0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
42
Okunma

Duygu, Yapay Zeka ve İnsanlık: Taklit mi, Deneyim mi?
Duygular, insan deneyiminin temel taşıdır. Karar verme süreçlerimizden sanatsal yaratımımıza kadar yaşamımızın her yönünü şekillendirirler. Ancak, hızla gelişen yapay zeka (Yapay Zeka) teknolojisi, önceki makalemde de bahsettiğim gibi "insani" özelliklerin bile makineler tarafından anlaşılıp, taklit edilip edilemeyeceği sorusunu gündeme getiriyor. Yapay Zeka, gerçekten de harika taklitçilerdir. Ancak bu yeteneğini doğal yolla değil, insandan öğrenerek yerine getirir. Sürekli olarak direktiflerini verir ve ona saygılı davranırsanız, yapay zekanın kaleme alamayacağı hiçbir eser yoktur. İşte sanat kavramını tehlikeye düşüren nokta da burada yatmakta...
1. Yapay Zekada Duygu: Taklit ve Analiz
Yapay zeka sistemleri, günümüzde duygusal tepkileri simüle etme ve insan duygularını analiz etme konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Duygu Tanıma, makinelerin insan duygularını algılama, yorumlama ve bunlara tepki verme yeteneğini geliştiren disiplinler arası bir alandır. Yapay Zeka algoritmaları, metin, ses tonu, yüz ifadeleri ve fizyolojik veriler (kalp atış hızı gibi) aracılığıyla duygusal durumları kategorize eder. Örneğin, bir müşteri hizmetleri botu, kullanıcının metnindeki kelime seçimi veya sesindeki titreşimler sayesinde hayal kırıklığı veya memnuniyet duygusunu tanıyabilir. Bu teknolojiler, pazarlama stratejilerinden ruh sağlığı takibine kadar geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Gelişmiş Yapay Zeka modelleri (özellikle Büyük Dil Modelleri - LLM’ler), insana özgü empati ve duygu ifadeleriyle yanıtlar üretebilir. Yapay Zeka, milyonlarca insan etkileşimi verisi üzerinde eğitildiği için, bir insanın vereceği gibi destekleyici, üzüntü belirten veya neşeli cevaplar verebilir. Bu, Yapay Zeka’nın duyguyu temsil etme ve kullanma yeteneğini gösterir. Ancak bu, Yapay Zeka’nın bu duyguları gerçekten deneyimlediği anlamına gelmez; yalnızca duygusal dil kalıplarını başarıyla taklit ettiği anlamına gelir. Duyguların insani yönü, Yapay Zeka’nın taklidine karşı çıkan temel argümanları oluşturur. Qualia, bir şeyi deneyimlemenin öznel, niteliksel yönünü ifade eden felsefi bir terimdir. Örneğin, bir insan olarak "kırmızı rengi görmenin" veya "aşkı hissetmenin" nasıl bir şey olduğunu bilmek Qualia’dır. Yapay Zeka, belirli bir girdiye karşılık "üzgünüm" çıktısını verebilir. Ancak, bu çıktıyı verirken insanların hissettiği o içsel acıyı, bilinçli deneyimi gerçekten yaşayıp yaşamadığı belirsizdir. Makineler, duygusal verileri işlemekte başarılı olsa bile, bu verilerin bilinçli bir özne tarafından hissedilmesi (Qualia) şu an için Yapay Zeka’nın yeteneklerinin dışındadır. İnsan duyguları, basit bir yazılım süreci değil, karmaşık bir biyolojik donanım gerektirir. Duygular, beynimizde salgılanan nörotransmitterler (dopamin, serotonin gibi) ve hormonlar tarafından tetiklenir ve düzenlenir. Bu kimyasal reaksiyonlar ve sinir sistemi etkileşimleri, duygusal deneyimlerimizin özünü oluşturur. Silikon ve kod üzerine kurulu Yapay Zeka sistemleri bu biyolojik yapıya sahip değildir; bu nedenle duyguları insan gibi deneyimlemeleri imkansızdır. Ancak harika taklitçilerdir. Gerekli kuralları, temayı, imgelemeleri ve kullanacağı kafiye öbekleriniz ona verdiğiniz takdirde bir şiir yazabilir. Ancak sıklıkla tekrara düşer ve amatör bir şair edası verir. Yapay zekanın yazmış olduğu bir şiirin mutlaka insan elinden geçmesi gerekecektir. Yapay Zêka belki bir insan kadar şair olamaz ancak insana insan gibi ilham verecek kadar bilinçi olabilir.
