0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
121
Okunma
Bazen ekrana dokunurken kendimi bir yabancı gibi hissediyorum. Sanki bir ülkeye yıllar önce göç etmişim de hâlâ aksanımı saklayamıyormuşum gibi.
İşte dijital dünya da bana böyle geliyor. İçine sonradan taşınmış, her köşesini adım adım öğrenen ama hiçbir zaman tam “yerlisi” olamayacağını kabul etmiş bir göçmen gibi.
Çocukluğumun sesleri hâlâ parmak uçlarımda titreşiyor:
Telefonların çevirmeli ritmi, kasetlerin o ince tıkırtısı, televizyonun arka planda bir güven sesi gibi hep açık durması.
Bugün ise aynı parmak uçları ekran kaydırmayı, bildirim susturmayı, dijital kalabalıkların içinde kendine küçük bir köşe bulmayı öğreniyor.
Belki de en çok bu geçiş hâli yoruyor insanı.
Ne tamamen analog kaldık, ne de tam anlamıyla dijital olduk.
İki dünyanın arasında asılı bir yerde duruyoruz: Çocukluğumuzun ağır akan zamanı ile bugünün saniyelik hızları arasında.
Yeni bir uygulama indirirken hâlâ önce etrafıma bakıyorum.
Gençler bir şey sorulduğunda “aa çok basit” deyip iki dokunuşta yaparken, ben önce bir tereddüt yaşıyorum.
O tereddüt aslında teknolojiden değil; zamanın elimizden kayıp gidişinden.
Sanki her yeni uygulama, bize biraz daha yaş aldığımızı hatırlatıyor.
Yine de içimde garip bir huzur var.
Analog dünyanın sakinliğini taşıyıp dijital dünyanın hızına yetişmeye çalışmanın o tuhaf dengesi.
Bir elim geçmişte, bir elim gelecekte; kendime ait bir ritim tutturmaya çalışıyorum.
Dijital yerlilerle farkımız belki de tam burada belirginleşiyor:
Onlar için burası doğdukları ev.
Bizim için ise yeni taşındığımız bir mahalle. Sokaklarını seviyoruz ama hâlâ köşe başlarında yabancılık hissi var.
Yine de gün geçtikçe adresleri ezberliyoruz, yolları öğreniyoruz.
Ama kabul etmeliyim ki içimde ufak bir özlem hep var.
Bildirim sesi yerine kapı çalmasını, yazı tura yerine gerçek bir madeni paranın avuçtaki ağırlığını, sabırsızca beklenen mektubun zarf kokusunu özlemek gibi.
Dijital dünya bu anıların yerini tutmuyor; sadece başka bir form veriyor.
Belki de dijital göçmen olmak, geçmişi kaybetmemek için içimizde sessiz bir mücadele vermek demek.
Hem yeniye ayak uydurmak hem eskiden kopmamak.
Aynı anda iki zamana ait olmak, ama tam anlamıyla hiçbirine sığamamak.
Bazen düşünüyorum:
Belki de bu yüzden yazıyoruz.
Zamanın iki ucunu bir araya getirmek için.
Kayıp hissettiğimiz yerleri kelimelerle onarmak için.
Hem analog hem dijital olan kalbimize küçük bir yer açmak için.
Ve belki de en güzeli:
Göçmen olmak, her şeye rağmen hâlâ öğrenebiliyor olmanın sessiz gururunu taşımaktır.
5.0
100% (2)