Sinsi övmelere faydalı yermeleri tercih edecek kadar aklı başında adam azdır. la rochefaucauld
Oğuz Can Hayali
Oğuz Can Hayali

(28) KONTES SANDRA

Yorum

(28) KONTES SANDRA

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

80

Okunma

(28) KONTES SANDRA

Kır Kahvesi’nde çaylarını içtikten sonra, Phillipp bir sigara daha yakınca, Helen yüzünü yıkayıp serinlemek için kahve ocağının yanındaki çeşmeye doğru gitti. Orada su ile oynayan torunlarını alıp geri dönen Nine ile yolda karşılaşınca ansızın içinde bir şüphe izi belirdi. Onu hiç bu kadar yakından görmemişti. Şaşkınlığının nedeni; Bu kadının Phillipp’le üniversite tatilinde lüks bir dağ otelinde çalışırken karşılaştığı Kontes Sandra’ya çok benzemesiydi. Onu daha da çok şaşırtan şey ise; Biraz önce minibüste uyurken gördüğü düşte de bu Kontes’e rastlamış olmasıydı. Doğal olarak bunu düş olarak tanımlamakta yanlış olurdu. Uzun zamandır hafızasından silinmiş olan bu anı yeniden gözlerinin önüne geliverdi;

“Antik Yunan ve Latince dahil 5 yabancı lisanı ana dili gibi konuşan vede Tıp Fakültes‘ini okuyacak kadar da yüksek bir puan ile liseyi bitiren Helen; Avusturya‘lı soylu ve çokvarlıklı bir ailenin ferdi olduğundan, gelenek gereğince atalarının tüm işletmelerde kısa bir süre praktik olarak çalışmak zorunda idi. Böylece hem kendilerininolan çok uluslu şirketler hakkında bilgi edinecek, hemde herbiri bir başka işletmenin müdürü olan akrabalarını yakından tanımış olacaktı.
Ona son çalışma yeri olarak önerilen yer ise; Büyük amcasına ait Viyana yakınlarında, büyük bir ormanın içinde, güzel bir bahçe ortasına kurulmuş ve atalarının öz köken adı ve armasını taşıyan görkemli bir Şato Oteli idi.1 ay süresince bu otelin tüm bölümlerinde çalışmış olan Helen, bugün lüks lokantasında usta bir garsonun yanında servise yardım edecekti.
Ortadan ikiye ayrılmış yüksek tavanlı yuvarlak cepheli bu büyük salonun arka kısmı mutfak, ön kısmı ise yalnızca zengin müşterilerin ödeyebileceği kadar çok pahalı, lüks kalitede özel servisli yemekleri ve kıymetli eski şarapları ile ünlü olan bir yerdi.
Tavandan aşşağıya sarkan 3 katlı çok kollu geniş kristal avizelerin ışığında, özenle süslenmiş masaların etrafında, sırtı ve oturma yeri parlak kumaşla kaplı ahşap oymalı büyük ve geniş koltuklar; Tüm zemini kaplayan bej, turuncu ve çağla yeşili ince desenli bir halının üstünde müşterilerini beklemekteydiler.
Salonun yüksek cephesini eşit aralıklarla bölen yuvarlak sütunlar arasındaki pencereleri her üç yandan saran kalın parlak tüylü perdeler; Kumaş alınlıkları ortasında üst-üste birleşerek, yerden 1 metre yüksekte boğumlu sırma kordonlarla bellerinden yan duvara bağlı bir şekilde uyumlu bombelerle sarkmaktaydılar. Salonun görkemini destekleyen böyle bir bezenme aynı zamanda; Üstü yuvarlak kemerli, iki kanatlı geniş ve uzun pencerelerden gelen dışarıdaki doğal ışığı süzerek, içerdeki bu lüksün getirdiği ağırlığa, güneş ışınının yarış çabasını önlemekteydiler.
