0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
37
Okunma
Çocukken annem bir gün yolda bir bozuk para bulmuştu. “Bu bize uğur getirir,” demişti. O an gözlerinde gördüğüm sevinç, zihnime kazınmıştı. O günden sonra yere bakmayı alışkanlık hâline getirmiştim.
Yıllar geçti. Otuzlu kırklı yaşlarında, şehirlerde yaşayan sıradan biriydim ama bir farkla: Gözlerim hep yerdeydi. Sadece yola düşenleri değil, kaderin payıma düşürdüklerini de arıyordum
Sokakta yürürken başkaları vitrinlere bakarken, ben kaldırım taşlarının arasındaki ışıltıyı seçerdim. Bazen bir 1 TL, bazen paslı bir yüzük, bazen unutulmuş bir not… Her bulduğum şeyle içimde garip bir huzur uyanırdı. “Belki birinin düşürdüğü şans, şimdi bana gülümser,” diye düşünürdüm.
Bir gün, yine yere bakarken eski bir otobüs kartı buldum. Atmak yerine kartı inceledim içinden bir kağıt parçası çıktı: “Eğer bunu bulduysan, bir dilek tut. Bu kart seni oraya götürecek.” yazıyordu.
O gün, ilk kez gözlerimi yerden kaldırıp göğe baktım. Ve yürümeye devam ettim.
Başımı kaldırdığımda insanların bana tuhaf baktığını bilirdim, ama alışmıştım artık. Başkaları bulutların şeklinden şiir çıkarırken, ben kaldırım taşlarının arasında geçmişin izlerini arardım. Bazen bir bozuk para, bazen bir düşmüş düğme, bazen de buruşturulmuş bir alışveriş fişi... Her şeyin bir anlamı olabileceğini düşünürdüm.
Küçükken annemin, yolda bir 1 lira bulduğunda, “Bu bize bereket getirir,” demesinden sonra benim için yol, sadece bir ulaşım aracı değil; bir arayıp bulma alanı olmuştu. Her adımda dikkat kesilir, yerleri tarar, bazen fark edilmemesi gereken kadar uzun süre bir noktaya bakakalırdım.
Bir gün, işten dönerken yine gözlerim yerde gezinirken, bankamatiklerin orada ince bir kart fark ettim. Üzerinde ne banka logosu vardı ne de isim. Sadece eski bir otobüs kartıydı. Ama kartın arka yüzüne kurşun kalemle bir cümle yazılmıştı:
"Eğer bunu bulduysan, bir dilek tut. Bu kart seni oraya götürecek."
Gülümsedim. “Yine biri benimle oyun oynuyor ,” diye düşündüm. Ama nedense bu kartı cüzdanımın içine koydum Diğer bulduklarımın aksine, bu bana farklı gelmişti. Hem eski, hem kişisel, hem de... bir şey bekleyen biri gibi.
O gece, kartı yatağımın başucuna koydum. Işığı söndürmeden önce son kez elime aldım. Parmaklarımla üzerindeki yazıya dokundum.
“Bir dilek...” dedim içimden.
Yıllardır sadece başkalarının düşürdüklerini bulmuştum. Peki ya kendi kaybettiklerim?
Ne zamandır hayal kurmamıştım?
Uyumadan önce bir dilek tuttum. Ne olduğunu kendim bile tam bilmiyordum. Ama ilk kez hayatımda bir şeyin beni çağırdığını hissettim.
Sabah garip bir huzurla uyandım. Rüyamda, bir tren istasyonundaydım. Rayların üzerinde yürüyordum, ama ne bir tren sesi ne de başka bir yolcu vardı. Sadece uzaktan gelen çocuk kahkahaları ve elimde tuttuğum o eski kart...
Uyandığımda hemen başımın ucuna uzandım. Kart oradaydı. Yazı hâlâ okunur şekilde:
"Bir dilek tut."
Cüzdanıma koydum, sanki bir tür kimlik gibi. Dışarı çıktığımda yine yere bakarak yürüdüm ama bu kez gözlerim eskisi kadar dikkatli değildi. İçimde bir kıpırtı vardı. Sanki bir yere gitmem gerekiyordu ama nereye olduğunu bilmiyordum.
O gün tesadüfen yolumu değiştirip eski bir otogara uğradım. Nedenini bilmiyordum, ama adımlarım beni oraya götürmüştü. Vagonların ve valizlerin kokusunu severdim, çocukluğumu hatırlatırdım. Gişenin yanına geldiğimde, otomatik kart okuyuculu makinelerden birine yöneldim.
Elimdeki kartı çıkardım. İç sesim “deneme” dedi. Sadece bir oyundu bu, başka bir şey değil...
Kartı okuttum.
“Geçiş onaylandı. Koltuk No: 12A – Sefer: 20:45 Adana – Bilinmeyen.”
Kalbim hızlandı. Bilinmeyen mi?
Makine bilet bastı. Üzerinde garip bir şekilde hiçbir şirket adı, otobüs plakası ya da varış durağı yazmıyordu. Sadece: “Yola sadık kal.”
Aynı akşam, bilet saati yaklaşırken, cebimde o kart ve elimde küçük bir çanta vardı. Birkaç kıyafet, bir defter, bir de annemden kalan eski bir kolye. Gerisini boş verdim. İlk kez nereye gideceğimi bilmeden yola çıkıyordum. Ama ilk kez bu kadar hazır hissediyordum.
Peron 5’e geldiğimde, siyah ve eski model bir otobüs duruyordu. Camları buğulu, şoförü görünmüyordu. Yolcular sessizdi, herkes kendi içine dönmüş gibiydi.
Otobüse bindim, 12A’ya oturdum. Cam kenarıydı. Otobüs hareket ettiğinde, dışarıda kalan Adana’nın tüm gürültüsü arkamda kaldı.
İçeride sessizlik...
Ve camda yansıyan kendi yüzüm:
Yere bakan değil, artık yola çıkan biriydim.