizleri bekliyorduk.’’
Alparslan: ‘’Kim olduğumuzu biliyorsunuz. Biz tam bilmiyoruz. Konuşan araç rüya sandıklarımız, tarihler v.s. bunlar teşkilatın şakası bize değil mi? Hepsi illüzyon itiraf ediyorum başarılı. Bunlar Ferhat başkanın işidir eminim…’’
Ece: ‘’Alparslan sanmıyorum gayet ciddiler!’’
Başkan: ‘’Ece Hanım haklı. Olaylar gerçek. Yaşananları özet geçecek olursak. Ju size bir ‘çip’ verdi. Ve bir de Not var o notta samson’ların gizlenmiş bir karikatürü vardı. O bir mesajdı ‘’Dünya’nın kaderi iki dudak arasında!’’ Bir nükleer savaşın olacağına işaretti ve oldu. Gökyüzünde gördüğünüz sisle sıvanmış örtü yeni gök kubbemiz. Bizi nükleer serpintiden koruyor ama enerji darlığı bunu sürdürülebilir kılmıyor. Bizim gibi birkaç dost ülkede var dünyanın geri kalanı yaşanmaz halde. Ju’nun önceden bize verdiği bilgiler sayesinde olacakları önceden biliyorduk. İngiliz, Abd’li ve diğer ajanlar Aynüd gezegenine doğru yola çıkarken biz de sizi onların arasına sızdırdık. Siz mekiğe binerken birbirinizi tanımıyordunuz. Mekiğin sıçrama evresine kadar aynı zamanda da buradaydınız. Evlendiniz ama bunu hiç yaşamamış gibi sanıyorsunuz. Buna ‘zamanın içe bükülme kanunu ’ deniyor. Bunu Fizikçimiz Benan Semavi buldu. Tabi bundan da haberiniz yok. Neyse bu nedenle Mekikte birbirinizi tanımadınız birbirinizle evli olduğunuzu bırakın ikiniz de kendinizi bekar sanıyordunuz. Ancak döndüğünde zaman içine döndü ama orada yaşananları siz rüya sandınız. Buna da ‘’ bellek çukuru’’ deniyor. Zira bilgiler orada birikiyor yaşandıkça hatırlanıyor veya açığa çıkıyor.’’
Ece ve Alparslan ağzı açık başkanın son cümlelerinin bitmesini bekliyordu. Ece söze girerek:
Ece: ‘’Hım demek biz o nedenle birbirimizi tanımadık. Biz mekikten ayrılınca ne oldu?’’
Başkan: ‘’Tüm soruların cevabı ‘çip’ te not önemli değil zira dünyada ne kadar nükleer varsa patladı. O not için çok geç. Birçok Canlı türü yok oldu. Kahve kakao gibi ürünler de sadece laboratuvar ortamında var. Biliyorum cevaplanması gereken çok sorularınız var. Buna zamanımız yok. Koruyucu kubbemiz çökmeden önce bunu çözmemiz gerek. Çip nerde? Tüm cevaplar onda!’’
Ece: ‘’Ju bana vermişti. Cebime koymuştum onu. Sonra ajanlarla çatışma çıktı aramızda kıyamet kopuyordu. Bir anda evde yatakta uyanarak bulduk kendimizi biz de rüya sandık. Meğer her şey gerçekmiş!’’
Başkan:’’ Tamam biz evden alalım çip’i siz burada yemeğinizi yiyin ve sorularınızı Ah-i Devran Bey size anlatsın bu zaman zarfında…
Ah-i Devran: ‘’Evvela şunu söyleyeyim. Aynüd gezegeninden bize gelen mesajın Ju’dan geldiğini öngörüyoruz. Karmaşık algoritmaları çözdüğümde bize verdiği bilgi: ‘’Zamanı içe giydirebileceğimizi nükleer savaşın başladığı tarihe dönebildiğimizi buna engel olabileceğimizi söylüyor. Tahminlerime göre size verdiği çip ‘’Zamanı içe çevirme’’ makinesini nasıl yapacağımızın bilgisini içeriyor. Bunu başarabilirsek. Her şeyi kurtarmış oluruz.’’
Alparslan: ‘’Ben 75 ece 70 yaşında nasıl genç görünüyoruz?’’
Başkan: ‘’Bu soruyu sizden değil Ece hanımdan beklerdim, şaşırttınız beni!
Ece: ‘’Ayy! Bu gibi soruları sadece kadınlar mı merak eder? Bende soruyorum, tamam!’’
Ah-i: ‘’Bilmiyorum!’’
Ece: ‘’Aa! Her şeyi bilen bunu bilmiyor yani?’’
Ahi: ‘’Hayır, şey yani evet!’’
Alparslan: ‘’Bu da sıyrık. Akıllı olan burada ne arasın ki!’’
Ahi: ‘’Ya biliyorum tabi ki ama size nasıl anlatacağımı bilmiyorum.’’
Ece:’’ Dene!’’
Ahi: ‘’Siz mekikteydiniz ama değildiniz buradaydınız. Buradayken evlendiniz o anda da mekikte sen uçak kısmında sende mekik kısmına yerleşiyordun. Fiziken değil ruhen ama ruhunuz hem orada hem buradaydı. Sonra mekik ışık hızına ulaşana kadar siz burada tanışıp evlenince uçaktaki veya mekikteki siz aslınızdı buradakiler yansımanız. Bu an aguarkların ve en küçül ölçülebilir mikro boyut seleslonların aktifleşmesi deniyor. Sıçramaya geçmeden önce fiziğiniz yani yansımanız da uçağa ve mekiğe ışınlandı.’’
Ece: ‘’He anladık parçalandık birleştik(!)’’
Ahi: Aslında bu kadar kolay anlayacağınızı düşünmemiştim…
Ece: ‘’Dalga geçiyordum be ne anlaması! Selezoim, aguart muart. Aman ben şikayetçi değilim oh ne güzel 70 de olsam enerjim de otuz yüzüm de otuz. Gerisinden bana ne!’’
Ju’nun notu: “iki yolunuz var ya dünyaya benzer bir gezegene yelken açacaksınız ya da çipte ki makineyi yapmayı başarıp zamanı ters giydirerek o zamana gidecek nükleer silahları yok edeceksiniz. Alternatif dünya haritaları çipte mevcut. Dünyanız evrenin en güzel gezegeni ben olsam bir an önce dünyayı kurtarmaya çalışırdım.”
Ahi: “Ece Hanım daha önceden analiz yaptınız bana yardımcı olur musunuz?”
Ece: “Ben kriminaldeydim ama!”
Ahi: “Olsun o da bir analiz.”
Alparslan:” Benim yapabileceğim bir şey var mı?”
Ahi içinden “hayır sen sahadaydın sahadakiler genelde odun olur, anlamazlar bu işlerden.” Geçirir, Ece Alparslan’a döner ve şaşırır.
Ece: “Alp hayırdır nasıl oldu bir şey demedin?”
Alp: “Neye bir şey diyecem cevap vermedi ki?”
Ece:” Sen duymadın mı”
Alparslan:” Neyi”
Ece: “Odun dedi ya!”
Ahi: “Yok yok demedim!..”
Ece:” Ben nasıl duydum?”
Ahi: “Ama, ama ben içimden dedim sadece… Olmaz ki siz zihnimde geziyorsunuz.”
Ece: “Doğru ya benim telepati yeteneğim var hala devam ediyor. Hayret Alp şaşırttın beni nasıl sakin kalabildin, adam sana odun dedi hahaha!
Alp: “Gaza mı veriyorsun umurumda değil makine dahi ‘’yontulmamış odun’’ dedikten sonra insandan alınmam… İşimize bakalım kırın şifreyi zeki bilmişler sizi hadi çabuk…”
Ahi: “Alp bey not nerde?
Alp:” İşte burada.”
Ahi: “Hım samsonlar… Ellerinde bir dolar var. İlk rakamımız bir! Seri olarak c serisi ikincisi harf… 1-c.”
Ece: “Kaç karakter şifre?”
Ahi:”14!”
Ece: “ne daha ikisini mi bulduk?”
Ahi: Emin değilim…
Ece: “Bir dakika dolar’ın alt köşesine bak? Biraz daha büyüt!”
Ahi: “Nahl yazıyor…”
Ece: “Nahl süresi, bal arısı demek… 16. Sure bak az daha büyütünce kraliçe arı çıkıyor… Vay be! Ju senin kafan benden de manyak çıktı ha!’’
Ahi: “ne demek bu?”
Ece: ‘’Şu demek: Ece, anlamı Kraliçe yani şifrenin üç karakterini daha bulduk… 1-c-16-ece ve 68! Kanatlarından birine bak 68 var! Yani 68. Ayet…’’
Alparslan:’’ Şunlara bak dümdüz verse şifreyi olmaz mı sanki atomu yeniden parçalıyoruz!’’
Ece: “Hayatım tabi ya helal sana bak şurada da atom sembolü var. Helal be sana!
Alp: ‘’Ee ne olmuş elipsden daireler işte!’’
Ece: ‘’Ay hayatım tamam sen sahadaydın pardon(!)’’
Alp: ‘’Sende mi Ece? Makine, Ahi, sende açıkça odun de de adımı değiştireyim!’’
Ece: ‘’Tamam kızma özür dilerim sanırım haklısın üzerine çok geldik.’’
Ahi: ‘’Ama ya vaktimiz dar atomun sembolünden ne çıkarttın söylesen!’’
Ece: ‘’Formülü: E=m.g kare yani 1c16ece68E=mgg ve diğer karakterlerin de ju olduğunu sanıyorum. Bak altta ju imzası mevcut… Tamam da 16 karakterin sıralaması nasıl?”
Ahi: “Bu ne demek biliyor musun 16’nın 16 kez 10 la çarpımı. Bu da trilyonları geçen kombinasyon! Hesaplayamıyorum…”
Ece: ‘’Ay bırak be hesabı… Bak bende ne var. Ju’nun verdiği başka bir not. Kıza bak hiç boş durmamış ha bire bir şeyler tıkıştırmış ceplerime: ‘Nilüfer Hatun’un türbesine gittiğimde bir arı türbenin içine sızmıştı. O an düşündüm ilk ayet Oku ile başlıyordu. Tamam anladım da neden Bizans kraliçesi olmak varken Orhan’ı seçtin? Hem de cengin ortasında… Ne kadar garip bin yol sonra otomobilin adını da Cenk koymuşlar… Aman Ju sen kafayı yemişsin bırak saçmalamayı atomu mu yeniden parçalayacaksın?’ Anladın mı?..”
Ahi: “Bundan bir şey mi anlamalıyım Ece?”
Ece: “Nilüfer Hatun’un Türbesi Bursa’da ve trafik numarası: ilk algoritmamız <16>
Sonrasında sızan arıdan bahsediyor yani nahl 68. sure: İkinci algoritmamız <68>
Sonra, ilk ayet dediğine göre ilk demek ne demektir? 1. Yani algoritmamız <1>
Daha sonra da: Bizans kraliçesi diyor algoritmamız demek ki <ece>
İşte alakasız gibi görünen Cenk yani iki defa vurgulanmış savaş fiil ve isim olarak baş harfi ce algoritmamız <c> demek ki.
En sonunda da Atomu parçalamak diyorsa ve Ju saçmalama: <E=mgg ve Ju> birleştirirsek şifre: 16 68 1 ece c E=mgg Ju”
Ece: Hadi Ahi gir şifreyi…
Ahi:” tamam umarım doğrudur… 16, arada boşluk var mı?”
Ece: “ sanmam!”
Ahi: “68, 1, ‘e’ ece büyük mü küçük mü karakterler?”
Ece: “ O kadar bilmiyorum önce küçük deneyelim.”
Ahi: “Tamam; ece, tamam da c var büyük mü küçük mü?”
Ece:” Ha bak işte bize ipucu vermiş sanırım Cenk hem isim hem fiil olarak kullandığ büyük küçük karaktere duyarsız diyebilir. Madem küçükten gittik küçükten devam edelim.”
Ahi: Tamam. Küçük yazıyorum, c, e, =, mgg, ya Ju onu da mı küçük yazayım?
Ece: “hayır j büyük u küçük… Ju isim kıt kafalı…”
Ahi: “ Kalbbimi kırıyorsun gerginim zaten… Neyse girdim…”
Ece: “Hata verdi. Ben gireyim tekrar müsaade edersen: 16 68 1 Ece c E = mgg Ju.. İşte açılıyor…”
Açılan çip te Ju Ece ve Alparslan dünyaya dönerken mekikte olanları anlatıyordu. Anlatımı bittikten sonra sıçrama makinesinin iki işlevi olduğunu sunum halinde görsel ve projelerle aktarırken. Birkaç önemli noktaya vurgu yapıyordu.
“1-Elinizde olan mekik sıçrama makinesidir. Uzay içinde bir yerden bir yere sıçramak birinci işlevi, tercih edilmesi sakıncalı olan ikinci işlevi ise geçmiş zamana sıçramak.
2-Bulunduğunuz zamandan geleceğe sıçrayamazsınız ancak geçmişe sıçrayabilirsiniz. Gelecek henüz yaşanmadı bu imkânsız.
3- Uzay sıçraması yapılmış ve tecrübeyle sabitken, zaman sıçraması henüz teori aşamasındadır hiç yapılmadı ve kullanılmadı. Bunu ilk deneyen siz olacaksınız…
4- Zaman sıçramasında bedeniniz burada kalacak ancak gittiğiniz yerde olaylara fiziksel müdahale edemeyeceğinizi, zihinsel müdahale edebileceğinizi ön görüyoruz.
5- en önemli risk geri dönerken burada ki zamanın akışıyla yolda geçecek olan zaman akışı hesaplaması bir anas sapma dahi sizi gelecekle geçmiş arasında sıkıştırır ve oradan çıkamazsınız. Bedeniniz de bulunduğunuz zamanda ölümle yüzleşir.
Son olarak size önerim. Bu mekiğin benzerlerinden yapıp verdiğim koordinatlara ülke olarak sıçramanız. Dünyayı çok seviyorsunuz ama başaramazsanız ne siz ne de dünya olacak. Bunu aklınızdan çıkartmayın… Gideceğiniz gezegen inanın buradan daha verimli daha güzel. Umarım o gezegene giderseniz orayı da mahvetmezsiniz. Gerçi sizlere güveniyoruz… Ece, Alparslan kararınızı doğru verin ben sizi Adoniptos’ta bekleyeceğim…”
Ahi: “Adoniptos ne?”
Ece: “Anlamadın mı? Eğer göç edersek gideceğimiz gezegenin adı!”
Bu kararı Ece ve Alparslan tek başına veremezlerdi. Ancak konseyin kararıyla mümkündü. Bürokrasi göze alınırsa tartışmalar, ha bire toplanmalar… Oysa kaybedilecek bir anları bile yoktu. Taşınma kararı çıkarsa onlarca, yüzlerce sıçrama mekiği yapılacak buna zaman ne kadar müsaade edecekti? Geçmişe gitmeye kalksalar sadece teoriden ibaretti ki başarısızlık durumunda dünya zaten yaşanmaz hale gelecekti. Çaresiz bekleyeceklerdi zira konseyin kararı emirdi.
Son…