Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Halukgta
Halukgta

Şirk Batağında Yaşadığımız İnancımızı, Lütfen Kur'an İle Sorgulayalım.

Yorum

Şirk Batağında Yaşadığımız İnancımızı, Lütfen Kur'an İle Sorgulayalım.

6

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

106

Okunma

Şirk Batağında Yaşadığımız İnancımızı, Lütfen Kur'an İle Sorgulayalım.

Şirk Batağında Yaşadığımız İnancımızı, Lütfen Kur'an İle Sorgulayalım.

Bu makalemde sizleri yine yazıma cevap verenlerin, günümüz İslam gerçeklerinin nasıl Kur’an’dan çok uzak yaşandığına dikkat çekici bazı örnekler vermek ve üzerinde Kur’an merkezli sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Söylenenleri, yazdıklarımı gördüğünüzde, Allah’ın yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, ayetler üzerinde düşünün aklınızı kullanın, emin olmadığınız bilgilerin sakın ardına düşmeyin, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum hükümlerinin nasıl dikkate bile alınmayıp, Kur’an’ın tam tersi bir inanç yaratarak, adına İSLAM dediğimiz gerçeğini göreceksiniz. Rabbimiz birçok ayetinde, akla düşünmeye çok önem verdiğini göstermiş ve aklını kullanmayanların gerçekten pislik içinde kalacaklarını, şeytanın oyuncağı olacaklarını bizlere açıkça bildirmiştir. ÇOK NET ŞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ. İSLAM İMAN ESASLARINI, AKILLA TEMELLENDİRİR VE KUR’AN’IN SINIRLARI DIŞINA ÇIKMAMIZI YASAKLAR. Bakın bir arkadaşımız, Kur’an ile buluşamadığımızda, nasıl Kur’an’a adeta muhalif sözler söyleyip, tam tersini Allah’ın dini diye yaşadığımızın farkında bile olamayacağımıza, çok güzel bir örnek vermiş.

“İbni Hazm; “BİR KİŞİ ANCAK, KUR’AN’DA BULDUĞUMUZU ALIRIZ DERSE, ÜMMETİN İCMASIYLA KÂFİR OLUR. BU MÜŞRİKİN KANI VE MALI HELALDİR” demiştir. (İhkam,80) Not: Sahih hadisleri sünnetleri ve hak mezhepleri inkâr eden için demiştir.

“ULEMA, KUR’AN’I AZİMDEN SONRA KİTAPLARIN EN SAHİHİNİN, BUHARİ VE MÜSLİM OLDUĞUNDA İTTİFAK ETTİ.” (Nevevi, Minhac; 1/14)

“HADİSTE NE OLUYORMUŞ, FIKIHTA NE OLUYORMUŞ KİTAP VAR YETMİYOR MU LAFLARI, ŞEYTANIN LAFLARIDIR. (Hasan Burkay)

Toplumu, Kur’an ile buluşturmak istememelerinin nedeni, yaşanan İslam’ın Kur’an’dan ne kadar uzak olduğunu gizleyebilmek içindir. Allah’ın Kur’an’da emrettiğinin, bakın nasıl tam tersini topluma öğretiyorlar ve kabul etmeyenlerin, adeta BİR BİNİN KANI VE MALININ NASIL HELAL OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİYORLAR. Lütfen Kur’an’a sarılarak bu tuzağa düşmeyelim. Allah’a atılan iftiraya bakar mısınız? Allah Kur’an’da biz kullarını çok önemli bir konuda Zümer suresi 18. ayetinde uyarıyor ve ne diyordu? “O KULLARIMI Kİ ONLAR SÖZÜ DİNLERLER, SONRA DA EN GÜZELİNE UYARLAR.” Sizce bu söylenenleri okuduğunuzda, kabul edilecek akla mantığa ve Kur’an’a uyan ddoğru güzel bir söz var mı? Asla yok. Gerçekten de aklını kullanan, Kur’an’a iman eden onun vahyinden haberi olan bir Müslüman, önce karşısındaki her sözü dinler. Daha sonrada en doğrusuna uyar diyor Allah. Gelin birlikte bakalım, bizler Allah’ın bu uyarısına uygun bir iman üzerine mi Allah’ın dini İslam’ı yaşıyoruz, yoksa atalarımızın rivayet inançları ile şekillendirilmiş, Kur’an’a taban tabana ters düşen bir iman üzerinde miyiz? Tabi önce hatırlatmak istediğim bir konu var. Rabbimiz bizleri YALNIZ KUR’AN’AIN İPİNE SARILMAMIZI EMREDİYOR, ÇÜNKÜ SİZLERİ KUR’AN’DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYOR.