Mutfağa açılan, her iki yanında geniş koridorları olan yarı yuvarlak, salona doğru çıkıntılı, uzun ve yüksek servis büfesinin önünde, şu anda 3’er kişilik 2 grup halinde servis bireyleri salonu gözlemekteydiler. Bu birbirlerine eşit uzaklıkta duran her 2 kümenin ortasında ise; Bej cekeli, yeşil cepkenli, gri pantolonlu usta garson durmaktaydı. Her iki yanındaki servisçiler ise; Kırmızı gravatlı bir beyaz uzun kollu gömleklerinin üstüne bej bir cepken giymişler ve yere 20 santimetre kadar uzanan beyaz bir iş önlüğünü, düzgün ütülenmiş siyah pantolonlarınının üstüne sarmalamışlardı. Sizlere, sağdaki grubun her iki yanında duran kişilerin Helen ve Phillipp olduklarını da aktardıktan sonra bu detaylı ve cansıkıcı anlatıma son verip ana konuya geçeceğiz.
Bu iki 18 ve 20 yaşlarında genç yardımcı servis elemanı, burada ilk kez ve tümüyle bir raslantı eseri olarak birlikteydiler. Kendilerine öğretilmiş bilgilerin ışığında; Bir gözleri ile salonda onlara ait masaları tararlarken, öbür göz uçlarıyla da, ortadaki usta garsonun yanında yere sarkmış duran el sırtını gözlemekteydiler. Onun; Pantolona temassız duran ve komando işlevini gören aşşağıya sarkık her iki eli, tüm servisin kusursuz şekilde yürümesini sağlamaktaydı. El sırtı yavaşça yukarıya doğru kalktığında „Davranın!“, işaret parmağının gösterdiği yöne doğru “İlerleyin!“, el içinini düz bir şekilde yere doğru bastırıldığında „Durun!“, yere dik vede geriye doğru çekildiğinde „Gerileyin“ ya da bileğin gösterdiği yöne doğru „Gidin!“ gibi.
Burada tüm müşteriler ilkin lokantanın girişinde oturma salonu gibi lüks bir şekilde bezenmiş modern Konukevi’nde karşılanır, isimleri ve ayırdıkları masanın saatleri nazikçe sorulduktan sonra; Yuvarlak, basık, sarı döküm çerçeveli cam sehpaların etrafına dizilmiş siyah deri lüks koltuklarada ağırlanırdılar. Şapka ve manto gibi giyimleri varsa alınır, müessesenin ikramı olan ön içecekler sunulduktan sonra da, önceden telefonla ayırdıkları masanın boşalmasını yada onlar için yeniden yeni bir masanın hazırlanmasını burada beklerlerdi. Eğer arzu ederlerse bu ağırlama süresinde yemek ve içeceklerini ısmarlarlar ve böylece içerideki uzun beklemeyi önlemek yada kısaltmak imkanını sağlamış olurlardı.
Bu ön ağırlama yeri ile yemek servis salonu arasındaki kemerli girişin tam ortasında; Dar ve yüksek bir ağaç kürsünün arkasında her zaman siyah takım elbiseli lokantanın genel müdürü vede aynı zamanda Helen’in büyük amca oğlu dururdu. Ama şu an bu görevi bej takım elbiseli, yeşil cepkenli, beyaz gömleğinin kolalı yakasını kırmızı bir papyonla bağlamış şef garson üstlenmişti.
Bu Ağırlanma Salonu’nun dışında 4 ayrı „ Lüks Loca“ vardı ki; Bunlar taşıdıkları isimlerine uygun biçimde bezenmiş, birbirinden tümüyle bağımsız girişli, kendine özgü tuvaletleri ve özel servis elemanları olan çok görkemli yerlerdi. Burada ağırlanmak onuru yalnızca ayrıcalıklı müşterilere vede onların konuklarına ait idi.
