1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
28
Okunma

KÜRT SORUNU DİYE DİYE…
Ülkemizde Kürt sorunu yoktur. Olsaydı eğer; Güneydoğu Bölgesinden hiç kimse milletvekili olamazdı. Herkesin kimliğine “Kürt” yazılırdı. Hiç kimse öğretmen, hâkim doktor, Batmanlı Mehmet Şimşek bakan, Kinyas Kartal, Köy enstitülerini kapatacak kadar güçlü olamazdı. Mehdi Eker, Tarım bakanı, Turgut Özal, başbakan ve Cumhurbaşkanı olamazdı. Çanakkale’ye gelen Ağrılı birisi iş adamlığı yapamazdı, başka birisi işyeri açamazdı.
Ülkemizde “Kürt” sorunu yoktur. Geri bırakılmışlık ve ihmal edilmişlik vardır. Önyargı vardır. Bu saydığım birkaç sorun kanuni olarak değil, ahlaki boyutta bir sorundur. Zira batı insanının birçoğu basiretsiz yöneticiler, askeriyedeki yetkililer tarafından, “en iyi Kürt ölü Kürt’tür” sözüne inanır olmuşlardır. Bir Kürt topluluğu içinde yaşamadan, bir Kürt arkadaş edinmeden “önyargının” esiri olmuşlardır. Bu önyargılı duygularla, insanlar etnik gruplara bölünüp, birbirlerinden uzaklaşmışlardır.
Bu “Kürt” yarası sorunun tedavi edilmemiş, yara sürekli kaşınmış ve iyileşmesi istenmemiştir. Kürtçe konuşan, türkü dinleyen barış işareti yapanlar “vatan haini” ilan edilmişlerdir. Ben Kürtçe türkü dinleyen birisi olarak, “Kürt Sevici” ve “hain” ilan edilmişimdir.
Bugün “Kürt” doğan birisi, hala kötü ve ezik ve de tehlikeli birisi olarak algılanıyor. Bu önyargı hiç bitmiyor. Lazlara, Arnavutlara, Çerkezlere ve Rumlara ve de Ermenilere böyle yaklaşanlar yok. Elbette ki bu sorunların bitmemesini isteyenler var. PKK’yı kuran Amerika, tarihte aşiretleri, din adamlarını ve tarikatları besleyen İngilizler, Kürt sorununun bitmesini asla istemezler.
Aslında sorun şudur. Güneydoğunun feodal yapısı. Aşiretler, tarikatlar ve Şıhlar… Toprakların birkaç elde toplanması. Topraksız insanlar. Büyük halk kitlelerinin topraksız olması. Ülkemizi yöneten sağ partiler ve liderleri fıtratları gereği, “toprak reformu” yapamazlar. Bir ağanın yüz bin dönüm toprağı var. Bu toprağın üstünde marabalık yapan köyler ve köylüler… Afrika’da bile böyle bir durum yok. Halk kendi kendine yetecek üretime ve ekmeğe ulaşamayınca ağaların ve tarikatların elinde maşa olur/oluyor. Kan davaları ve aşiret olaylar bitmez oluyor. Aç kalan herkes, maşa olmak için sıraya giriyor ve suça yöneliyor.
Bir zamanlar, Batman’da bir öğretmeni öldüren PKK militanına sordular.
“Öğretmeni neden öldürdün?”
Cevap salaklık derecesindeydi.
“Güneydoğuda ağalık ve feodal yapıyı yıkmak için!”
“Ula git seni kullanan ağayla şıhı öldür” o zaman. Feodal yapıyı yıkarsın, devrim bile yaparsın. Balıkesirli maaşıyla zor geçinen öğretmenle ne derdin var? Anguduk cahil militan! PKK maşası!”
“Cahil dedim ya! Bir de eğitim ve bilinçlenme sorunu var bizim Kürtlerin.
Kürtlerin olduğu bölgelere atanan öğretmenler mağduriyetten ve imkansızlıklardan, gittikleri okullarda yarın dönem kalmışlar hep. Daha çocukların adını öğrenemeden Batı’ya torpille atanıp gitmişler. Okullarda eğitim öğretim olmamış, cehalet zirve yapmış. Cahil insanları kandırmanın kolay olduğunu bilen çıkarcılar, hep militanlarını ve saatli bombalarını bu cahillerden seçmişler.
Ha bu arada belirteyim. Batman’da on yıl kaldım. Adam gibi öğretmenlik yaptım. Batıda sevilmedim. Bana da önyargı yaptılar. Ben terör örgütlerini sevmem. İnsan öldürenleri, bebekleri askerleri ve de öğretmenleri hemşireleri ve doktorları öldürenleri hiç sevmem. İnsan öldürenleri, kısaca canlı bir varlığı öldürenleri sevmem. Kendi halkını öldürenleri de sevmem. Teröre sığınmayanlar, öldürmeden, fikirlerini düşüncelerini tartışarak konuşarak karşı tarafa kabul ettirmeye çalışırlar. Öldürüyorsan teröristsin arkadaş! Terör örgütleri; bir halkı kurtarmak için değil, güç sahiplerine hizmet için vardır. Keşke DEM parti dik bir parti olup, Kürt halkına hizmet etseydi. Apo’nun etrafında dolaşıp tavaf etmeseydi. Öyle emretmemiş Amerika! Bol bol insan öldürmüş. Bugün, “öldürenleri af etme” çalışmaları var. Ölenlerin neden öldüğünü düşünen bile yok. Hapishanelerde fikir suçluları içeride tutulurken, bir katili dışarı çıkarma siyaseti, barış adına yapılıyor. Hiç insan öldürmemişlerde, iddianameleri bile olmadan, birkaç on yıl ile yargılanıyorlar. Ne yaman çelişki!
Bir de Güneydoğu’da Kürtleri talan eden “Barzani ve Talabani” gibi güçlü uydular var. Nasıl yıllarca Filistinlileri Arafat salladıysa, bu liderlerde Kürtleri sallıyorlar. Kürtlere huzurlu uyku uyutan kimseler yok. Aslında ülkemizde “Kürt” sorunu varmış gibi oyalananların göz ardı ettikleri en önemli sorunlardan birisi de “Alevi” inancı üzerinden yapılan zulümlerdir. Alevi insanların evlerinin işaretlenmesi, Çorum ve Maraş olayları unutulacak olaylar değildir. Sivas Madımak yangını ve öldürülen aydınlarla neyin intikamı alınmıştır? İnanç üzerinden yapılan zulümler, ırkçı anlayışın zulümlerinden az değildir, bizim ülkemizde.
Ülkemizde huzursuzluğu arttırmak ve kaostan yararlanıp kazanç elde etmeye çalışan vampirler asla bitmeyecektedir. Bu ülke cennet bir ülkedir ve cennette gözü olanlar çok fazladır. Bu vampirlerin hepsi de ülkemizin jeopolitik yapısını ve Anadolu halklarının zayıf noktalarını kullanıp, inançlarını birbirlerine kırdırıp huzurumuzu bozmaktadırlar. Bir de ülkemizi yönetecek liyakatli siyasetin olmaması işimizi dahada zorlaştırmaktadır. Bu kaos içinde, yüzümüz Güneşe değil de hep Ortadoğu karanlığına dönük kalmaktadır. Halkımızın ” ulusal bilinci” başka bir anlatımla “milli şuuru” dengesini kaybetmiş haldedir. Afganistan, Pakistan ve İran’dan ders alan/alacak bir durumumuz yoktur. Zira en küçük insan bile sinek kadarcık çıkarı için, bir koyunu feda edecek bir karakter içindedir. Bu ülkenin siyasetçisi, hacısı, hocası delisi akıllısı; laiklik ilkesini anlayabilecek kadar bile düşünmemektedir.
Alabildiğince bir “Osmanlı Torunu” olma ve Abdulhamit” hayranlığı içinde olan, bu ülkenin kurucusu M. Kemal Atatürk’ e demediklerini bırakmamaktadırlar. Tarihi bilincimiz ve bilgilerimiz, zayıf bir liderin yalanları kadardır. Kulaktan dolma ve şarlatan tarihçilerin bilgileriyle, vatansever görünen “vatan hainleri” gün geldikçe artmaktadır.
Dini bilgilerimiz, 50 tonluk sabah kahvaltısına hayran olacak kadar gerçekçidir. Her ekmek kırıntısına verilecek huri kadar çekicidir.
Ne derseniz deyin, bu hükümetlerle, bu anlayışla bu istikrarsız tutumlarla bu ülkenin sorunları çözülemez. Adalet her yerde, gün ışığında mumla aranır haldedir. Kürt sorunu, inanç sorunu, mülteci sorunu, eğitim sorunu dağ gibi olurda asla azalmaz bu gidişle. Bu ülkenin insanları birbirinden uzaklaşır, ahlak dibe vurur. Laiklik tepe taklak edildikçe yobazlık bağnazlık zirve yapar. Çöküşe doğru gideriz.
Korkum şudur ki; Afganistan’dan Norveç’e gidenler nasıl “şeriat isteriz” diye bağırıyorsa, bizlerde o kadar büyük çelişkiler içinde debelenip, kendimizi çağdaş sanıp batar gideriz. Kısacası; yavaş yavaş ısıtılan tencerede, haşlanıp öleceğinin farkına varamayan kurbağa gibiyiz. Amerika’da bir azınlık mensubu olan Çinli birisi, “Amerikanım” diyebiliyorsa, Türkiye’de yaşayan bir Kürt, bir Arnavut, bir Çerkez, bir bilmem ne, “Türküm” diyebilirse eğer; bu ülkenin sırtı yere gelmez. Bu Dünya’da ekmek için savaşlar olmamış. Hep savaşlar, “din ve milliyetçilik” için yapılmış. Bu iki ülkü hep kandan beslenmiş. Ekmek yememiş insan yemiş. “Kargaşa ve savaş” sevilecek bir şey değil.
“Ekmek ve suyun” kıymeti bilindiğinde, bütün insanlar birbiriyle kardeş olacak.