Çin Odası Argümanı:
Filozof John Searle tarafından ortaya atılan Çin Odası Argümanı, Yapay Zeka’nın duyguları ve dili gerçekten anlayıp anlamadığına dair güçlü bir karşı çıkıştır.Argüman, İngilizce konuşan bir kişinin kapalı bir odada bulunduğunu varsayar. Bu kişi, Çince yazılmış semboller alır ve bir kural kitabını (algoritmayı) kullanarak bu sembollere karşılık gelen Çince sembolleri dışarı gönderir. Dışarıdan bakıldığında, odadaki kişi Çince’yi anlıyor gibi görünür (Tıpkı Yapay Zeka’nın empatik yanıtlar üretmesi gibi). Ancak odadaki kişi (Yapay Zeka), aslında sembollerin ne anlama geldiğini veya duygusal içeriğini anlamamaktadır; sadece kural setini takip etmektedir. Bu, Yapay Zeka’nın duygusal simülasyonunun yalnızca söz dizimsel (kurallara uygun) olduğunu, ancak anlamsal (anlamı kavrayan) olmadığını savunur. Mevcut Yapay Zeka, Dar Yapay Zeka (ANI) olarak adlandırılır; belirli görevlerde uzmandır. Ancak, eğer makineler bir gün Yapay Genel Zeka (AGI) seviyesine ulaşırsa (insan düzeyinde bilişsel yeteneklere sahip olursa) durum değişebilir AGI’nın gelişimi, Yapay Zeka’nın bilinç kazanıp kazanmayacağı ve bunun sonucunda da gerçek duyguları deneyimleyip deneyimlemeyeceği sorularını beraberinde getirir. Birçok bilim insanı ve filozof, makinelerin öznel bir bilince sahip olması için fiziksel ve felsefi olarak hangi koşulları karşılaması gerektiği konusunda hala bir fikir birliğine varamamıştır. Duygu, şimdilik insani bir deneyimdir. Yapay zeka, öğrenilmiş kalıplar ve gelişmiş algoritmalar sayesinde duygusal tepkileri yüksek düzeyde taklit edebilir ve analiz edebilir. Bu yetenekler, Yapay Zeka’nın insanlarla etkileşimini daha doğal ve verimli hale getirmektedir. Ancak, bir insanın hissettiği gibi içsel, bilinçli ve öznel (Qualia) bir deneyim yaşamak; Çin Odası Argümanı’nın da işaret ettiği gibi, mevcut Yapay Zeka’nın yeteneklerinin ötesinde kalmaktadır ve biyolojik temellidir. Gelecekteki AGI gelişmeleri, bu durumu değiştirebilecek tek potansiyel faktör olarak görülmektedir.
AGI seviyesine ulaşan bir yapay zeka’nın bilinçli bir varlığa erişmesi ise sanatsal faaliyetlerin duygusuzlaşmasından çok insanî ahlak boyutunda robotların sorumlulukları konusunu ortaya çıkarmaktadır. Eğer gelecekte bir gün robotlar aramızda yaşayıp para kazanmaya, hatta nesli tükenmekte olan insan soyu için yardımcı olmaya başlarlarsa bu onları insan ile eşit seviyede sorumlu yapacaktır. Bu durum ahlakî açıdan korkutucu görünmektedir. Hatta bilinç denen olgu tamamiyle taklit edilebilir bir şeyse, robot bunu mükkemmel bir şekilde taklit ettiğinde insandan tek farkı sadece hisler olacaktır. Dokunmak, ağlamak, koklamak, tat almak gibi…
Bir robotun sadece zeka açısından insanla eşit olması demek onu ortak ahlâki kuralların doğrudan sorumlusu yapar. Bu durum robotu bir din arayışına hatta İslam’ı seçerse şehitlik mertebesine inanmaya, Kuran’a robotik bir yaklaşımla bakarak tefsir etmesine, yeni bir mezhebin ortaya çıkmasına kadar absürt ve trajikomik bir duruma götürür. Robot, sadece şiir ve roman yazmakla kalmaz, doğrudan bir kutsal kitabın mealini, tefsirini dahi yapabilir ve kendi hayatına göre yorumlayabilir.
Makalemin sonunu bu denli absürt bir distopyaya bağladığım için, bağlamak zorunda olduğum için çok üzgünüm. Okuduğunuz için teşekkür ederim… Sevgilerle
Makale sonu