Helen‘in gözleri girişteki yüksek kürsü etrafında şef garsonla tartışan bir grup müşteriye takıldı. Mutlaka bir problem olmalıydı ki, şef garson ilkin salonda Genel Müdür’ü aradı ve sonra da telefon ederek onun girişe gelmesini sağladı. İşin tuhaf yanı; Bu müşteriler onların sorumlu olduğu servisdeki 5 kişi için hazırlanmış boş bir masayı göstererek devamlı şekilde tartışmaktaydılar. Nihayet Genel Müdür geldi, dingin bir şekilde müşterileri dinledi ve… Evet, evet! Helen ve Phillipp‘e doğru dönerek soru dolu gözerle kısa bir müddet onları süzdükten sonra, onların ortasında duran usta garsonu el işaretiyle yanına çağırdı. Öne doğru iki adım attıktan sonra ansızın duran ve onlara dönerek, Bileklerinden kırıp, sırtlarını yukarı doğru kaldırdığı her iki eli, el içlerini iki kez ardı-ardına yere bastırıp; „Yerinizden kıpırdamayın!” komandosunu verdi ve yeniden yavaşça geri dönerek uygun adımlarla girişe doğru yürüdü. Helen başını yana doğru çevirince Phillipp ile ilk defa göz göze geldi. Onun yılışık gülümsemesini; Alt Ddudak uçunu aşşağıya doğru büküp, omuzlarını „Bilmiyorum!“ silkelemesi ile geçiştirdi ve yeniden salona döndü ama, Phillipp‘in onu özenle incelediğini de sezmekteydi.
Genel Müdür, usta garsona doğru yürüyerek kürsüden az uzak bir yerde onu karşıladı ve ona Helen ile Phillipp‘i göstererek birşeyler söyledi. Garson, ansızın onlara doğru dönüp, bu sefer hızla gelirken, Genel Müdür de girişteki kürsünün çevresinde tartışan müşterilerin yanına gitti , dingin ve ince bir şekilde onları yatıştırdı. Bu 6 kişilik grup, şef garsonun eşliğinde Loca’lara doğru yürüyüp bekleme salonunu terkettiler.
Bundan sonra yaşananlar hiç kimsenin „Nedenini bile düşünmeye zaman bulamayacağı kadar hızlı geçtiği için“, olanları; İnce ayrıntılarına kaçmadan, kısa aralıklarla ard-arda sıralayacağız.
İkin Genel Müdür, ortalarında suskun bir şekilde duran usta garsonun ve onların yanına kadar gelerek Helen‘e;
„ Kontes Sandra sizin servisinizde olan şu boş masada akşam yemeği yemek istiyor.“
„ Ama onun her zaman özel Locası’nda konuk olduğunu söylemiştin!“
„Evet ama bu akşamki arzusu böyle.“
„Tuhaf!“
„İşin dahada tuhafı; Garson ve yardımcıların değiştirilmemesini şart koşması...“
Ciddiliğini ve suskunluğunu bozarak lafa karışan usta garson;
„En azından bunu değiştirsek!“
Diye Phillipp‘i gösterip;
„Henüz çok yeni, hizmet edecek kadar tecrübesi yok. Hemde...“
Karşı çıkmasına kesin bir;
„Hayır! Yardımcılar değişmeyecek!”
Emriyle sözünü keserek bu teklifi red etti;
“ Kontes Sandra’nın isteği böyle.”
Onu terslendiği için alınan garsona;
“Lütfen, olağan bir şeymiş gibi her zamanki servisi yapın. Sana göveniyorum.”
Sözleriyle gönlünü aldıktan sonra Helen‘e;
„ Bu masayı ayırmış olan müşterileri kendi Loca‘sında ağırlatıp, tüm ücreti de üstlendiğine göre, bu isteğinin önemli bir sebebi olmalı!“
Diyerek Helen’e göz kırptı.
Aynı anda salonun girişinde, etekleri yere değen siyah ipek bol bir elbise giymiş, omuzunda kürklü bir atkı, başında önü siyah fileli şık bir sapka taşıyan uzun boylu bir kadın ile 3 adım gerisinde takım elbiseli özel hizmetlisi belirince; Helen yüzündeki gülümsemeyi dondurup, kaşlaırını yukarı kaldırarak burnunun ucuyla yeğenine, geriye dönmesi için salonun giriş kısmını gösterdi. Genel Müdür de hemen o yöne doğru seyirtti. Usta garson ise arkalarındaki servis masasından ciltli bir yemek listesi katoloğunu alıp ona yetişti. Kontes 5 kişilik masaya doğru yaklaşmaktaydı. Her ikisi önlerini kesmemeye özen göstererek, o yöne yönelerek, masa başında duran koltuğun her iki yanında durdular. Saygın giyimli erkek hizmetlisine; Şapka, el çantası ve kürkünü uzatan ve başını çevirip Helen ile Phillipp’e sevgi dolu gözlerle bakarak gülümseyen Kontes, başını yeniden öne eğerek usta garsonun çektiği koltuğuna yerleşmeden önce; Elbisesinin uzun ve geniş bombeli eteğini özenli bir şekilde yanlara yayarak, altına sürülen koltuğa tutunarak oturdu.
Helen yeğeninin saygılı bir şekilde önünde eğilip konuştuğu kadının Kontes Sandra adlı çok önemli bir müşteri olduğunu biliyordu. “Ama neden bize bu derece özel bir ilgi gösteriyor?” sorusuna cevap ararken Kontes yeniden onları bir eliyle gösterince yeğeni yerinen doğrulup onlara baktı. Yüzündeki ifadeden canının sıkılmış olduğu belli oluyordu. Yeniden masaya dönüp saygıyla Kontes‘e “Olur!” der gibi başını eğdikten sonra, doğruldu ve iki adım geri çekilerek durdu. Yerinde çark ederek onlara doğru gelmeye başladı . Usta garson ise elindeki deri kaplı yemek listesini özel hizmetliye vererek yanında durdu. Helen ve Phillipp’ein yanına gelen Genel Müdür düşünceli bir sesle;
„Yemekten sonra sizleri, birlikte çay içmek için masasına davet etti.“
„Ama nasıl olur? “
„ Bende birşey anlamadım.“
„Hizmetlilerin müşteriler ile birlikte aynı masada oturması geleneklere aykırı demiştin.“
„Müşteri Kontes Sandra olursa tabiki bu kural değişir. İsteğine karşı çıkamayız.“
„Ama bu kıyafetle...”
Yeğeninin sözünü keserek;
“İş arkadaşını al ve bizim lojmanımıza götür. Hanımım sana kendinden, arkadaşına da benden bir giyim versin.“
Phillipp‘e dönerek;
„Şansınız varmış, aynı boy ve kilodayız.“
Helen’in;
„Ben sebebini bilmediğim hiçbir çağırıyı kabul edemem!“
Karşı çıkmasına da;
„ Sebebi öğrenebilmemiz için tek şansımız da bu çağrıyı kabul etmek.!“
Dedikten sonra her ikisine;
“ Haydi davranın! Yarım saat kadar bir zamanınız var. Lütfen geç kalmayın. Ben hanımıma hemen telefon edip durumu bildireceğim“
Her ikisi suskun bir şekilde dışarı çıktılar, bahçede yürürlerken, Phillipp‘in;
„Bu Kontes de kim?“
Sorusuna;
„ Bildiğim kadarıyla; Ataları eski Yunan‘a kadar uzayan soylu bir kişi. Büyük bir Şato‘da tek başına yaşıyor. Tek bir hizmetlisi var ve tüm konuklarını şatosunda değil, hep bu otelde ve lokantadaki locasında ağırlar. Bağzen de hizmetlisi eşliğinde gelir ve kahvaltı, öğle sonrası çayını ve yemeklerini yalnız başına locasında yer. Hizmetlisi onun için; Şöför, sekreter, muhafız gibi görevleri yüklenmesine karşın, yemekte hep 3 adım arkasında hazır bir şekilde durur.“
Onun bu detaylı açıklamasına ilgi göstermediğini gören Helen sustu ve yol süresince konuşmadılar.
Her ikisi yeni şık giyimleriyle ön ağırlama yerini geçip salona girmek üzereyken;
“Bekleyin lütfen.”
Ricasıyla önlerini Şef Garson kesti;
“Kontes Sandra’nın konuğuyuz!”
Diyerek öne atılan Phillipp’i ceketinin kol ucundan yakalayıp geri çeken Helen;
“Lütfen?”
Uyarmasıyla olası mümkün bir tartışmayı önledi;
“Konuk olduğumuzu unutma!”
“Öyleyse...”
