2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
60
Okunma
Bütün sığınaklarım kül olmuşken,
ihtimaller tek tek susmuşken
ve yol haritalarım beni terk etmişken dahi
elimi bırakmayanın adını
kalbimde mühürlü tutuyorum…
Bu dünyada yaşarken ben
ikindiye meyleden bir gökyüzünde,
taşra sessizliğine sinmiş bir kekik kokusunda,
ayın en dolu gecesinde,
en çok da
yorgunluğunu saklayamayan omuzlarda
ve umudu incitmeden taşımaya çalışan gözlerde
insanı gördüğüm vakit,
işte tam orada
gönlümü bırakıp gitmeye razı olacağım…
Bu dünyadan ayrılırken ise
bilgiyi çoğaltma hırsına kapılmadan,
bildiğini yük bilip sırtında taşıyanlara değil
bildiğini hayata dönüştürenlere imrenerek gideceğim.
Az bilip derin yaşayan,
bilgisini ahlâka dönüştüren
ve böylece ilmin kapısını içeriden açan
hakiki âlimlere hasretle…
Bir zaman sonra fark ediyor insan
bilmek doyurmuyor artık.
Olmak istiyor.
Sayfalarca ezber yerine
bir cümlenin hakkını vermek,
bir hakikati yürüyerek öğrenmek istiyor.
Şimdi hatırıma düşüyor
yıllar önce izlenen bir filmin
sonuna ilişmiş o sessiz hakikat
İnsanlar bir ömür anahtar aradı,
sandılar ki mutluluk bir yerde saklı.
Oysa aradıkça uzaklaştılar.
Çünkü hazine aranan yerde değil,
aranışın kendisindeydi.
Adı konmamış tek sır vardı
Aşk…
Geri kalan ne varsa
oyalayıcı bir gürültüydü.
Aşkın dokunduğu yerde
kara talih altına döner.
Toprak, lütufla değer kazanır.
Ve yüz, sevdayla aklanır.
Çünkü aşk;
öğretilmez,
yazılmaz,
aktarılmaz.
Ancak yanarak öğrenilir.
Öyleyse bu günü de
burada usulca kapatalım mı?
Gözlerimizi kapayıp
nasıl bir insan olmak istediğimizi
ve neden hâlâ olamadığımızı
kendimize dürüstçe soralım mı?
Ve eğer kıyılarınız yoksa,
size kıyı bırakmayanlara dönüp bakmayın.
Sonsuzluğu vaat edene yönelin…
Leyle-i Şerîfleriniz hayırla dolsun Efendim.
5.0
100% (3)