Arkadaşımızın paylaştığı hadiste şunu söylüyor. Bir kişi yani Müslüman yalnız Kur’an’da bulduğumu alırım derse, lütfen buraya dikkat, ÜMMETİN İCMASIYLA KÂFİR OLUR DİYOR. Bakın bizim imanımızı etkileyen kaynak, delil ÜMMETİN ALDIĞI KARARMIŞ. Ona uymayana Kâfir diyorlar. Çok daha ilginci, onlar gibi düşünmeyip inanmayanların KANI, MALI HELALDİR DİYEREK, ÖLDÜRÜLEBİLECEĞİNİ DAHİ SÖYLEYEBİLİYOR. Çok üzgünüm ama mezheplerin, rivayetlerin öğretisi ile İslam’ı yaşarsak, sonuçta böyle olur. Rabbimiz boşuna Kur’an’da, çoğunluğa uyarsan seni dinden saptırırlar demiyor. Kur’an ile toplumun buluşmasını engelleyenler, yani Kur’an’ı anladıkları dilden dikkatle okumalarını istemeyenler, işte bu anlatılanların yanlış olduğunu görmesini istemedikleri içindir. Peki, Kur’an yani Allah yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenlere ne diyor ona bakalım. Rabbimiz öyle diyorsa elbette başımızın üstünde yeri var, onun dediğini yaparız. Kur’an ile buluşanlar çok iyi bilir, aynısını Kitap Ehli Resulüne söylemiş ve yalnız senin getirdiğinle dinimizi yaşayamayız, bizim atalarımızın inancı da var dediklerinde, bakın Allah nasıl ayetler indirmişti.

“KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ?” (Ankebut 51)

“SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” (Nisa 87)

“ALLAH’TAN DAHA İYİ, KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ?” (Maide 50)

“YEMİN OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP GÖNDERDİK Kİ, ÖĞÜT VE UYARINIZ/ZİKRİNİZ/ŞEREFİNİZ YALNIZ ONDADIR. HÂLÂ AKLINIZI ÇALIŞTIRMAYACAK MISINIZ?”(Enbiya 10)

Önce şunu hatırlatmak isterim, Allah dinin sahibi benim, hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyorsa, gönderdiği dinin FIKIH kurallarını, yani İslam hukukunu da dinin sahibi Kur’an’da apaçık yapmıştır, önce bunu asla unutmayalım. İlginç olan ise, Kur’an dışından anlatılan tüm rivayetleri, Allah’ın Resulünün adını kullanarak, kendilerine asla ait olduğunu bilmediğimiz kişiler naklediyor. Hiç birisi Allah’ın görev verdiği kişiler değil ve hata yaptıklarında Resulünü Allah’ın uyardığı gibi uyarılmıyor. Bu tehlikeyi fark etmiyor musunuz? Bunun tehlikesinin farkında değil misiniz? Onun haricinde Allah’ın dinine İslam hukukuna hiç kimse ilave edemez, bunu Allah yasaklamıştır. ALLAH’IN FIKIH İNANCINA İLAVELER YAPANLAR, ATALARININ İNANCINI ALLAH’IN DİNİNE SOKMAYA ÇALIŞANLARDIR. Sizce Allah’ın verdiği hüküm ile ümmetin çoğunluğunun aldığı karar, ittifak ettiği konu aynımı? Allah aşkına size soruyorum, bahsedilen ÜMMETİN aldığı karara uyan mı, Allah katında KÂFİRDİR, yoksa Allah’ın Kur’an’da emrettiği gibi, YALNIZ ALLAH’IN İNDİRDİĞİ VAHYE YANİ KUR’AN’A UYANMI KÂFİRDİR? Allah benim vahyin dışında hiç kimse benim dinimde hüküm koyamaz, ÇÜNKÜ BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM diye apaçık uyarıyor, ama bunu nasıl yapıyorlar bilemiyorum, Allah’ın emrinin tam tersine inanmakta sakınca görmüyorlar. HER ZAMAN SÖYLERİM, İŞTE BU CAHİL CESARETİDİR. Cahil olan birisini çok rahat Allah ile aldatıp, her şeyi yaptırabilirsin.

Gelelim arkadaşımızın verdiği ikinci örneğe. Yine ulemanın kararını söylüyor, Allah’ın kanunu apaçık dururken ve diyor ki, “ULEMA, KUR’AN’I AZİMDEN SONRA KİTAPLARIN EN SAHİHİNİN, BUHARİ VE MÜSLİM OLDUĞUNDA İTTİFAK ETTİ.” Çok ilginç sanki bahsettikleri kişi ile bire bir konuşmuşlar gibi anlatıyorlar. Buhari’nin hadislerin doğruluğuna yada yanlışlığına nasıl karar verdiği sizlere hatırlatmak isterim, İşte bizler bu yolla kendimizi bile bile ateşe atıyoruz ama farkında bile değiliz.