Diye sinsice gülümseyen Phillipp geri döndü ve Helen’e;
“ İzniniz ile; Eşliğinizi dileme saygınlığını gösterebilirmiyim sayın bayan?”
Sorusuyla gülerek başını öne eğdi, sağ kolunu yukarı kaldırıp-kırarak kol boşluğunu centilmence ona doğru uzattı. Helen’de bu tiyatro oyununa katılarak;
“Bu isteğinizle beni çok mutlu edersiniz centilmen genç.”
Kikirdemesiyle bu boşluğa sol kolunu soktu, öbür eliyle de bu elin bileğini tutarak Phillipp’in gözlerine gülerek baktı ve;
“Çok incesiniz.”
Dedi;
“O sizin inceliğiniz.”
Karşılığı ile topuklarını birbirine vurup hazırol durumuna geçen Phillipp, ceketinin ön düğmesini bağlayıp başını öne eğip, yandan bir bakışla Şef Garsonu saygıyla selamladı ve onun yapma bir gülümseme ile söylediği;
“İzniniz olursa...”
İsteği içinde daha çok hiciv unsuru vardı. Şef garsona şaşırmaktan başka bir şey kalmamıştı. Yana çekilerek diş gıcırtılarının arasından;
“Buyurun”
Daveti ile önlerinden çekildi. Onlar salona doğru yürürken; 5’li Masa 3 kişiye göre hazırlandığını gördüler, Demekki onlardan başka kimse bu yemeğe katılmayacaktı. Masaya yaklaşırlarken, usta garson da masanın yanına gelmişti, Helen’in koltuğunu çekerek arkasında durdu. Kontes’in hizmetlisi de Phillipp’in koltuğunu çekerek bu protokola katıldı. Sonra da bu ikili ayrılıp kontes’in arkasında 3 adım geride yanyana durdular. Kontes ise oturduğu yerde, dirseklerini masaya dayalı, elleri üst-üste birbirine kenetli, çenesi parmak çıkıntılarının üstüne yerleştirmiş bir şekilde; Önünde ayakta bekleyen Helen ve Phillipp’i süzmekteydi. Phillipp’e kalsa o çoktan koltuğa oturmuştu ama göz ucuyla; masanın karşı yanında dim-dik duran Helen’i görünce, bu yürekliliği gösteremedi. Helen, başını öne eğip bir dizinin üstünde hafifçe yaylanarak;
“Davetiniz bizi gururlandırdı Sayın Kontes.”
Deyişine, Phillipp diz kırmadan donuk bir;
“Teşekkür ederiz.”
Katılımı ile eşlik etti;
“Bir şey değil. Buyurun!”
Kontes gülümseyerek ellerini çözüp oturmaları için her iki yanını gösterince, koltuklarını çekerek oturdular. Her ikiside söze nasıl başlayacaklarını bilemiyorlardı. Bunu anlayan Kontes;
“Konuğum olmayı kabul ettiğiniz için beni onurlandırdınız.”
“Sizinle birlikte olmak onuru bize düşer, Sayın Kontes.”
Bu kadar ağdalı övgülerden hoşlanmayan Phillipp, zamanı iyi seçilmemiş ve uygunsuz bir;
“Bizi ağırlama isteğinizin sebebini öğrenebilirmiyiz Sayın Kontes?”
Diye sorunca, Helen hem şaşırdı, hemde kızdı. Kontes ise bu kabalığa aldırmadan gülümsedi ve;
“Ne içersiniz?”
Karşılığıyla elini yukarı kaldırarak işaret parmağının kancası ile omuzu üstünden usta garsonu ve hizmetlisini yanına çağırdı. Sözüne;
“Arzu ederseniz sizlere yemekli olarak da eşlik edebilirim?”
Gibi, onlara oldukça ince ve kusursuz bir soru yöneltti. Usta garson çabukça elindeki deri kaplı yemek listesi kataoğunu Kontes’e yaklaşarak uzattı;
“Arzunuz?”
“ Lütfen, ilkin misafirlerimin ne istediklerini sorarmısınız?”
Öbür yanına gelerek duran Hizmetlisi’ne ise;
“Tarot, lütfen.”
Emrini verdi. Her ikiside Tarot’un “Fal Açma” gibi bir resimli bir kart serisi olduğunu bildikleri için, usta garsonun;
“Ne içersiniz?”
Sorusuyla ile ilgilendiler. Kontes çay içtiğine göre, onlarında buna katılmaları uygun olurdu;
“Ben bir çay rica edecektim.”
“Banada lütfen”
Diyen Phillipp, ince bir şekilde teşekkür ederek garsonun uzattığı kataloğu almadı;
“Hemen!”
Diyerek yanlarından ayrılan usta garsonun rahatladığı ses tonundan belli oluyordu. Kontes bu ara, hizmetlisinin ceketinin yan cebinden çıkararak ona uzattığı Tarot kart tomarını bölüp iç-içe sokarak, iki eli içinde karıştırmaktaydı. Phillipp; “Bakalım bu tiyatronun sonu nereye varacak?” diye içinden düşünürken, Kontes Helen’e gülümseyerek;
“Umarım, arkadaşınızın sorduğu sorunun cevabını siz biliyorsunuzdur.”
Phillipp bu soruya şaşırmıştı. Helen ise;
“Bizi ağırlamanızın sebebini mi? Hayır! Ayrıca biz sizin düşündüğünüz gibi arkadaşta değiliz. Onu ben tanımıyorum bile.”
“Tanımak için yeteri kadar zamanınız olacak kızım.”
Bu tuhaf karşılıkla Phillipp’e doğru dönen Kontes onu kısa bir süre sözdükten sonra;
“Ya siz?”
Sorusuna direk olarak giren ve;
“Her ikimizin de masanıza konuk olmamızı bu kadar arzuladığınıza göre...”
Karşılığını verdikten sonra, neyi ve nasıl söyliyeceğini düşünmek için kısa bir süre duran Phillipp;
“Bu her üçümüzüde ilgilendiren ortak bir durum olmalı bence, ama asla raslantı olamaz. Yer, zaman ve kişileri kesişen böyle bir karşılaşmanın mutlaka açıklanabilir bir sebebi olmalı.”
“Kesişen mi, yoksa kesiştirilen mi?”
Sorusudaki; Sorumlu olan kişiyi değiştiren kelime oyununu sezen Phillipp, bu sefer karşılık vermeden önce uzun bir süre düşünmek zorunluluğu duydu. Çünki o bu karşılaşmanın sonucunun nereye varacağını bilmediği gibi, olayın akışı da Kontes’in kontrolü altındaydı. Onun ise Tarot iskambil tomarını masaya koyup Helen’in önüne doğru parmak uçlarıyla yavaşça sürdüğünü görünce;
“Bu sorunuz ile Geleceği Bilme Gücü’nü dolaylı olrak bana kanıtlamak istiyorsanız, onlara asla beni inandıramazsınız.”
Helen’in Phillipp’e karşı duygu ve ilgisi, onun verdiği böyle; Direk ve sakınmasız karşılıklardan sonra gittikçe artmaya başlamıştı. Kontes bu başkaldırıya aldırmadan;
“Bölün lütfen!”
İsteği ile; Phillipp’e hayranlıkla bakan Helen’e, Tarot iskambil kağıdı tomarını gösterdi. O ne yapacağına bir türlü karar veremiyordu. Bu lüks yerde kağıt oyunlarına yalnızca özel Loca’larda izin verilirdi, Kontes bu davranışı ile hiçbir kural tanımıyordu, bu bir! Phillipp, tüm fal ve geleceği bilme oyunlarına karşı olduğu için, acaba oda mı buna katılarak, Tarot Falı’na karşı çıkmalıydı? Hayır! Kimsenin kopyası olmak onun kişiliği ile bağdaşmadığı için, kağıt tomarına uzanarak, aldı, onu belirli bir yerinden böldü ve diğer yarısının yanına masaya koydu. Bu edimi aynı zamanda Phillipp’e bir başkaldırı anlamına gelmekteydi. Bu iki! Üçüncüsü ise; Nede olsa, dolaylı olarak bu şato onun idi ve bu yüzden bu saygın konuğunu ağırlamakta kususuz olmalıydı. Onu terslemek yada gücendirmek doğal olarak ona yakışmazdı. Bu da üç!
Kontes’in, ona verdiği karşılıklar ile ilgilenmediğini gören Phillipp, yanlarına kadar gelmiş olan usta garsonun servis arabasından alarak, özenle masaya yerleştirdiği; İnce gövdeli, narin çiçek motif işlemeli, kenarları ile kulpu altın kaplamalı porselan tasları seyrederken gözleri; Onu hayranlıkla seyreden Helen’e’e takıldı. Her ikiside gülümsediler ve böylece ilk olarak aralarında sıcak bir bağlantı kurulmuş oldu. Garsonun;
“Başka arzunuz?”
Sorusuna teşekkür ederek, önündeki tabak ve bardakları almasını rica eden Kontes; Helen’in böldüğü tomarları her iki eliyle alarak, alttaki kısmını üstüne koydu ve en üstteki 6 kartı masanın üstüne kapalı olarak haç şeklinde dizdi. Her ikisine tek-tek bakıp soru dolu gözlerle onları süzdükten sonra da masa üstünde dizili kartları; Yan ve üst kısımlardan başlayarak tek-tek belirli bir sistem doğrultusunda açtı.
Bu kartların üstünde; Antik Yunan Söylenceleri’ndeki kahramanların ismi, olay yerleri ve orada geçen olayları simgeleyen resimler vardı. Helen bu Tarot Fal Kartları’nı; Ergenliğinde kızlar arası bir eğlence olarak çok kullanmıştı. O zamanlar 8 ila 14 yaşları arasındayken açtığı bu kartların üstünde Hiristiyan Dini anlatılarının resimleri varken, şimdi buradaki kağıtlarda düpe-düz İlyada Destanı’ndan alınmış isim, olay ve yerlerin resimleri vardı. Tüm kağıtların kesiştiği orta yerdeki kartı açmadan önce, ilkin Helen’e bakan Kontes, sonra Phillipp’e dönerek;
“Kesişen mi yoksa kesiştiren mi?”
Dedi ve ortada kapalı duran karı çevirerek aldı ve Phillipp’in önüne sürdü. Üstünde “Kasandra” yazan bu Tarot fal kartındaki resimde; Uzun beyaz bir antik giysi giymiş yaşlı bir adam vardı. Bu saçı-sakalına karışmış adam; Bir elinde şarap testisi, diğer elinde ise öne doğru uzattığı bir Bronz Akçe tutmaktaydı. Bu kolun koltuk altına, içi boş deri bir cilt kapağı sıkıştırmış olan bu adam, Truva Surları önünde durmaktaydı.”

Helen, 30 yıl önce yaşadığı bu olayı, Yeşil Yol üzerinden minibüsleri ile bu kır Kahvesi’ne gelirken gördüğü bu düştü, şimdi en küçük ayrıntısına kadar hatırladığını sezince şaşırdı. Aradan onca uzun bir zaman geçmiş, tıp tahsiline son vererek arkadaşlığını pekiştirdiği Phillipp ile birlikte Arkeoloji okumaya karar vermiş ve aynı üniversiteyi bitirdikten sonrada onunla evlenmişdi. Uzun süre “Antik Anadolu Medeniyetleri” üzerine araştırma yapıp birlikte çalışarak buraya kadar gelmişlerdi. Helen’in böyle küçük bir anıyı zamanla unutmuş olması normaldi ama bu anıyı; Şimdi, ansızınn, bu kadar canlı bir şekilde, en küçük detayına kadar hatırlayabiliyordu? Bu düşüncelerle minibüse bindi. Phillipp çoktan yerini almış onu beklemekteydi. Ayağa kalkıp yol vererek onun pencere kenarına geçmesini sağladı ve 30 yıl önce Viyana’da lüks bir lokantada başlayan muammalı bir raslantı çemberi böylece, burada, birbiriyle birleşip-kesişerek kapanmış oldu.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
(28) kontes sandra Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz (28) kontes sandra yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
(28) KONTES SANDRA yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL