2
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
91
Okunma

Karanlıkta kendi omzuna yaslanarak yürüyen bir kadındı o.
Yalnızlığını bir tılsım gibi taşıyan, suskun dudaklarında eski aşkların küfretmeyen ama acıyan yankısı olurdu hep.
Teninde, unutulmuş bir tapınağın taşlarına sinmiş ilahi bir kırılganlık dururdu. Yaraları, bir azizenin sessiz ibadeti gibi parıldar, kimsenin göremediği yerlerinde ürperen bir gece sürprizi taşırdı.
Aynalara bakmazdı. Aynalar ona gerçeği değil, kendinden önce yanmış bir tanrıçanın küllenmiş gölgesini gösterirdi. Yine de arzuluydu; rüzgar eteğine değdiğinde içindeki kıvılcım titrer ama asla ışığa dönüşmezdi.
Kalbinin koruması yoktu. Sadece ona ulaşmak isteyen herkesin kaybolacağı labirent kapıları vardı. Her kilidi başka bir gecenin fısıltısını açardı. İstekliydi, isteğini saklayan sessizliğe sadıktı, sanki arzusu bile kutsal bir günaha dokunmaktan çekiniyordu. Her gülümsemesinde hem bir tanrıçanın ulaşılamaz soğukluğu hem de bir azizenin kırılmaya yazgılı masumiyeti dolaşırdı.
Kimse bilmezdi içinden geçenleri. Dokunduğu hiçbir şey yanmazdı ama her dokunuştan sonra gece biraz daha koyulaşırdı.
---
kirpiklerinin ucunda,
sarı sıcak hüzünler asılıydı
yetim kalmış şiirler gibi
renklerini kaybeden düşler
çaresiz bir sığınak arıyordu
onlar
hazan yaprakları gibi savrulan
bir rüzgara tutunmaya çalışan
son fısıltılarıydı baharın
biliyordu ikisi de
ateş gibi yakabilir buzdan gözyaşları
ve gecenin en karanlık yerinde
yeniden doğabilirdi bir gün
---
Kadın, eski bir şarkının yankısıyla düşürdü ipek elbisesini omuzlarından.
Tütsü dumanına karışan sıcak reçinenin kokusu, zihninin sınırlarını yumuşak bir buğuya dönüştürdü. Gözlerinde, yitirilmiş bir aşka ait sitem ve kendine yönelmiş donuk bir suçlama geziniyordu. Dudaklarının kenarında beliren ince tebessüm, acısına duyduğu küstah bir saygıydı.
Adam içeri girdiğinde loş ışık yüzünü sakladı.
Göğsündeki fesleğen kokusu, bütün itiraflardan daha güçlü bir sızı gibi yayıldı karanlığa. Avuç içleri titriyordu; her dokunuşu, unutulmuş bir günahın kapısını aralıyordu sanki. Kadının bileklerini kavradığında eski bir pişmanlığın gölgesi adamın göğüs kafesini karanlık bir örtü gibi sardı.
O gece sadece bakışlar konuştu. Her bakış geçmişin haritasını çiziyor, her suskunluk bir özür kadar keskinleşiyordu.
Adamın alnından süzülen damlalar, kadının omzunda sessiz bir mühür gibi birikti.
İki ayrı dünyanın nefesi, aynı anda geçmişin soğuk nefesine karıştı.
---
sonra
bir anlığına eridi zaman
tütsü, mum, deri, ter, gözyaşı
hepsi aynı duanın yankısına dönüştü
kadın gözlerini kapadığında
dünyanın kırık aynasıyla yüzleşti
kendini değil, unuttuğu kadını gördü yansımada
adamın kalbinden bir yankı geçti
belki eski bir mezmur
belki Tanrı’nın sustuğu bir an
ve o an, karanlıkta ince bir ışık parladı
beyaz giymiş bütün gölgeler diz çöktü
eridi buzdan gözyaşları
ve gecenin en karanlığından
yeni bir gün doğdu
---
Adam onu seviyordu.
Kimse bilmezdi. Kendisine bile itiraf edemeyecek kadar acı geçmişinde zincirli bir suskunluk taşırdı.
Kalbinde devrilmiş tapınakları küle dönmüş taşları vardı. Bu yüzden söyleyemezdi, bilirdi yine de onsuz nefes bile alamazdı. Gözlerinde bir azizin ateşi, kaderinde bir tanrının lanetli sabrı dururdu.
Kadına her baktığında kutsanmış gibi titrerken ölümü göze alacak kadar karanlık bir gölgeye dönüşürdü. Geçmişi bir uçurumdu. Her gece o uçurumun kenarında kadının adını sessizce fısıldardı. Fısıltısı bile günah sayılacak kadar tutkuluydu.
Onu korumak isterdi. Aslında kadının karanlığında kendi kayboluşunu arzulayan yaralı bir azizdi. Yaklaşamazdı, yaklaşırsa yanacağını bilirdi. Yine de geri duramazdı kaderine karşı koyamayan bir tanrının sabırsız nefesi gibi peşinden sürüklenirdi.
En sonunda anladı: Bu kadın için ölmek, yaşamaktan daha dürüsttü.
Çünkü yaşamı saklıydı… ölümü ise bütünüyle ona aitti.
---
Buzdan gözyaşlarıyla yıkandılar günahlarının masumiyetinde
her sessizlik
ikisinin dilinden düşen son dua oldu
son gecelerinde...
AY PARÇASI / MEHPARE
ARALIK 2025
5.0
100% (4)