“HERHANGİ BİR HADİSİ SAHİH’E DÂHİL ETMEZDEN ÖNCE, YIKANIP İKİ REKÂT NAMAZ KILARAK, ALLAH’A İSTİHÂREDE BULUNUP MANEVİ BİR İŞARET ARAMIŞ, ONDAN SONRA HADİSİN SIHHATİNE HÜKMETMİŞTİR“BU ŞEKİLDE SIHHATİ NAZARIMDA SÜBÛT BULMAYAN HİÇBİR HADİSİ, SAHİH’E ALMADIM”DER. ”.(K.S. Sayfa 197)

Kur’an ile buluşamadıysak, işte böyle affedilmeyecek büyük günahları işleriz de, doğru yaptığımızı zannederiz. Hatırlatırım Allah, Bakara suresi 23. ayetinde nasıl uyarıyordu bu konuda bizleri. “HAYDİ, KUR’AN’IN AYETLERİNİN BİR BENZERİNİDE, SİZ GETİRİN BAKALIM.” Diye biz kullarına Allah meydan okuyor, hatta devamındaki ayette, asla benzerini getiremezsiniz diyerek ikaz ediyor, bunun tersini yapmaya çalışanları da, ebedi cehennemin beklediğini hatırlatıyor. Bu uyarıdan sonra kendimize soralım. Allah bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı, Kur’an’dan hesaba çekileceğimizi emretmedi mi? Emrettiyse, bizler hala bu ve benzeri yüzlerce ayeti görmezden gelip, doğruluğundan asla emin olamayacağımız rivayet sözlerini/hadislerini adeta Kur’an ile eş tutup ŞİRK KOŞARAK KUR’AN’DAN SONRA, EN SAHİH YANİ EN DOĞRU BUHARİ VE MÜSLİM’İN KİTAPLARI, SÖZLERİ OLDUĞUNU NASIL SÖYLERİZ? Tamamı rivayet yolla bizlere ulaşmış. Lütfen şeytanın bu tuzağına düşmüş olarak, Allah’ın huzuruna gitmeyelim, inanın o çetin gün Kur’an’ın bahsettiği YÜZLERİ SİMSİYAH OLANLARIN SAFIDA BULURUZ KENDİMİZİ. Yine bu arkadaşımız, bakın yazıma neler yazmış. Yaşadığımız İslam’ın ACI GERÇEKLERİ.

“İYİ BİLİN Kİ RESULULLAH’IN HARAM KILDIĞI ŞEY, ALLAH’IN HARAM KILDIĞI ŞEY GİBİDİR.” Kaynak (Ahmet b Hanbel c.4 s 132)

Her zaman söylediğim gibi, eğer Kur’an’dan zerre kadar haberimiz olup Onunla buluşabilseydik, bunları söyleyenleri hiç dikkate almaz, güler geçerdik ama çok büyük bir çoğunluk ne yazık ki BATILIN TUZAĞINDA, ŞİRK BATAĞINI GÖREMİYOR. ONUN İÇİNDİR Kİ DİN KARDEŞLERİMİZİ, BU TUZAKTAN KURTARMAK İÇİN, HEPİMİZ EL BİRLİĞİ YAPMALIYIZ. Bu sözün, hadisin kaynağına bakar mısınız Kur’an değil. Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, Resulümün görevi sadece tebliğ etmektir dedikçe Rabbimiz, bazıları adeta Allah ile inatlaşırcasına, NE YANİ ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ DİYEBİLİYOR. Yani Allah’ın Resulüne verdiği görevi, yetkiyi beğenmeyerek, bizzat kendileri yetkilendirmeye çalışıyorlar. Doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum. Bakın Allah’ın Resulü ümmetini yalnız neyle uyarmış ve kendisi neye uymuş.

“BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19)

“BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9)

“RASULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18)

“ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (casiye 6)

Sizce daha fazla, örnek ayet vermeme gerek var mı? Hz. Muhammed O örnek insan bu Kur’an bana vahyoldu ki, onunla herkesi uyarayım diyor. Bir başka ayetinde de, BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM diyorsa, bizler nasıl olurda Resulün uyduğunun dışına çıkmaya çalışırız, bunu da mı akıl edemiyoruz? Bakın benim rivayet hadislerimde var onlara da uymalısınız, onlarla ben ayetleri açıklıyorum demiyor. Devamındaki ayette Allah Resulünün yetkisini bizlere hatırlatıp, Resule düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir diyor. Allah’ın bu sözlerine haşa güvenmiyor muyuz? Casiye 6. Ayetinde aslında son noktayı koyuyor Rabbimiz ve ALLAH’IN AYETLERİNDEN, SÖZLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE/HADİSE UYACAKSINIZ DİYE İKAZ EDİYOR.

Bizlerde cahil cesareti olduğundan olsa gerek, bir türlü bunları kabullenemiyoruz. Çünkü yaşadığımız İslam ile Allah’ın ayetleri uyuşmuyor ters düşüyor da ondan. Değerli dostlarım hepimiz hata yapabiliriz, bende bir zamanlar bu yanlış bilgilere inanmıştım ama araştırıp sorguladığımda, ALLAH’IN GERÇEKLERİ İLE ŞÜKÜRLER OLSUN BULUŞTUM. Dilerim cümlemiz, Rabbimizin Kur’an gerçekleri ile buluşan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK



kuranadavet1.wordpress.com/

twitter.com/KURANA_DAVET

www.hakyolkuran.com/

/Kuranadavet1/

hakyolkuran1.blogspot.com/

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Şirk batağında yaşadığımız inancımızı, lütfen kur'an ile sorgulayalım. Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Şirk batağında yaşadığımız inancımızı, lütfen kur'an ile sorgulayalım. yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Şirk Batağında Yaşadığımız İnancımızı, Lütfen Kur'an İle Sorgulayalım. yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Ar
Artukbey, @artukbey
16.12.2025 21:53:07
ŞİRK Nedir?
Âyetleri ve hadisleri incelediğimizde görürüz ki müşriklerin şirke düşmelerinin Allah’la, meleklerle, Hz. Peygamber (sav) ve âhiret günü ile ilgili sebepleri vardır. Fakat bütün bu sebepler Allâh’ı bilmemekten kaynaklanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm bu durumu şöyle açıklar: “Onlar, Allâh’ı hakkıyla tanıyıp takdîr edemediler; yüceliğini, kudretini, kadrini bilemediler. Allah güçlü, kudretli, üstün ve hükümrandır.”1 Allah Teâlâ’yı bilmemekten veya yanlış bilmekten kaynaklanan cehâlet bâzı insanların sapıtmasına sebep olmuştur ki şirk de bu sapıklık türlerinden sâdece biridir.

Düşünmemeyi, peşin hükümlülüğü, akletmemeyi, zan ve tahminde bulunmayı, bilgisizliği, şüpheciliği, teşbîh ve tecsîmi, hevâ ve hevesi, zulmü, atalar kültünü dinleştirmeyi, kibiri ve yanlışta direnmeyi karakter hâline getiren müşrikler; geçmişi taklîd, göreneklere körü körüne bağlılık, baskılara boyun eğme, refah seviyelerinin yükselmesi sebebiyle şımarma ve şeytânın da aldatması ile içinde bulundukları yanlışta bocalamış ve birçoğu dün ve bugün uzatılan ilâhî mesaja gereği gibi sarılıp kurtulamamıştır. Aynı hastalığa düşmemek için Kur’ân-ı Kerîm’den çıkarılan şu hususlara dikkat edip şirk konusunda çok duyarlı olmak gerekir:

Kur’ân-ı Kerîm’de Şirk Kabûl Edilen Davranışlar

Allah’tan başkasına ulûhiyet vermek.
Tabiî varlıklara ulûhiyet vererek tapmak.
Rûhânî varlıklara ulûhiyet vererek tapmak.
Sâlih insanlara, peygamberlere ulûhiyet vererek tapmak.
Allah’tan başkasına sığınmak ve yardım dilemek. Allah’tan başkasını mutlak tasarrufa mâlik olan yegâne güç bilmek.
Allah’tan başkasına tevekkül etmek.
Putlardan şefâat beklemek.
Allah’tan başkasını Allâh’ı sever gibi sevmek.
Allâh’ı bırakıp kâfirleri velî edinmek.
Allâh’ın insana veya âleme hulûl ettiğine inanmak.2
Hevâ ve tutkuları ilâhlaştırmak.
Bâtıl gelenek ve inançları dinleştirmek.
Şeytânın vesveselerini dînin önüne geçirip ona itâat etmek.
İnsanları şârî makâmına koymak.3
Allah’tan başkasına secde etmek.
Putlara kurban kesmek.
İhtiyaçları Allah’tan başkasına arz edip onlara duâ etmek.4
Riyâkârlık yapmak; amelleri Allah’tan başkasına arz etmek.
Şirk Türleri

Şirk-i İstiklâl: Allah ile berâber ayrı ayrı ilâhlar edinmek. İlâhların sayısı iki, üç ya da daha fazla olabilir. Dinler târihinde ilâh sayısı, düalizm ve politeizm gibi adlandırmalara sebep olmuştur. Her bir ilâh bağımsız kabûl edildiği için buna şirk-i istiklâl denir. İslâm nazarında bu anlayış mutlak küfürdür.
Şirk-i Takrîb: Allah ile berâber başka tanrılar da kabûl etmek ama o sahte ilâhların/putların kendilerini Allâh’a yaklaştıracağına inanmak. Allâh’ın varlığını kabûl eden Mekke müşrikleri böyle bir inanca sâhiptiler. Bu çirkin anlayışlarını nasıl temellendirdiklerini Kur’ân şöyle anlatmıştır: “Dikkat edin/hakîkate kulak verin!: Gönülden, tam bir samîmiyetle bağlanılan din; her türlü şirk, nifak ve dünyevî maksaddan uzak îman, ibâdet ve itâat ancak Allâh’a mahsustur. (İnsanlardan olsun, melek veya cinlerden olsun,) O’ndan başka birtakım koruyucular ve işlerin havâle edileceği merciler edinip de, “Biz onlara ancak bizi Allâh’a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz.” diyenlere gelince, Allah, onlarla mü’minler arasında bu şekilde tuttukları farklı yollarla ilgili hükmünü elbette verecektir. Allah, yalancı ve alabildiğine nankör hiç kimseye hidâyet nasîb etmez.”5
Şirk-i Teb’îz: Ulûhiyet alanını parçalamak ve uydurulan her bir tanrı için görev alanı belirlemek. Hristiyanların teslis akîdesi tam bir şirk-i teb’izdir. Hristiyanların ilâh anlayışına göre üç ayrı tanrı vardır. Her birinin ayrı vazîfeleri mevcuttur. Onlar bu anlayışlarını; Baba, Oğul ve Rûh’ul-Kudüs diye ifâde etmişlerdir. Onlara göre Îsâ Peygamber hem tanrı, hem de tanrının oğludur. Kur’ân bu anlayışı şirk kabûl etmiş ve nihâî hükmünü şu âyette belirtmiştir: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir!” diyenler, kesinlikle kâfir olmuşlardır. De ki: “Eğer Allah, Meryem oğlu Mesih’i, annesini ve yeryüzünde bulunan herkesi helâk etmek dilese, O’na karşı kimin elinden bir şey gelebilir; O’nu kim engelleyebilir?” Doğrusu göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan herşeyin mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti Allâh’a âittir. O, dilediğini yaratır. Allah, herşeye hakkıyla güç yetirendir.”6
Şirk-i Taklîd: Şirk ehlini, geçmişi körü körüne taklîd etmeye dayanan bir şirk türüdür. Ataları putlaştırmanın ve onların hayat tarzlarını mutlak doğru kabûl etmenin kötü sonucudur. Taassup şirk-i taklîd’in en karakteristik yanıdır. Kur’ân-ı Kerîm, taklîde dayalı şirki şöyle haber vermiştir: “(Hakka tâbî olmayıp bâtılda direnen) kimselere: “Allâh’ın indirdiği (Kur’ân’a) tâbî olun!” dendiği zaman, “Hayır, bilakis biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (gelenek, âdet, görenek ve inançlarımıza) tâbî oluruz.” derler. Ya ataları, hiçbir şeye aklı ermiyor ve hiçbir şekilde doğru yol üzerinde değilseler de mi?”7
Şirk-i Esbâb: Herşeyin yaratıcısı Allah olmasına rağmen, O’nu devre dışı bırakıp sebepleri ilâhlaştırmak. Böyle bir şirk çeşidinde tabiat olayları yaratıcı yerine konmaktadır. Şirkin bu türü kadîm dönemlerde de olmasına rağmen; ateizmin, deizmin ve özellikle de pozitivizmin gelişmesiyle berâber daha da canlılık kazanmıştır. Modern dönemlerde tanrı tanımaz anlayış etkin hâle geldikçe Müslümanlar dahî bilmeden bu şirk türünden etkilendiler. Sebepler dâhil herşeyi yaratan Yüce Allah’tır. Dolayısıyla sebepleri müsebbib yerine koymak şirktir.
Kur’ân-ı Kerîm’in en büyük müfessiri olan Hz. Peygamber (sav) de şirk konusunda mü’minlerin teyakkuz hâlinde olmalarını istemiş, en ufak bir gafletin bile insanın îmânına halel getireceğini bildiğinden dolayı şu uyarıyı yapmıştır: “Karanlık gecedeki (siyah) taşın üzerindeki (kara) karıncanın kımıldamasından daha gizli hareket eden şirkten sakınınız.”8 Çünkü şirkin her türlüsünden uzak durmak Allah Teâlâ’nın kulları üzerindeki hakkıdır. Hadiste bu durum şöyle vârid olmuştur: “Rasûlullah (sav) Muaz b. Cebel’e (ra): ‘Allâh’ın kulları üzerindeki hakkı nedir?’ buyurdu. Muaz, ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.’ dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Yalnızca ve yalnızca Allâh’a (cc) ibâdet etmek ve ona hiçbir şeyi şirk koşmamaktır.”9

Şirkin en büyük düşmanı olan Allah Rasûlü (sav), Müslümanlarla çeşitli zamanlarda biatlaşmış ve onlardan; “Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmama, hırsızlık yapmama, zinâ etmeme, çocuklarını öldürmeme ve mârufta isyân etmeme”10hususlarında söz almıştır. Şirkin karşıtı olan tevhîdî tavır, müşriklerden uzak durmayı gerektirir. Eğer bir yakınlık ihdâs edilir ve müşriklerle ortak hareket edilirse bu durum îtikâdî bir risktir: “Kişi Müslüman olduktan sonra müşriklerden ayrılıp Müslümanlara iltihâk etmedikçe, Allah (cc) onun amelini kabûl etmez.”11 Ayrıca, müşriklerin siyâsasından ve kâfirlerin tasallutundan ayrılmayı emreden bu rivâyetin bir benzeri şöyledir: “Kim müşriklerle bir arada (gönüllü olarak ve onları velî/otorite edinerek) durur ve onlarla berâber yaşarsa, o da onlar gibidir.”12 Müşriklerle berâber olan bir mü’min, onların düşüncelerinden etkilenmek sûretiyle îmânını tehlikeye atabileceğinden dolayı Rasûlullah (sav), müşriklerden mü’minlerin ayrışmasını istemiştir. Şirke karşı olan bu bilinçli tavrın ölene kadar devâmını arzu eden Hz. Peygamber (sav), bizlere şu müjdeyi vermiştir: “Kim ki Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölür; namazını dosdoğru kılar, zekâtını verir, Ramazan orucunu tutar ve büyük günahlardan kaçınırsa o cennete girecektir.”13 Aksi bir durumu da yine Rasûlullah (sav) şöyle belirtmiştir: “Kim Allâh’a herhangi bir varlığı denk görerek ölürse mutlakâ cehenneme girecektir.”14 Hz. Muhammed’in (sav) beyânına göre; “insan şirke devâm eder ve bu hâl ile ölürse yapmış olduğu hiçbir iyi amelin faydası kendisine dokunmaz.”15 Müşrik birisinin amelinin uhrevî netîcesi Kur’ân’da şöyle dile getirilmiştir: “Rablerini inkâra şartlanmış olanların/kâfirlerin yapıp ettikleri(iyi ameller), fırtınalı bir günde rüzgarın hışımla saçıp savurduğu küle benzemektedir; böyleleri kazandıkları (iyi) şeylerden (de âhirette) hiçbir yarar sağlayamazlar. Çünkü (Allâh’a karşı sergiledikleri) bu (inkârcı tutum) sapıklıkların en kötüsüdür.”16

Her türlü şirkten uzak bir hayâtı tercîh ederek tevhîdî bir yaşayış tarzını öncelemek ve bu hâli devâm ettirmek elbette ideal olandır. Ayrıca, devâm eden şirkin dışındaki tüm günahlar da tövbe ile affın kapsamına girer.17 Fakat günahlarla şirkin sınırdaş olduğunu iyi kavramak gerekir. Bâzı büyük günahları şirke denk gören Rasûlullah (sav), bu bakışı ile günah-şirk yakınlığına dikkat çekip ümmetini uyarmıştır.18 Bu meyanda Hz. Peygamber (sav), Allah’tan başkasına amelleri arz etme olan gizli şirki19, Allah’tan başkası adına yemîn ederek o varlıkları kutsallaştırmayı20, yaşayan sâlih insanlara ve ölümlerinden sonra mezarlarına veya resimlerine ibâdet etmeyi yasaklamıştır.21 Hz. Muhammed (sav), insanın ölümünden sonra bile, şirk koşmayan kişilerin şehâdetlerinin Allah katında önemli olduğuna şu hadîsi ile dikkat çekmiştir: “Bir Müslüman ölür ve cenâzesinde Allâh’a şirk koşmayan kırk kişi hazır olursa o kimse bunların şâhitliğinden mutlakâ fayda görecektir.”22

Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde tahlîl etmeye çalıştığımız şirk, Allah Teâlâ’ya karşı işlenen en büyük suçtur. Bu suç Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allâh’a yapılan bir iftirâ olarak anlatılmıştır. Bu iftirânın içine düşen tüm Mekke ve Medîne müşrikleri, Yahudiler ve Hristiyanlar ağır ifâdelerle kınanmışlardır. Bu kınama tüm gelecek zamanlar için de geçerlidir. Şirkin klasik ve modern herhangi bir türünü yaşayan, inanan ve propagandasını yapan herkes bu kınamadan nasîbini alır.

Günümüzde şirk, görüntü olarak modern bir form içerisinde kendisini gösterse de varlık sebebi Allah Teâlâ’yı hakkıyla bilememektir. “Allâh’ı hakkıyla öğrenip öğretmeden” bu hastalıktan kurtulmak mümkün değildir. Allah Teâlâ hakkında, cehâletlerinden veya felsefî bakış tarzını vahyin önüne koyduklarından dolayı birçok insan hayâtı parçalamıştır. Allâh’a âit olan alanı tamâmen daraltan bâzan da yok sayan çağdaş anlayış; mutlak dîni, bu dînin sâhibi olan Allâh’ı hayattan kovmuştur. İktisâdî, sosyal, hukûkî, ahlâkî ve siyâsal alanların ve eğitimin kurallarını kendisi koymuş ve dîne hiç de îtibâr etmemiştir. Hattâ bir ihtiyaç olarak gördüğünde dîni de, ritüellerini de yine kendisi belirlemiştir. Bu anlayış dünyâda farklı isimler altında iktidâr olmuştur. Siyâset, bu şirk dîninin iktidârına zemin ve devam hazırladığı oranda meşrûiyet(!) kazanmaktadır. Böyle bir sosyal ve siyâsal düzenin organizatörlüğüne soyunan dünyâ sistemine arka çıkmak en büyük şirktir. Yapılması gereken; tevhîdî dünyâ görüşünü dünyâ sisteminin karşısına koymak sûretiyle insanları şirkin tasallutundan kurtarmaktır. Bu âcil görev yapılmazsa, hayâta hâkim olan şirk düzeni sebebiyle dünyâ Müslümanları, bireysel anlamda ve nesillerinin Müslüman kalabilmesi bağlamında büyük bir tehlike altındadırlar. Bu tehlikeye düşmemek için Rasûlullâh’ın (sav) şu hadîsini hayâtımızda içselleştirmemiz şarttır: “Ateşlerde de yakılsanız, paramparça da edilseniz, yine de Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmayın.”23 Dünyâda ateşe atılmadan şirke arka çıkmak ve siyâsal destek vermek, âhiretteki ateşe gönüllü hazırlanmaktır. Bunun için ‘câhil cesâretli olur’ demişlerdir.

Dipnotlar:

1 Hac,22/74.

2 Macit,Kur’ân ve Hadîse Göre Şirk ve Müşrik Toplum, s.215-249.

3 Mevdûdî,Tefhimu’l-Kur’ân,II/516.

4 Dehlevi,Hüccetullah el-Baliğa, s.228.

5 Zümer,39/3

6 Maide,5/17

7 Bakara,2/170.

8 Hâkim,Müstedrek,II/30.

9 İbni Hanbel,Müsned,V/230.

10 İbni Hanbel,Müsned,V/313.

11 İbni Mâce,Hudud,2, h.no:2536,II/838.

12 Ebû Dâvûd,9,Cihad,182, h.no:2787,III/228.

13 Tahâvî,Müşkil’ül-Âsâr,I/262.

14 İbni Hanbel,Müsned,I/374.

15 İbni Hanbel,Müsned,(tah:Muhammed Şakir, h.no:6586),X/91.

16 İbrahim,14/18

17 İbni Hanbel,Müsned, V/174.

18 Heysemî,Mecmau’z-Zevâid, V/52,70.

19 İbni Hanbel,Müsned,(tah:Muhammed Şakir, h.no:11252),IV/65.

20 Ebû Dâvûd,Sünen,III/569-70.

21 İbni Hanbel,Müsned, VI/51.

22 Ebû Dâvûd, 15, Cenaiz, 45, h. no: 3170, III/517.

23 Hanbelî, Camiu’l-Ulum ve’l-Hikem, II/374.

Nisan 2021, sayfa no: 9-10-11-12-13
Ar
Artukbey, @artukbey
16.12.2025 21:51:08
Kur'anda MÜŞRİKLERİN ÖZELLİKLERİ..

1-Allah'a yaklaşmak için aracı kullanırlar. (Zumer-3)
2-Şefaatçi edinip onlardan medet umarlar.
(Yunus-18)
3-Ölülerden yardım isterler.
(Neml-62)
4-Kur'an'ı yetersiz görüp başka kaynaklar isterler.
(Yunus-15)
5-Atalarından öğrendikleri dinin mutlak doğru olduğunu söylerler. Delil olarak ayet sunsanız bile inanmak istemezler. (Bakara-170)
6-Din adamlarına teslim olup, menfi dahi olsa onların sözünden asla çıkmazlar. Din adamlarının sözünü Allah'ın sözü gibi olduğunu kabul ederler. (Tevbe-31)
7-Tarikat ve cemaatler kurup kendi mezheplerini hak ilan ederler.(Rum-32)
8- Kendi uydurdukları inançlarını Allah'ın emri gibi zannederler.
(Araf-28)
9- Allaha bağlanmayı asla kabul etmezler, İlla ki aracı koymak isterler. Utanmadan da trafoyu örnek gösterirler.
(Araf-70)
10-Kaderi bahane ederek kendi suçlarını, Allah'a fatura ederler.
(Enam-148)
Ar
Artukbey, @artukbey
16.12.2025 21:50:30
Lokman Suresi 13. Ayet
Şirk En Büyük Zulümdür..
.. يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
"Bir zamanlar lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti. Ey Yavrucuğum ! Allah'a şirk/ ortak koşma! Çünkü şirk çok büyük bir zulümdür."

Tefsir: TEVHİD VE ŞİRK.
Allahu tâlânın ilk Nebi'den son Nebi'ye kadar gönderdiği tek din olan islâm'ın temelini TEVHİD ilkesi oluşturmaktadır .

Nitekim doğru din yalnızca Allaha boyun eğerek ondan başkasına kul olmamak ve bununla birlikte namazı kılıp zekatı vermek şeklinde TEVHİD merkezli olarak bizzat Allah tarafından tanımlanmıştır .

Buradan hareketle ne zamandan beri DİN varsa o zaman'dan beri tevhid eksenli bu üç unsurun daima var olduğu anlaşılmaktadır .

Fatiha'dan son sûre Nas'a kadar kurân'ın tamamında tevhid'e vurgu yapılmış ve tüm Nebilerin elçi olarak gönderildikleri kavimlerine bu önemli konuda uyarılarda bulundukları belirtilmiştir !

TEVHİDİN karşısında ŞİRK yer almaktadir. Şirk ortak olmak: ortak kılmak manalarına gelir. Bu kelime türkçeye şirket olarak geçmiş anonim şirket limited şirket şeklinde kullanımları oldukça yaygındır . Bu en az iki kişinin bir araya gelerek kurdukları ortaklık şeklidir .

Terim olarak ŞİRK daha çok cenabi-hak'a ortak koşmak şeklinde tanımlanabilecek bir kavramdır.

Zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve kullukta her hangi bir varlığı Allah'a eş, denk ve benzer tutmak ŞİRK'tir.

Yani cenab-i hak'a zatında ortak koşulması nasıl şirk ise sadece onda bulunan bazı sıfatların /özelliklerin başka varlığa verilmeside şirktir .

Bu bir şeyi ona ait olmayan yere koymak anlamına gelen ZULÜM kapsamına girdiği için ŞİRK kurân'da pek büyük ZULÜM olarak nitelendırılmiştir .
Ar
Artukbey, @artukbey
16.12.2025 21:49:20
Manevi Hastalık ŞİRK..
Şirk; kalbin içerisindeki manevi kanserli hastalıktır. Tevhidin olduğu yerde şirk, şirkin olduğu yerde tevhid olmaz. Müşrikler Allah’a güvenmezler. Her Müslüman kendini şirkten korumalı.
Ar
Artukbey, @artukbey
16.12.2025 21:48:10
Müşrikler Kur'an dan başka kaynaklar isterler. Yunus 15
serdarascioglu
serdarascioglu, @serdarascioglu
6.12.2025 15:37:51
HAK...YOLUNA GİREN....KURTARIR KENDİNİ...GERİSİ ALLAHIN HÜKMÜ İÇİNDE BEN KARIŞMAM ONA.. ÇÜNKÜ ; KURANA VE DOĞRULARA YÜZ ÇEVİRİRLER..GURURLA .
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL